'Siyasetin dürüstlükle, yurtseverlikle yapılması gerektiğini gösteren bir öğretmendi.
'Türkiye'nin en özgürlükçü, en emekten yana anayasasını hazırlayan kadronun içinde yer alan bir hukukçuydu.
'Özgür ve özerk üniversitemizin, dogmalardan sıyrılmış laik eğitimin onurlu, sıradışı, seçkin bir üyesiydi.
'Yedi düvele karşı verilmiş bir ulusal kurtuluş savaşı sonrası kanla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl yönetilmesi gerektiğini öğreten bir devlet adamıydı.
'Yurt topraklarının, ormanlarının koruyucusuydu.
'Milli petrol davamızı yürüten öncülerimizdendi.
O bildik leş kokulu küresel saldırgan daha fazla yesin, yutsun, semirsin, öldürsün, işgal etsin diye katledildi...
Hayata gözlerini yummadan önce öğrencilerine vasiyeti ise şu oldu: “Benim sizi yetiştirdiğim gibi siz de kendinize göre mükemmel insanları yetiştirin...”
30 Ocak 1948'de, Yeni Delhi'de bulunan Birla Bhavan'ın (Birla Evi) bahçesinde gece yürüyüşünü yaparken vuruldu ve öldü. Suikastçı Nathuram Godse, Hindu bir radikaldi ve Pakistan'a ödeme yaptırılmasında ısrar ederek Gandi'nin Hindistan'ı zayıflattığını savunan aşırı uç görüşteki Hindu Mahasabha ile bağlantısı vardı. Godse ve yardakçısı Narayan Apte daha sonra çıkarıldıkları mahkemede yargılandılar ve suçlu bulundular. 15 Kasım 1949'da idam edildiler.
Gandi'nin Yeni Delhi'de bulunan anıtı Rāj Ghāt 'ın üzerinde "Hē Ram" (Devanagari: हे ! राम ya da He Rām) yazar. Bu, Türkçeye "Aman Tanrım" olarak tercüme edilebilir. Her ne kadar doğruluğu tartışmalı olsa da bunların Gandi vurulduktan sonra son sözleri olduğu iddia edilmektedir. Jawaharlal Nehru radyodan ülkeye yaptığı konuşmasında şöyle demiştir: " Dostlar, yoldaşlar, ışık bizi terk etti ve her yerde yalnızca karanlık var, ve size ne söyleyeceğimi ya da nasıl söyleyeceğimi hâlâ bilmiyorum. Sevgili liderimiz, Bapu, Ulusun Babası artık yok. Belki de bunu söylememeliyim ama yine de bunca yıldır gördüğümüz gibi artık onu göremeyeceğiz, öğüt almak için ya da teselli etmesi için ona koşamayacağız, ve bu yalnızca benim için değil, bu ülkedeki milyonlar ve milyonlar için de çok kötü bir darbe."
Feleğin kahpe başında
paralansın parası
Ben güzel sevmeğe geldim,
değil ekmek yemeğe.
Eğer
etrafınızda olup bitenlerden, ülkenin içinde bulunduğu
durumlardan gün gelir yüreğiniz daralır, boğazınızı birileri
sıkıyor gibi olursa ve siz elinizin, ayağınızın bağlanmış gibi
olduğunu düşündüğünüzde sığınacak bir yer ararsanız alın
elinize Neyzen Tevfik'in şiir kitabını, göreceksiniz oldukça
rahatlayacaksınız.
Bakın Avram Galanti
Bodrumlu,
ki o da Bodrum'un yetiştirdiği ünlü insanlardan
biridir ve
Neyzen Tevfik'in akranıdır, 1945 yılında yayımlanan
"Bodrum
Tarihi" isimli kitabının 93. sayfasında (bu kitap
Rasim Özgürel tarafından sadeleştirilip 1996 yılında BOSAV yayınları
arasında yayımlanmıştır.) Neyzen Tevfik'i şöyle
anlatmaktadır;
"Neyzen Tevfik 1296 yılında (1878) Bodrum'da dpğmuştur.
Kendisi doğum tarihini şu beyitle anlatır;
Tamam bin iki yüz
doksan altı salinde
Kademzen oldu şu hake o ruh-i nalende
Tevfik, ben Bodrum
ortaokulunun son sınıfında iken, kendisi ilkokuldan çıkıp
ortaokulun ilk sınıfına gelmişti. Babası ortaokul öğretmeni
Hasan Fehmi Efendi idi. İlkokul ile ortaokul yan yana
oldukları için, Tevfik ilkokulda iken bile teneffüs
zamanlarında ortaokula, babasının yanına gelirdi. İnce, zeki,
hassas, hareketli olan bu çocuk başak sapından ve kamıştan
düdük yaparak çalar ve çocukları etrafına toplardı. Çaldığı
zaman ciddi ve coşkun bir tavır takınırdı.
Ben ortaokulu bitirdikten
sonra Bodrum'dan ayrıldım. Bir süre sonra Bodrum ortaokulu
öğretmeni Hasan Fehmi Efendi Urla'ya atanmış ve İzmir'e
yakınlığı dolayısıyla Tevfik öğrenimini ilerletmiş, hem de
aşık olduğu müziğe devam etmiştir.
1949 yılının sonuna doğru
Kahire'ye gittim. Bir gün kahvede iken, tavla oynanan bir
yerden kulağıma yabancı olmayan bir sese geldi. Bu ses
Tevfik'in sesidir dedim. Hemen oynanılan yere gittim ve onu
gördüm. Yanında neyi vardı.
..............."
Tevfik daha 7-8 yaşlarında
iken bir gün babası ile sahilde dolaşırken Tepecik kahvesine
giderler, orada otururlarken yakından bir yerden bir ney sesi
gelir, bu ses küçük Tevfik'in yüreğinde derin izler açar.
Babası; "Bunlar dervişlerdir oğlum, ney üflemektedirler" der.
Tevfik
Urla'ya yerleşmelerinden sonra bir gün çarşıda gezinirken bir
berber dükkanından gelen ney sesi onu çok etkilemiş ve
dükkandan içeri girerek ney çalan berber Kazım Efendiden
kendisine de ney çalmasını öğretmesini istemiştir. Bu sıralar
15-16 yaşlarındadır. Ancak ailesi eğitimini aksatacağını
düşünerek bir müddet sonra bu dersleri engellemiş ancak bu
durum Tevfik'in sağlığının bozulmasına neden olmuştur.
Hastalığı yüzünden öğrenimi aksar, tedavi için götürülen
hacılar, hocalar fayda etmez, sonunda İstanbul'da bir Musevi
doktor; "bu çocuk neye meraklı ise bırakınız üflesin onu" der.
İstanbul'dan mutlu dönen Tevfik şu mısrayı yazar, "kavuştu
aşık-ı şeyda o yar-ı canana yine". Yıllar içerisinde ney
çalmayı ilerleten Tevfik'i babası bilahare İzmir'e götürür ve
Mevlevi Şeyhi Nureddin Efendiye teslim eder. Böylece Tevfik
Mevlevi Dergah'ına adımını atar ve Neyzen Cemal Beyden de ders
almaya başlar. Tevfik bu günlerini şöyle anlatır;
"Nota ile meşke
devam etti, şöyle birkaç mah
Sema, mıtrıba girdi, ney elde, başta külah"
Mevlevi dergahında yetişen
Tevfik artık 20 yaşlarına geldiğinde usta bir neyzen ve usta
bir şairdir. 1900'lü yılların başında İstanbul'a yerleşen
Neyzen Tevfik, Fethiye Medresesine devam etmiş, burada ünlü
yazarlar ve şairlerle tanışmıştır. Fakat dilinin belası Yıldız
tarafından takip edilmeye başlanınca Mısır'a kaçmış ve orada 7
yıl kalmıştır. Bazıları bu kaçışın Sultan Hamid'in korkusundan
değil Şair Eşref'in hasretinden olduğunu söylerler. İstanbul'a
dönüşünden sonra sıhhati sık sık bozulur hale gelmiştir. Bunda
içkiyi fazla kullanmasının etkisi de vardır.
Ney ile Mey hastası olarak
hayatının son yıllarını kah hastanede, kah kahvehanede, kah
tımarhanede, kah meyhanede geçiren Neyzen Tevfik 28 Ocak
1953'de 76 yaşında geride iki müzik eseri (Nihavend saz
semaisi ve Şehnaz buselik saz semaisi) ve iki şiir kitabı (Hiç
ve Azab-ı Mukaddes) ve yüzlerce basılmamış şiir bırakarak
hayata gözlerini yumar.
Neyzen kendini şöyle
tanımlar; "Ben hayatım boyunca hürriyeti aradım, bulur gibi
olduğum zaman da ya gasp ettiler veya çalıverdiler. Ben bağrı
açık ve bağrı yanık insanların hizmetçisiyim." Bazen de
"Neyzen Tevfik sazı ile sözü ile düzü ile seyyar bir ibret-i
mücessemdir" der. (düz : rakı anlamındadır)
Bence Neyzen Tevfik
Bodrum'dan çıkmış bir şair, bir bestekar, bir ney ustası ve
bir ölçüde halk kahramanıdır. Diyeceksiniz ki hepsi tamam da
halk kahramanlığı nerden çıktı. Gayet basit, bir kere var mı
onun gibi hayatının her döneminde hiç korkmadan, hiç
çekinmeden hatta ülkenin en baskıcı yönetimlerle yönetildiği
devirlerde bile tüm yöneticilere olan tepkisini açıkça ve
alaylı bir üslupla dile getirebilen, onları en acı şekilde
hicveden. Öyle ki, onun yazdıklarını eğer dikkatlice
okursanız, söylediklerinin ölümünün üzerinden 52 yıl geçmesine
rağmen aktüalitesinden bir şey kaybetmediğini göreceksiniz.
İşte aşağıdaki dörtlük son günlerdeki ahvalimize ne kadar da
uyuyor;
Kimse ta'yip
edemez biz kafa göz yarsak da
Döğüşe, kavgaya var elbet milletin hakkı
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hint horozundan farkı
(1915)
Toplumumuzda en ufak bir
şeyden büyük kavgaların, cinayetlerin çıkması, stadyumlardaki
kavgalar bu Hint horozluğundan değil de nedendir?
Neyzen
Tevfik'in en çok nefret ettiği şeylerden birisi de yobazlıktı.
Çok içki içtiğinden ve kendilerine göre inançsız
saydıklarından ona "zındık" derlerdi. Neyzen ise şöyle
tanımlardı onları;
Hayliden hayli
kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.
Bir gün zevzeklerden biri
sormuş üstada
- "razakı" acaba "rakı" ile kafiye olur mu diye
Neyzen gülmüş:
- "Yalnız kafiye değil meze bile olur"
Hilmi Yücebaş'ın Neyzen
Tevfik isimli eserinde (1973) şöyle bir anlatı var;
" Özgürlük ve insanlık aşığı, yergi ve ney üstadı Neyzen
Tevfik'i adını açıklamayan bir düşünürümüz ne güzel
anlatmıştır:
- Bence Mevlana ile Neyzen arasında yakın bir ilgi vardır. Bu
iki kişinin de ulaşmak istediği hedef aynı, fakat izledikleri
yollar ayrıdır. Mevlana, Ney'i Dergah'a sokmuş, Neyzen Tevfik
Dergah'tan çıkararak halkın ayağına götürmüştür. Mevlana'nın
Ney'i ile Neyzen'in Mey'i aynı tasavvuf potasında birlikte
eriyen iki kardeştir. Mevlana'ya Veli, Neyzen'e deli
diyenler,veli ile deli arasındaki büyük tasavvuf kavramını
anlamayanlardır. Neyzen şu yalancı dünyaya kendini tanıtmak
için gelmedi ama yine de gerçek dünyası tanınmadan göçüp
gitmiştir. Saygı ile anıyoruz. Tevfik Hüda'dandır."
Son olarak onun sufi
düşüncesini ve heyecanını anlatan şu dörtlük onun tüm yaşamını
da kısaca özetlemektedir.
Serserinim,
düştüm aşkınla neye,
Nasıl girdin elimdeki şu neye?
Hem seversin beni Neyzenim diye,
Hem de sarhoş diye destan edersin.
Evet biz de burada şehrimizin
yetiştirdiği bu büyük hiciv ve ney ustasını bir kere daha
sevgi ve saygıyla anıyoruz.
27 Ocak 1756’da, Leopold Mozart ve Anna
Maria Pertl’nin 7. çocukları doğar. Kötü hijyen ve sağlık koşulları
nedeniyle, altı kardeşten sadece Maria Anna (Nannerl) hayattadır.
28 Ocak sabahı vaftiz edilen çocuğun adı Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus Mozart’tır.
Wolfgang üç yaşındayken ablasının
klavsen derslerine ilgi gösterince, babası ona da ders vermeye başlar.
Wolfgang, Maria Anna’nın müzik defterine küçük parçalar not etmeye
başlamıştır (1). Leopold Mozart için
yeteneksiz, soğuk bir besteci denilmektedir. Oysa ki olağanüstü bir
eğitimci, yetenekleri hiç de küçümsenmeyecek bir bestecidir. 20.
yüzyılda bile okutulan keman eğitimi kitabıyla tanınır.
Küçük Wolfgang dev adımlarla
ilerlemektedir, ilk eserlerini heyecandan dizleri titreyen babasına
gösterdiğinde altı yaşındadır. Küçük çocuk okuma yazmayı öğrenmeden
beste yapmaktadır. Okula gitmez, babası tek öğretmenidir.
Yolculuklar
İlk Önemli Yolculuk: Viyana, 1762
Saray yaşamının entrikalarını iyi bilen
Leopold, iki çocuğunun ve özellikle Wolfgang’ın kariyerini bilinçli bir
şekilde hesaplamaktadır. Bütçesini titizlikle hazırladığı, basında
reklamlar yayınladığı ve önemli kişilerle iletişimde olduğu turneler
düzenlemeye başlar. Her iki çocuk da çok iyi klavsencidir. Genç
Wolfgang, yanına kendi boyuna göre yapılmış minik bir keman da alır. 18
Eylül 1762’de Salzburg’dan Viyana’ya geçerek imparatoriçe Maria
Theresia’nın huzuruna çıkarlar(2).
Wolfgang bu ziyarette, kendisinden
sadece birkaç ay büyük olan, Maria Theresia’nın kızı, geleceğin bahtsız
Fransa kraliçesi Marie Antoinette ile tanışır. Cilalı parkede kayıp
düştüğü için Wolfgang’ın yerden kalkmasına yardım eden Marie
Antoinette’e ‘’Çok naziksiniz, büyüdüğümde sizinle evleneceğim.’’ der.
Bu yolculuk, müzikal bir içerikten çok,
şov amaçlı gibi görünse de, Leopold’un özellikle Wolfgang’ın yeteneğini
tanıtmaya çalışması içten bir çabadır, sonraki yıllarda bunu
kanıtlayacaktır. Çocuklar her akşam bir soylunun evine davet edilir.
Ancak bu ritim, Schönbrunn Sarayındaki ikinci gösteride hastalanan
çocuğu tüketir ve ateşi çıkar. Kızıl hastalığına yakalanmıştır.
Salgından korkan asiller Mozart’ları artık istememektedir. Aile, 30
Aralık 1762’de Salzburg’a döner. Wolfgang’ın bu geziden kazancı iki adet
saray elbisesidir.
Paris, 1763 – 1764
Leopold, dehasını tam olarak bildiği oğlunu Avrupa’ya da tanıtmak
istemektedir. 30 Temmuz 1768 tarihli mektubunda şöyle yazar: “Bu
mucizeyi dünyaya göstermek zorundayım […] Çünkü bugün […] mucizelerle
bile çelişiyoruz.”
Ancak bu mucize, sağduyulu olmasını ve
Wolfgang’ın gezilerini çok iyi organize etmesini engellemez. İlk büyük
gezi, Paris’e yapılır. Mozart’lar, 9 Haziran 1763’te Salzburg’dan
ayrılırlar. Yolda pek çok durak bulunmaktadır: Münih, Augsburg,
Mannheim. Avrupa’nın en iyi orkestralarından biri Mannheim’dadır(3).
Mozart’lar, Salzburg’dan ayrıldıktan
altı ay sonra, 18 Kasım 1763’te Paris’e varırlar. Kraliyet ailesi
tarafından Versay’da kabul edilirler. Leopold mektuplarında, Fransız
müziğinin “bir kuruşa değmediğinden’’ bahseder. Ancak, Fransız olmayan
birçok müzisyen ve besteciyle de tanışırlar. Johann Schobert(1735-1767),
Wolfgang’ın yazım stili üzerinde büyük bir etki yaratır. Mozart, XV.
Louis’in kızı Madame Victoire’ye ithaf ettiği keman eşliğinde de
çalınabilen klavsen sonatlarını (KV.6-9) besteler. Bu, küçük çocuk
tarafından yayınlanan ilk eserdir.
Londra, 1764 – 1765
Aile, 10 Nisan 1764’te Londra’ya geçer.
Wolfgang ile Nannerl İngiliz kraliyet çiftine tanıtılır. Buckingham
Sarayındaki bir konser sırasındaGeorg Friedrich Handel(1685-1759) veJohann Sebastian Bach‘ınoğluJohann Christian Bach‘ın
(1735-1782) müziğini deşifre (ilk okuma) eder. Ayrıca keman çalar,
şarkı söyleyen kraliçeye eşlik eder. Her şeyden önce çocuk için
belirleyici olan, Johann Christian Bach ile tanışmasıdır. Büyük yaş
farkına rağmen (21), iki besteci her zaman arkadaş olarak kalacaktır.
J.C. Bach, Wolfgang’a İtalyan müziğinde melodinin önemini öğretir. Mozart böylece ilk konser parçası KV.21, Va, dal furor portata’yı
yazar. Sekiz yaşındadır ve artık bir opera yazmanın düşlerini
kurmaktadır. Aynı zamanda, 1765 Şubat’ında Londra’da seslendirilen ilk
senfonilerini yazmaktadır. Bu eserlerde Johann Christian Bach’ın önemli
etkisi görülür. J.C. Bach’ın önerileri şöyledir: Forte-piyano
(kuvvetli-zayıf ses) kontrastları, güzel bir melodiye sahip yavaş bir
bölüm ve dans karakterinde üç zamanlı final…
Paris’te olduğu gibi, kraliçeye ithaf
ettiği keman eşliğinde klavye için Opus 3 Sonatlarını da yayınlar.
Leopold, 27 Kasım 1764’te şöyle yazar: ”Ve şimdi de, büyük bir masrafla
karşı karşıyayım: Wolfgang’ın kraliçeye adadığı 6 Sonatını bastırmak
zorundayım.” Bir müzik eserinin gravürü o zamanlar gerçekten çok
pahalıya malolmaktadır. Daha sonra yapılacak olan, mürekkeple yazım
işinden önce, bakır plakalar üzerinde, bir kuyumcu gibi iş yapan
gravürcüye ödeme yapmak gerekir. Ama işin ucunda kraliyet ailesini
memnun etmek vardır!
Mozart’lar nihayet Temmuz 1765’te
Londra’dan ayrılırlar. Bir konser verecekleri Amsterdam’a Calais,
Dunkerque, Lille, Gent ve Lahey üzerinden geçerler. Çocuklar her yerde
“virtüöz” olarak kabul edilirler. Leopold, reklam amacıyla, oğlunu bir
yaş daha küçük gösterir.
Wolfgang, yine krala ithaf ettiği
sonatları ve konser parçasını yayınlar. Daha sonra Anvers, Brüksel,
Valenciennes üzerinden Paris’e dönerler. Lyon, Cenevre, Lozan, Bern ve
Zürih üzerinden Salzburg’a dönmeden önce, burada iki ay daha kalırlar.
Yolculuk üç yıl sürmüştür.
Viyana’ya 2. Yolculuk
İngiltere seyahati Wolfgang’ın İtalyan
müziğini öğrenmesini sağlamıştır. Sıra Alman müziğindedir: Carl Philip
Emanuel Bach, Fux (ünlüGradus ad Parnassum’un bestecisi),Eberlin, Hasse, Handel.
On bir yaşındaki çocuk armoni ve kontrpuan egzersizleri çalışırken
eğlenmektedir: “Signor Alto”, “Marchese Tenor”, “Duca Basso”.
13 Mayıs 1767’de seslendirilecek bir opera siparişi alır: Apollo und Hyacinth (KV.38). On
bir yaşındaki besteci, metin ve müzik birlikteliğine özen göstermiş,
orkestrayı ustaca kullanmış, her karakter için bir arya bestelemiş,
araya düetler, en sona da bir üçlü eklemiştir. Bugün haksız yere
unutulmuş olan döneminin en ünlü bestecilerinden J.A. Hasse şu kehanette
bulunur: “Bu çocuk hepimizin adını unutturacak.”
Salzburg’da dokuz ay kaldıktan sonra,
büyük umutlarla Viyana’ya geçerler. İmparatoriçe Maria Theresia’nın kızı
Maria Josepha, Napoli Kralı Ferdinand’la evlenecektir. Leopold, düğünün
getireceği fırsatları düşünmektedir. Maalesef çiçek hastalığı salgını
gelini ve kraliyet ailesinden pek çok soyluyu kırıp geçirir. Leopold,
ailesini Viyana’dan kaçırmaya çalışırken önce Wolfgang sonra da Nannerl,
Olmütz kasabasında hastalığa yakalanırlar. 10 Ocak 1768’de iyileşmiş
olarak, bir yıl kalacakları Viyana’ya dönerler. Ancak çocuklar artık
büyüdüğü için -Wolfgang on iki, ablası on yedi yaşındadır- eskisi gibi
sıcak karşılanmazlar.
Bir yıldır tiyatro direktörlüğü yapan, ancak tam bir sahtekar olan “Kont” Affligio, Wolfgang’dan bir opera yazmasını ister(4). Affligio’nun sipariş ettiği La Finta Semplice bin bir türlü entrika sonucunda Viyana’da sahnelenemez(5). Leopold
çılgına dönmüştür. 30 Temmuz 1768 tarihli mektubunda şöyle yazar: Her
tarafımızda rezil entrikalar, kötü niyetli bir zulüm var. Tüm
besteciler, başta da Gluck, operanın temsilini baltaladılar.”
Neyse ki, Franz Anton Mesmer isimli zengin müzikseverin, kendi özel operası için sipariş ettiği Bastien undBastienne operası üzüntülerini bir nebze azaltır (6). Viyana’da
geçirdikleri son haftalar genç Wolfgang’ın neşelenmesini sağlar. Saray
tarafından, yeni bir yetimler okulunun açılışı için bir missasolemnis(7)yazması istenir.
Viyana seyahatinin maddi getirisi çok
az olsa da, müzikal açıdan büyük önemi vardır. Wolfgang, İtalyan
operasının önemli bestecileri Hasse, Piccinni, Gluck (Alceste en sevdiği eserlerden biridir), bunların yanında Alman senfoni tarzında devrim yapan Haydn, Hoffmann, Wanhal, Dittersdorff’un eserlerini dinleyerek hayatı boyunca kendi estetiğini etkileyecek iki akımı tanımıştır.
Bu esnada Salzburg Prensi Sigismund von
Schrattenbach öfkelidir. 3 yıl süren Paris turnesinin ardından yapılan
Viyana gezisini fazlasıyla uzun bulmaktadır. Leopold’ün maaşını keser.
Neyse ki hoşgörülüdür. Salzburg’a döndüklerinde Wolfgang’ı saraya
konzertmeister (8)olarak atar, üstüne babasıyla İtalya’ya gitmesi için izin bile verir.
Bu kez anne ve abla evde kalmıştır.
Nannerl on sekiz yaşındadır, çok iyi bir pedagogdur, evin geçimi için
gerekli desteği sağlayacaktır.
İtalya
11 Aralık 1769’da İtalya’ya yola
çıkarlar. Wolfgang on üç yaşındadır, mutludur. Mektuplarda, yaşadığı
mutluluğu, coşkuyu şımarık bir dille anlatmaktadır. Babasının annesine
kendisi hakkında bilgi verdiği 10 Şubat 1770 tarihli mektubun altına şu
notu ekler: “İti an çomağı hazırla. Ben iyiyim, Tanrıya şükür. Sizden
bir haber almak için sabırsızlanıyorum. Annemin elinden öpüyorum ve
ablacığıma da çiçek hastalığı izi… Öpücük… Ben var ya ben… Kim?… Aynı
zirzop. Almanya’da Wolfgang, İtalya’da Amadeo. Morzantini.”
Sevinci o derece büyüktür ki,
Theophilus ismini Amadeus’a -Tanrının sevgili kulu- çevirir, bundan
sonra adı Wolfgang Amadeus olacaktır.
Mantova Kraliyet Müzik Akademisinde
verdiği konser hayranlıkla karşılanır. Kendisine verilen eserleri
deşifre eder, klavsen ve keman çalar, şarkı söyler, doğaçlama yapar ve
fırsattan yararlanıp kendi bestelerini çalar.
23 Ocak 1770’de Milano’ya varırlar. Piccini’nin Cesare in Egitto operasının
genel provasını, Boccerini’nin eserlerini dinlerler, Sammartini ile
tanışırlar. Büyük başarılar gösterdiği konserler verir. Kahramanların
duygularını yansıttıkları şarkılarla, olayın gelişmesini anlatan
reçitatiflerin(9)birbirini izlemek zorunda olduğu bir opera seria(10)siparişi alır.
Padre Martini (11)ile
kompozisyon, kontrpuan ve füg üzerine çalışması için Bologna’da
kalırlar. Bir ay geçirecekleri Roma’ya gitmeden Floransa’ya uğrarlar.
Roma’da başlarından ilginç bir olay geçer. Vatikan, Gregorio Allegri’nin İncil’deki 50. Psalm üzerine bestelediği Miserere mei, Deus adlı
eserinin yılda sadece iki defa, Paskalya öncesine denk gelen “Tenebre”
ayini sırasında -o haftanın çarşamba ve cuma günleri- seslendirilmesine
izin vermektedir. 11 Nisan Çarşamba günü Vatikan’daki ayine giden
Wolfgang, kopyalanması kiliseden aforoz edilme ile cezalandırılan
eserin, koronun eşliksiz olarak söylediği dokuz farklı sesini,
şapkasından çıkarttığı bir kağıda kopyalar. Cuma günü tekrar dönüp eseri
kontrol eder.
Neyse ki, Papa XIV. Clement, onu kiliseden atmaz, bilakis Ordine dello Speron d’oro (Altın Mahmuz) şövalyesi unvanı verir.
Artık Roma’da turizm dışında yapacak
pek birşey kalmadığından Padre Martini ile çalışmaya devam etmek için
Bologna’ya dönerler. 9 Ekim’de Padre Martini’nin isteği üzerine, 20
yaşından büyüklerin girebildiği Accademia Filarmonica di Bologna’ya üye
seçilir.
Mozart, Bologna’da çok çalışkan bir
öğrenci olmakla birlikte Milano’da tanınmış bir bestecidir.
Seyahatlerinin başından beri arkadaşları olan kastratolar (12) için
birkaç arya ve 1. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü KV.80 dışında pek beste
yapmamıştır. Ancak şimdi Milano’da sipariş edilen operayı düşünmelidir.
Eylül ayında çalışmalara başlar, önce reçitatifleri yazar, aryaları ise
şarkıcıların kapasitesine göre sonra yazacaktır. Mitridate 26 Eylül’de büyük bir başarıyla sahnelenir.
Artık mutlu bir şekilde Milano’dan ayrılabilirler. Üstelik bir opera, bir oratoryo –La Betulia Liberata– ve imparatoriçe Maria Theresia’dan oğlu Ferdinand’ın düğünü için bir serenat siparişi almıştır.
Wolfgang ve Leopold, 28 Mart 1771’de
Salzburg’a dönerler. Konzertmeister görevinin verdiği sorumluluk,
sarayın günlük işleri, dört senfoni birkaç dini müzik derken 13
Ağustos’ta yeniden Milano’ya hareket ederler. Ferdinand’ın düğün
kutlamaları 15 Ekim’de başlar. 16’sında Hasse’nin Ruggiero operası sürpriz bir şekilde başarısız olur. Ertesi gün Mozart Ascanio in Alba ile zafer kazanır, o kadar beğenilir ki, iki gün sonra bir kez daha sahnelenir.
Milano’da, Ferdinand’ın sarayında oğluna sağlam bir pozisyon ayarlamaya çalışan Leopold hüsrana uğrar. Leopold’ün La Finta Semplice
olayında sağa-sola gönderdiği suçlayıcı mektuplar ve gözde besteci
Hasse’nin operasının başarısızlığı Maria Theresia’nın canını sıkmıştır.
İmparatoriçe, oğlu Ferdinand’a yazdığı 12 Aralık 1771 tarihli mektupta
şöyle der: “Bir besteciye veya gereksiz insanlara ihtiyacınız olduğunu
düşünmüyorum. [Leopold]… büyük bir ailesi olmasının yanında, ortalıkta
böyle dilenci gibi adamların dolaşması sarayın itibarına gölge düşürür.”
Ascanio in Alba’nın başarısına rağmen tek bir sipariş bile alamadan Milano’yu terk ederler.
Salzburg’a Dönüş
Milano’dan Salzburg’a dönüşte önemli
bir olay olur: 16 Aralık 1771’de Salzburg başpiskoposu hoşgörülü
Schrattenbach ölür. Yerine 14 Mart 1772’de Colloredo seçilir.
Colloredo, Wolfgang’ın son yazdığı dini eserleri, kilise sonatlarını
beğenir. Hatta 29 Nisan’da, metnini Metastase’nin yazdığı Il Sogno di Scipione eserini taç takma şenliklerinde sahneletir.
Ekim ayında Lucio Silla operasının
seslendirilmesi için Milano’ya gitme isteğine olumlu yanıt verir. Yine
de Mozart’lar, mektuplarında kendisinden bahsederken şifreli cümleler
kullanırlar. Colloredo’ya Mufti demektedirler. Mayıs ve Ağustos ayları
arasında altı senfoni besteleyen Wolfgang zorlanmaktadır. 26 Aralık’ta
seslendirilen Lucia Silla eski eserlerine göre daha az ilgi
görür. Leopold’ün, Toscana düküne oğlu için yaptığı başvuru da kabul
görmez. Mozart’ın İtalya’dan artık hiçbir beklentisi kalmamıştır. 13
Mart 1773’te Salzburg’a geri dönerler.Wolfgang -Münih ve Viyana’ya
yapılan birkaç gezinin dışında- artık Salzburg’da sıkışmıştır (13).
Colloredo, kendisine 150 florin maaş bağlayarak konzertmeister olarak
kadroya alır. Artık Salzburg için işlevsel ve faydalı müzikler
bestelemelidir: Dini törenler için müzikler, senfoniler, konçertolar,
sonatlar… Ayrıca konserlerde yer almak zorundadır.
Leopold ise oğluna sağlam bir iş bulmakta hala ümitlidir. 1773 Temmuz’unda, Viyana sarayı kapellmeister’inin (14)ağır
hasta olduğunu öğrenince, Colloredo’nun kaplıcalara gitmesinden
yararlanarak, izinli olarak Viyana’ya giderler. Bir şekilde Maria
Theresia’yla görüşme fırsatı yakalarlar. Ancak mektubunda kendilerinden
“gereksiz insanlar, dilenciler” diye bahseden imparatoriçeden elbette
hiçbir şey alamazlar.
Mozart, Haydn’ın yaylı dörtlülerinin
verdiği ilhamla altı yaylı dörtlü (KV.168-173) yazmaya başlar. Ağustos
ayında yazdığı “Antretter” Serenadında sezilen İtalyan stilinin o neşeli
havasından çıktığı izlenimi bu eserlerle belirginleşmeye başlar.
1773’ün son aylarında da patlama yapar.
Viyana’dan gelen bir sipariş üzerine
yazdığı Thamos, Mısır Kralı sahne eserinde, iyilik-kötülük,
aydınlık-karanlık çatışması işlenir. Daha sonra, art arda 25, 28, 29.
senfoniler gelir. 25. Senfoninin, endişe verici bir tonalite olan sol minör olması; 28 ve 29. Senfonilerin
dinmek bilmez çatışması, birbirine karşıt temaların mücadelesi… Daha
birkaç ay önce İtalya’nın güneşi gibi parlak, neşeli, kaygısız müzikler
yazan on sekiz yaşındaki genç adam, hayret verici bir değişim
geçirmektedir.
5. Piyano Konçertosu (KV.175)
ile konçertoda yeni bir yola girer. Mütemadiyen yenilediği melodilerle,
orkestrayı sadece eşlikçi olarak değil bir partner gibi kullanmasıyla,
solistle orkestra arasındaki diyaloglarla, konçertoyu yeniden
tanımlamaktadır. Wolfgang, artık bestelediği tür ne olursa olsun,
hepsinde inanılmaz hayal gücünü, müzik dilini, tekniğini kullanacak,
dokunduğu her müziği, türüne bakmadan Mozart’laştıracaktır.
Bu esnada saraya karşı görevlerini de
ihmal etmez. Fagot Konçertosu, KV.191; Serenat No.4, KV.203; piyano
sonatları KV.279-284 yazar. 8 Eylül 1773 tarihli mektubunda ablasına
şöyle der: “Küçük Wolfgang’ın yazacak zamanı yok, çünkü söyleyeceği
birşey yok. Odanın içerisinde, bitlerini arayan köpek gibi dönüp
duruyor.”
Güzel haber Münih’ten gelir. Bavyera Prensi III. Maximilien, düzenleyeceği karnaval için bir opera buffa(15)istemektedir. Aralık 1774’te babasıyla Münih’e varırlar. Korkunç diş ağrılarına rağmen keyfi yerindedir. La Finta Giardiniera, 13 Ocak 1775’te o kadar beğenilir ki karnavalın asıl bestecisi Antonio Tozzi’nin yazdığı Orfeo arada kaynar gider.
Münih’te bir hizmetçi gibi değil de değerli bir müzisyen gibi ilgi gören Wolfgang, La Finta Giardiniera’yi tekrar sahneler, iki missası seslendirilir, birkaç günde bitirdiği Offertoire, Misericordias Domini eseri sipariş edilir.
Tüm bunlara rağmen Münih’ten de
herhangi bir kadro bulamadan, piyano için birkaç sonat, fagot için
birkaç eser dışında sipariş alamadan ayrılırlar. 7 Mart 1775’te
Salzburg’a varırlar, sonraki otuz ay hiçbir yere gitmesine izin
verilmeyecektir.
Colloredo reformist bir prenstir; zeki,
modern, çoğu zaman da otoriter, hatta aşağılayıcıdır. Tiyatroyu
kapatır, müzik için ayrılmış sahneyi yeniden düzenler,
kültürel masrafları azaltır. Wolfgang’ın matmazel Jeunehomme ile
tanışması, bu zor günlerde bir şahesere, 9. Piyano Konçertosu, KV.271 “Jeunehomme”a ilham verir. Ancak genç adam bu taşra kentinde boğulmakta ve geçmiş yolculuklarını özlemle anmaktadır.
Paris’e 2. Yolculuk
Mozart, başpiskopostan üç kez gitmesine
izin vermesini ister. Her üçünde de çeşitli bahanelerle reddedilir.
Bıkkındır, 1777’de istifa eder. Yaşından ötürü, başpiskoposun
hizmetinden çıkmayı göze alamayan babası olmadan annesiyle ayrılır.
Münih ve Augsburg üzerinden 30 Ekim 1777’de altı ay kalacakları
Mannheim’a varırlar.
Mozart, üstün seviyede müzisyenlerin
olduğu bu şehirde, değerinin nihayet anlaşılacağını düşünür. Bir opera
siparişini ümitle beklemektedir. Bu arada genç bir şarkıcı olan Aloysia
Weber’e aşık olur. Kızı ve ailesini Wolfgang’a uygun görmeyen babası ve
annesiyle çatışmaya girer (16). Sipariş beklentisi de reddedilen Wolfgang, babasının sözünü dinleyerek Aloysia’ya veda eder, annesiyle Fransa’ya gider.
Paris’e artık bir çocuk olarak değil,
opera alanında Gluck ve Piccini’ye rakip olarak dönmüştür. Opera
siparişi almasa da asillere ve elit ailelere enstrümantal parçalar
yazar, özel dersler verir.
Mozart Paris’te (diğer insanlar eğlenirken) klavsen çalmaya hazırlanıyor, 1766 yaz ayları
Annesi ise mutsuzdur, Salzburg’u
özlemektedir. Oğlunun, kendisinin yanında olmasını istemeden
kabullendiğini bilmektedir; en büyük korkusuysa dilini bilmediği bu
ülkede yalnız kalmaktır. Haziran ortalarında sağlığı bozulur, ateşinin yükselmesinin ardından komaya girer, 3 Temmuz günü hayatını kaybeder.
Wolfgang bu yolculukta, umduğu
pozisyonu bulamamış, hiçbir opera siparişi alamamış, babasının arkadaşı
Baron Grimm’le arası açılmış, annesini kaybetmiştir; tam bir fiyasko.
Kendisine karşı son derece kayıtsız kalan Paris’ten nefret etmektedir.
Üstelik Salzburg’da bir kadro açılması söz konusudur. Ancak Mozart’ın
kafasında hala Aloysia vardır. 26 Eylül günü, Baron Grimm tarafından
neredeyse zorla üç konser vereceği Strasbourg’a gönderilir. Konserlerden
sonra 3 Kasım’da tekrar yola çıkar, babasının kendisini sabırsızlıkla
beklediği Salzburg yerine Mannheim’e gider. Aloysia artık yükselen bir
yıldızdır, Münih’tedir. İkili, Noel günü karşılaşır, ancak Aloysia’nın
kafasında kariyerinden başka birşey yoktur. Popoli di Tessaglia’yı elveda niteliğinde kendisine hediye eder. Perişan halde, on beş ayın ardından, 16 Ocak 1779’da Salzburg’a geri döner.
Bağımsız bir Müzisyen
Salzburg’da Son Aylar
Leopold, Wolfgang’ın Salzburg’a
yerleşmesini istemektedir. Mozart’ın ve özellikle Baron Grimm’in
Paris’ten gönderdiği mektuplar, kendisini baba vesayetinden kurtarmaya
çalışan ve tehlikeli bir şekilde borca girme meylinde olan bir kişiliği
açığa çıkarmıştır.
Günlük hayatın sıradanlığına geri döner: Yazması istenilen eserler, provalar, dinletiler…
Bu dönemde yazılan birkaç eser öne çıkar: “Taç Giyme Töreni” Missası (Coronation Mass); 33. ve 34. Senfoniler; anlatım diliyle, iki yaylı sazın orkestrayla birleşiminden elde ettiği renklerle bir şaheser olanKeman ve Viyola için Senfoni Konçertant, KV.364.
Münih Prensliğine seçilen Karl Theodor düzenleyeceği karnaval için bir opera seria
siparişi verir. Prens Theodor, operanın librettosunu Salzburg Sarayı
papazı Varesco’nun, müziğini de Wolgang’ın yazmasını ister. İki
hizmetkarına gösterilen ilgiden memnun olan Colloredo, Münih’te
yapılacak provalar ve temsil hazırlıkları için altı haftalık izin verir,
Wolfgang bunu dört aylık fırsata çevirir.
İmparatoriçenin ölümü üzerine Viyana’ya
giden Colloredo’nun yokluğundan yararlanan Leopold ve Nannerl, 29 ocak
1781’de Idomeneo Operasının zaferine tanık olurlar. WolfgangIdomeneo’da, operaseria’nın
tam tersine karakterlerin kişisel ve hassas duygularını aktarmalarına
izin vermiş, orkestrayı basit bir figüran rolünden çıkarmıştır,
mutludur.
Bu zafer ve mutluluk Colloredo’nun
umurunda değildir, Viyana’ya yanına gelmesini emreder. Hala başarısının
etkisinde olan Wolfgang kendisine hizmetçi gibi davranılmasını
kabullenmez, Mufti’yle araları iyice bozulur.
Colloredo ise baskının dozunu artırmış,
kendisini aşağılamak için her türlü fırsattan yararlanmaya başlamıştır.
Wolfgang, geleceğinin Viyana’da olduğunu bildiğinden artık gitmek
istemektedir. Sonunda, kendisinden de, müziğinden de nefret eden
başpiskopos tarafından kovulur.
Aloysia Weber’in, Viyana’daki National
Singspiel’e kabul edilmesinin ardından, Mayıs 1781’de tüm Weber ailesi
Viyana’ya yerleşmiş, küçük bir pansiyon işletmektedirler, Mozart bir oda
kiralar. Önce tek bir özel öğrenci kabul eder: Kontes Rumbeck. Keman
Sonatlarını (KV.376, 377, 379, 380) bastırır. 30 Temmuz 1781’de aldığı
bir sipariş üzerine Saraydan Kız Kaçırma Operasına başlar. Sonunda
Almanca bir opera yazabilecektir. Para kazanabilmek için birkaç kontesi
daha öğrencisi olarak kabul eder.
Ayrıca varlıklı müzikseverlerden de
siparişler gelmektedir. Baron Gottfried Bernhard van Swieten (1733-1803)
pazar günleri saat 12.00’de evinde düzenli dinletiler yapmakta, Johann
Sebastian Bach ve Georg Friedrich Handel gibi Barok dönemin
bestecileriyle ilgilenmektedir,. Wolfgang, baron için bu iki bestecinin
eserlerinin uyarlamalarını yapar. Baron, Carl Philipp Emanuel Bach ve
Joseph Haydn’ın eserlerini de tanıtmaya çalışmaktadır.
Johann Sebastian Bach’ın müziğini
keşfetmesi parasızlığını ve babasıyla arasındaki gerilimi unutturur.
Bach’ın müziğinin zenginliği, melodilerin gücü ve karmaşıklığı
karşısında şaşkınlık duyar.
16 Temmuz 1782’de II. Joseph’in “çok fazla nota var” diye takıldığıSaraydan Kız Kaçırmahalk tarafından büyük beğeniyle karşılanır. Mozart, eserinde, singspiel (18), opera seria ve opera buffa türlerini karıştırarak kullanmıştır. Olaylar, Topkapı sarayında değil, Akdeniz’de hayali bir mekanda geçmektedir.
Constanze
Wolfgang, Aloysia’nın kardeşi
Constanze’ye aşık olur. Wolfgang ve Constanze 4 Ağustos 1782’de
evlenirler. Wolfgang, hayatının son on yılında, parasal sıkıntılara
rağmen mutlu bir evlilik yaşayacaktır, ancak bu evlilik Leopold’u ciddi
şekilde rahatsız etmiştir. Wolfgang’ın Viyana’ya gidişini de
onaylamadığından araları iyice açılır.
Viyana’da Müzik
Wolfgang, Viyana’nın zengin müzik
hayatından etkilenerek yoğun bir besteleme dönemine girer. İmparator II.
Joseph sayesinde, Viyana’da sanat ve kültürde büyük bir özgürlük
vardır. Müzik sadece kilisede veya asillerin konutlarında çalınmaz,
zengin ailelerin salonlarında da yoğun bir şekilde icra edilmektedir.
“Müzik odası veya müzikal salon” denilen, sadece ev halkının değil,
davetlilerin de müziğe eşlik edebildiği yeni bir ortam yaratılmıştır.
Müzik asillerin eğitiminin bir parçasıdır, Viyana’nın tüm salonlarında
bir piyano bulunmaktadır(19).
Mozart, Viyana’daki tek değerli
müzisyen değildir, imparatorun sempatisine sahip olmasına rağmen, sık
sık yeteneklerini göstermek zorundadır. Rakiplerinin en ünlüsü, Viyana
sarayında besteci ve şef olanAntonio Salieri’dir (1750-1825). Salieri’nin Mozart’ı zehirlemekle suçlandığı olmuştur. Tabi ki bu iddia iftiradan başka bir şey değildir(20).
Bu rekabet ortamı, imparatoru ziyaret eden besteciMuzio Clementi(1752-1832)
ile Mozart arasında gerçek bir müzikal düelloya yol açmıştır. Her iki
müzisyen de virtüözdür. Karşılıklı atışmaların sonunda imparator
beraberlik ilan eder. Mozart daha sonra babasına şöyle yazar: ”Clementi
bir şarlatan, tüm İtalyanlar gibi. Presto (çok hızlı) yazmasına rağmen
sadece allegro (hızlı) çalıyor, gördüm.”
Artık sarayın buyruğundan çıkıp kendi
olanaklarıyla yaşamak isteyen müzisyenler konserlerini de kendileri
düzenlerler. Mozart da, Viyana ve Prag’da konserler organize eder.
Viyana, 1770’lerde Avrupa müzik yayıncılığının da başkenti olur. Böylece
birçok bestecinin eserleri Avrupa çapında yayılır. Haydn’la yakınlaşır
ve iki deha hayat boyu çok iyi arkadaş olurlar.
Saraydan Kız Kaçırma Operasının ardından, 35. Senfoni “Haffner” (1782), Haydn’a
adadığı altı yaylı dörtlü ve 11, 12 ve 13. Piyano Konçertolarını
besteler. 1783 Mart ayında, Rousseau’nun fikirlerini savunduğu için
kiliseden atılmış, çapkınlık suçundan da İtalya’dan kaçmak zorunda
kalmış eski rahip, yeni saray şairi Da Ponte ile tanışır. Wolfgang ve
Constanze, aynı yılın yaz aylarında yeni doğan çocukları Raimund’u
Viyana’da bırakarak, babasıyla aralarını düzeltmek amacıyla üç aylığına
Salzburg’a giderler. Babasıyla araları düzelmez, Salzburg’da hiçbir şey
değişmez, en kötüsü de iki aylık Raimund bakımsızlıktan ölür. Sonunda
geri dönmeye karar verirler. Mola verdikleri Linz şehrinde36. Senfoni “Linz”seslendirir.
1784 çabuk geçer. 14, 15, 16 ve 17.
Piyano Konçertoları birbirini izler, karısı hamiledir, bir daha
göremeyeceği ablası Nannerl evlenmiştir. Karl Thomas Mozart 21 Eylül’de
doğar. 14 Aralık 1784’te, Aydınlanma çağının getirdiği akılcı düşünceyi
savunan Zur wahren Eintracht locasına katılarak mason olur. 1785
Şubatı’nda kendisini görmeye gelen babası ve Haydn da kendisine katılır.
Mozart, Beaumarchais’nin yazdığı
Paris’te büyük skandala neden olan Figaro’nun Düğünü oyununun ününü
duymuştur. Eserin librettosunu Da Ponte’ye teklif eder. Yalnız küçük bir
sorun vardır, eser aristokratlarla alay ettiği için zararlı yayın
olarak görülmüş ve Almanya’da basıldıktan sonra yasaklanmıştır. Saray
şairi Da Ponte, eserin rahatsız edici bölümlerini keserek, yeniden
kurgulayacağı garantisini vererek, imparatoru ikna eder, hazırlıklara
başlarlar.
O arada, her biri pırlanta değerinde olan 20, 21, 22,23ve 24. Piyano Konçertolarını besteler.
Figaro’nun Düğünüoperası,
1 Mayıs 1786’da Viyana’da sahnelenir. Seyirciler, beş aryayı tekrar
(bis) ettirir, ikinci temsilde yedi arya tekrar edilir. İmparator II.
Joseph, üçüncü temsilden itibaren tekrarlamaların birden fazla olmasını
yasaklar. Bu başarıya rağmen daha gösterişli eserlerden hoşlanan Viyana
halkı müziği anlamamış, karakterlerin derinliğine inememiştir.
Mozart’ın iç dünyasının yansıması olan, Haydn’a adadığı 6 Yaylı Çalgılar Dörtlüsü kimsenin
dikkatini çekmez. 1783-1785 yılları arasında bestelenen bu dörtlüler
Haydn’ı o kadar etkileyecektir ki, kendi eserlerini sorgulayacak, derin
araştırmalara girecektir. Genelde çok hızlı beste yapan Mozart,
taslaklarında da görüldüğü üzere, bu eserlerde defalarca yazdıklarını
karalayıp yeniden başlamıştır. Haydn’dan sonra, Beethoven’den önce yaylı
dörtlülerinin gerektirdiği konsantrasyonu, ilhamı, hayal gücünü, ancak
çok derinlere gidip bularak, üzerinde çalışıp çıkartabileceğini
hissetmiştir. Büyük bir hayal kırıklığı hisseder.
16 Ekim’de doğan üçüncü çocuğu Johann
Thomas 15 Kasım’da ölür. Viyana’yı terkedip Londra’ya yerleşme planları
yaparken güzel bir haber gelir
Dehanın Fışkırması
Figaro’nun Düğünü asıl büyük patlamayı
Prag’da gerçekleştirmiştir. O kadar ki, sokaktaki insanlar bile eserin
bölümlerinden ezgiler mırıldanmaktadır. Mozart’lar 11 Ocak 1787’de
Prag’a varırlar. Şehir adeta Mozart’ı beklemektedir. 14 Ocak’ta
düzenlenen bir konserde 38. Senfoni ‘’Prag’’ ve 25. Piyano Konçertosunu
çalar, 17’sinde ise Figaro’yu yönetir. Muzaffer bir şekilde Viyana’ya
dönerken cebinde yeni bir opera siparişi vardır.
19 Nisan 1787’de KV.515, Do majör, 16
Mayısta ise KV.516, Sol minör, iki keman, iki viyola ve viyolonsel için
Yaylı Çalgılar Beşlilerini tamamlar.
Bir
süredir hasta olan babası 28 Mayıs 1787’de ölür. Son yıllarda araları
ne kadar bozuk olsa da babasının kaybından çok etkilenecektir.
10 Ağustos’ta, müzik tarihinin en ünlü
yapıtlarından, iki keman, viyola, viyolonsel ve kontrabas için 13
Numaralı Sol majör Serenat ya da “Küçük Bir Gece Müziği’’ni (KV.525) tamamlar.
Wagner’in “Operaların Operası” diye tanımladığı, librettosunu yine Da Ponte’nin yazdığı Don Giovanni‘nin
provaları 4 Ekim 1787’de başlar. Prömiyeri 29 Ekim 1787’de Prag Ulusal
Tiyatrosunda gerçekleşir. Mozart’ın Prag’da sahnelenen her eserinde
olduğu gibi, büyük bir ilgi ve hayranlıkla karşılanır. Prag’daki
başarıları Viyana’da da duyulunca imparator, yeni vefat eden Gluck’un
yerine -elbette çok daha düşük bir maaşla- kendisini saray oda müziği
besteciliğine atar.
27 Aralık 1787’de Theresia adında bir
kızları olur. Artık iki çocuğu vardır, para kazanabilmek için devamlı
konser ve yeni sipariş arayışındadır.
Birdenbire ilham ve deha gizli bir
kaynaktan fışkırırcasına patlar. Eli kalemi tutamayacak kadar
yoruluncaya, masanın üzerinde yorgunluktan bayılıncaya kadar yazmaya
başlar.
24 Şubat 1788’de 26. Piyano Konçertosunu tamamlar. 19 Mart’ ta KV.540 Solo Piyano için Adagio gelir.
7 Mayıs 1788’de Don Giovanni’yi
Viyana’da sahneye koyar. Mozart, muhafazakar Viyana seyircisini ikna
edememiştir. Yılmadan devam eder.
Para
1789’da Constanze yine hamiledir. Borç
batağının içinde yüzmektedirler. Nisan ayında eski öğrencisi ve arkadaşı
Prens Lichonowsky, Berlin’e gideceğini, Dresden ve Leipzig’e de
uğrayacağını söyler. Mozart, Leipzig’de J.S. Bach’ın orguna dokunabilme
hayaliyle, borç para bularak Prense eşlik eder. 20 Nisan’da üç gün
geçirecekleri Leipzig’e gelirler. Mozart, Thomas Kilisesinde J.S.
Bach’ın 27 yıl boyunca çaldığı orgla doğaçlamalar yapar. Thomas Okulu
korosu Bach’ınSinget dem Herrn ein neues Lied, BWV.225 missasını seslendirir. Mozart fırsattan yararlanıp bütün koro partilerini kopyalar.
23 Nisan’da Berlin’e gitmek için yola
koyulurlar. Mozart, Krallık Sarayı müzik direktörü Jean-Pierre Duport’la
arası iyi olmadığından doğrudan kralı görmek ister. Prusya kralı
Friedrich Wilhelm, protokollere aykırı olan bu isteği kabul etmez,
Duport’a yönlendirir.
8 Mayıs’ta tekrar Leipzig’e gelirler.
12 Mayıs’ta Gewandhaus’ta bir konser verir. Prens Lichonowsky Mayıs
ortalarında hiç kimseye haber vermeden Leipzig’i terkeder. Mozart, 19
Mayıs’ta Berlin’e geçer, Dresden ve Prag’da molalar vererek, 4
Haziran’da Viyana’ya varır. 2 ay yollarda geçmiş, maddi olarak hiçbir
şey kazanamamıştır. Üstelik Constanze’nin ayağında sorunlar vardır,
kaplıcalara gitmesi gerekmektedir. Acilen paraya ihtiyaçları vardır.
Mozart’ın, Salzburg’dan ayrıldığı 1781
yılından sonra düzenli bir maaşı bulunmamaktadır. Viyana’da, para
kazanması için dört yol bulunmaktadır: Aristokratların palaslarında
verdiği konserler, piyano ve kompozisyon dersleri, bestelerinin satışı
ve saray oda müziği bestecisi maaşı. Prensin verdiği 800 florin
kendisinden önce aynı görevi yapan Gluck’un aldığı 2000 florine göre
oldukça düşük olsa da görevinin verdiği sorumluluklar çok fazla
değildir.
Viyana’da geçirdiği son on
yılda Mozart’ın yıllık geliri 2000 ila 6000 florin arasında
değişmektedir. Bir öğretmen maaşının yıllık 300 florin olduğu
düşünülürse fark anlaşılacaktır. Pek çok araştırmacı savurganlık ve/veya
son derece dikkatsiz bir mali yönetim diye düşünmüştür. Bunun yanında
Wolfgang ve karısı, hayatın pahalı olduğu bir şehirde sadece çok zengin
insanlarla görüşmektedirler, diğer taraftan Mozart’ın eve getirdiği
para, doğrudan sağlığı ve yaratıcı gücüne bağlıdır. Hastalanırsa
çalışamaz, beste yapmazsa, ders ve konser vermezse para kazanamaz. Kendi
sağlığının bozulması, 1780’lerden sonra da Constanze’nin hastalıkları,
kaplıca ziyaretleri çok ciddi harcamalara yol açarak, Mozart’ı gittikçe
artan bir borçlanmaya itmiş olabilir. Tüm bunlara rağmen öldüğünde aşırı
bir şekilde borçlu da değildi. Ölümünden sonra karısı, Mozart adına
devletten düzenli bir maaş alabilmiş -oysa Mozart devlette yeterince
çalışmadığından hakkı yoktur-, Mozart’ın notalarını toparlayıp satarak
ailesini geçindirmeyi başarmıştır. 18. yüzyılda bunu başarmak pek kolay
olmasa gerek.
Zor Günler
Cosi Fan Tutte,
2 perdelik komik operadır. Eserin librettosunu yine Da Ponte yazmıştır.
Operanın konusunu imparatorun önerdiği görüşü hakimdir: Ferrando ve
Guglielmo nişanlılarının kendilerine her koşulda sadık kalacağını
düşünmektedirler. Her biri diğerinin nişanlısını baştan çıkarmaya
çalışacak, ilk başaran iddiayı kazanacaktır. Genç erkeklerin amcası Don
Alfonso ise tüm kadınların aynı olduğu ve sadakatsizlik göstereceğini
iddia etmektedir…
Mozart eser üzerinde çalışırken, 16 Ekim’de doğan Anna Maria sadece bir saat yaşar.
Tüm bunların arasında, klarnetçi Anton Stadler’in isteği üzerine KV.581 Klarnetli Beşliyi besteler.
Cosi Fan Tutte, 26 Ocak 1790’da
seslendirilir. İlk seslendirildiğinde bayağı alkış alsa da Ocak ayındaki
son dört temsil daha soğuk geçer. Eser Nisan ayında beş kez
sahnelendikten sonra tamamen rafa kaldırılır.
20 şubat 1790’da imparator Joseph ölür.
Yerine geçen II. Leopold, Mozart’la ilgilenmez, masonları hiç sevmez.
2. kapelmeister olabilmek için yaptığı başvuru kabul edilmez, aynı
pozisyonda işine devam etmesine izin verilir. Diğer meslektaşlarının
aksine Frankfurt’ta imparator ve eşi adına verilen şenliklere davet
edilmese de evdeki eşyaları rehin bırakıp kendi başına gider. Tabii ki
boşuna masrafa girmiştir.
Viyana’ya döndüğünde Londra’dan iki
opera siparişi aldığını öğrenir. Ama altı ay orada yaşaması
gerekmektedir, oysa ki yolculuk için bile beş kuruşu yoktur.
Ölmeden Önce – Mucize Zamanı
KV.593 Yaylı Beşli, KV.595Piyano Konçertosu No.27gibi
iki şaheser yazar. Mart 1791’de talih yüzüne gülmeye başlamıştır. Auf
der Wieden Tiyatrosunun direktörü Schikaneder, Sihirli Flüt’ün
librettosuyla çıkagelir, üstelik tiyatronun yakınında arkadaşlarıyla
olabileceği bir konut da sağlar. 26 Temmuz’da Franz Xaver Wolfgang
Amadeus Mozart dünyaya gelir.
Ağustos ayında, Prag Ulusal Tiyatrosu II. Leopold’ün Bohemya Kralı olarak taç giyme töreni için 6 Eylül’de çalınmak üzere La Clemence di Titus (Titus’un Merhameti) adında başka bir eser sipariş eder. Aynı günlerde imzasız bir mektup ile bir requiem(21)siparişi alır. Mektubu getiren Kont Franz Walsegg-Stuppach’ın yardımcısıdır.
Mozart önceLa Clemenza di Tito’ya
odaklanır. Mozart’ın ilk biyografları eseri 18 günde bestelediğini
yazar. Ancak son araştırmalar (Tyson 1987, Landon 1988) biraz daha uzun
zamanda, yine de iki aydan kısa sürede yazıldığını göstermektedir.
Kralın taç giyme töreni olduğu için şartlar çok serttir, değiştirilemez. Eser, opera seria
türünün tüm kurallarına uyularak yazılacaktır. Törene çok az zaman
kaldığı için 1734’te yazılan eski saray şairi Metastasio’nun
librettosunun kullanılmasına karar verilmiştir, Libretto, Caterino
Mazzolà tarafından gözden geçirilmiştir, bestelenmeye hazırdır, eserde
yer alacak kastrato seçilmiştir -Domenico Bedini- değiştirilemez.
Mozart, reçitatifler için büyük
olasılıkla öğrencisi Sussmayer’den yardım almıştır. 5 Eylül günü son
notayı yazar. Prömiyer, ertesi gün II. Leopold’ün taç giyme töreninin
bitiminden birkaç saat sonra yapılır. İmparatorun bu opera hakkında
neler düşündüğü bilinmemekle beraber, imparatoriçe Maria Luisa’nın
eseri, porcheria tedesca(22)olarak nitelediği bilinmektedir. Zaten İtalyan müziğinden başka birşey dinlemediğinden Mozart’a pek iyi gözle bakmamaktadır.
30 Eylül’de, Sihirli Flüt temsili olduğundan çabucak Viyana’ya geri döner.Sihirli Flüt, librettosunu Emanuel Schikaneder’in Alman dilinde yazdığı, singspiel tarzında bir operadır.
Özetle, Gece Kraliçesi’nin kızı
Pamina’yı, kötü büyücü Sarastro’nun elinden kurtarmaya giden prens
Tamino, yolculuğu sırasında aslında kimin iyi, kimin kötü taraf olduğunu
daha iyi anlayacaktır. Erdemli Sarastro, Pamina’ya layık bir damat
olması için Tamino ve yol arkadaşı Papageno’yu belli sınavlara tabi
tutacaktır. Gece Kraliçesi ise Sarastro’dan intikamını almak için her
yolu denemektedir.
Mozart, o zamana kadar sadece
aristokratlar için eserler bestelemişken, Sihirli Flüt, çok daha geniş
bir kitleye, halka hitap etmelidir. Mason sembolleri, Terrasson’un
Sethos romanından etkilenerek metne koyulmuştur.
Operanın galası, 30 Eylül 1791
tarihinde Viyana’nın şık salonlarında değil, Wieden kasabasındaki
Freihaus-Wieden Tiyatrosunda yapılır. O kadar beğenilir ki Kasım 1792’ye
kadar sadece Viyana’da 100 kez sahnelenir.
Artık kalan gücünü son iki şaheserine harcayacaktır: Klarnet Konçertosu ve Requiem.
Klarnet Konçertosunu, Klarnetli Beşli
KV.581, Trio KV.498 ve Serenat KV.361 gibi, Viyana Saray Orkestrasında
klarnetçi Anton Stadler’ı düşünerek yazar.
Constanze’nin yazdığına göre, Stadler,
Mozart’tan sadece eser değil para da istemekte, hesabını Mozart’a
ödettiği yemeklere, sabahlara kadar süren alemlere götürmektedir.
Constanze, 1800’de, bazı notalar hakkında bilgi isteyen bir editöre
şöyle yazar: “Klarnetçi Stadler’e sorun. Wolfgang’ın, hiç basılmamış
Basset-Klarnet Trio notaları da kendisinde. Notaların olduğu valizin
çalındığını söylüyor, ama eminim ki 73 Düka karşılığı rehin olarak
bıraktı.”
Ebedi Huzur
Mozart’ın en ünlü dini eseriRequiem, 1791’in
sonlarında bestelenmeye başlanmış, bestecinin 5 Aralık’ta ölümüyle
bitirilememiştir. Eser üzerinde doğru yanlış pek çok spekülasyon
yapılmıştır. 1791 yaz aylarında, Kont Walsegg-Stuppach’ın, 14 Şubat’ta
20 yaşında ölen eşi anısına bir requiem yazmasını istediği
kesin bir bilgidir. Walsegg, bugün zararsız bir kaçık olarak kabul
edilse de 19. yüzyıl Mozart biyografları tarafından pis bir üçkağıtçı
gibi tanıtılmıştır. Walsegg, amatör bir müzik tutkunu olarak şatosunda
düzenlediği özel konserlerde, pek çok bestecinin eserlerinin dinletisini
yapmakta, kendi kopyaladığı eserleri seslendirerek dinleyicilerden
bestecinin kim olduğunu bulmalarını istemektedir(23). Mozart’ın Requiem’ini de böyle bir dinletide kullanacak olması en yüksek olasılıktır.
Mozart, 5 Aralık 1791’de sabah saat
12.55’de Viyana’da ölür. Tören, Baron van Swieten tarafından düzenlenir.
Aralarında Salieri’nin de olduğu 5 arkadaşı, ılık ancak sisli bir
havada cenazeye eşlik ederler.
Bir başka deha, Mozart hakkında şunları
söyler: ”Mozart’ın müziği o kadar saf ve güzel ki, onu evrenin iç
güzelliğinin bir yansıması olarak görüyorum.’’ Albert Einstein
Notlar:
(1) Mozart’ın
arkadaşı, Salzburg Sarayı trompetçisi Andreas Schachtner bu konuda
şunları söyler: “Müzik çalmaya başlar başlamaz, başka bir şey duymaz,
görmezdi. Küçük oyunlara bile ilgisini çekmek için müzik eşlik
etmeliydi. Eğlenmek için oyuncakları bir odadan diğerine taşıdığımızda,
her birimiz bir marş söylemek zorunda kalırdık.”
(2) İmparatorun ve sarayın ileri gelenlerinin huzurunda verdiği dinleti üç saatten fazla sürer. İmparator Franz Stefan,
Wolfgang’ı tebrik eder ancak on parmakla çalmanın zor olmadığını, asıl
zor olanın, tuşların örtüyle kapatılan bir klavsen üzerinde çalmak
olduğunu söyler. Elbette şaka yapıyordur. Bunun üzerine çocuk tek
parmakla çalmaya başlar, sonra da tüm tuşları bir örtüyle kapattırıp
sanki bu işi her gün yapıyormuş gibi örtünün üzerinden çalmaya devam
eder. (Nannerl’in notlarından)
(3) Kemancı Johann
Stamitz (1717-1757) Mannheim Orkestrasını zamanının en iyilerinden biri
yapmıştır. Çalgıcılar mükemmel seviyededir ve insanlar bu orkestranın
meşhur crescendo’sunu (-sesin giderek çoğalması) dinlemek için yurt
dışından gelmektedirler.
(4) Affligio 1778’de tutuklanır, önce kürek cezasına, sonra da Elbe adasında ömür boyu hapse mahkum olur, orada ölür.
(5) La Finta Semplice, sadece Salzburg’da sahnelenmiştir. Eserin Viyana’da seslendirilmesinin önüne pek çok engel çıkmıştır.
(6) Franz Anton
Mesmer, Alman hekim, Mesmerizm’in mucidi. Buluşunu “magnetism animal”
olarak adlandırmıştır. Mesmer, gözle görülmeyip, ölçülemeyen hayat
enerjisinin (bir çeşit manyetik enerji) çeşitli kanallar ile başka
alanlara akışını sağlayarak, hastalarını tedavi etmeye çalışmıştır.
Mesmer’in bu fikirleri ve uygulamaları, James Braid’in 1842’de hipnozu
keşfetmesine yol açmıştır.
(7) Katolik kilisesi tören müziği.
(8) Ezgilerin belli bir usule bağlı kalmadan konuşur gibi söylenmesi.
(9) Baş kemancı.
(10) Ciddi opera.
Reçitatif ve A-B-A yapısındaki bel canto stiline özgü aryalardan oluşur,
ciddi öğelerin ağırlıkta olduğu ve içinde Yunan Tanrılarına yer verilen
opera türü olup, ahlak dersi vermek gibi bir amaç da taşır.
(11) Asıl adı Giambattista Martini (1706-1784), Johann Christian Bach’ın öğretmeni.
(12) Soprano, alto
sesleri, ergenlik çağlarından önce testislerinin alınması yani hadım
edilmeleriyle muhafaza edilmiş erkek sopranolar.
(13) Bu gezileri La Finta Giardiniera operası için yapar.
(14) Müzik direktörü.
(15) Bir tür komik
opera olan bu tür, klasik operaların perde aralarında oynanan komik
skeçlerden gelişerek ortaya çıkmıştır. Karakterler ciddi operaların
abartılı kahramanlarından çok, sıradan insanlardır.
(16) Leopold Mozart 12
Şubat 1778 tarihli mektubunda şöyle der: “Herşeyden önce ve tüm
ruhunla, ebeveynlerini düşün, aksi takdirde ruhun şeytana gidecektir.
Ayrıldığınız günün sabahında, arabanın yanında, nasıl sefil göründüğümü
hatırla. Ve yine de, hastayken bile, gecenin saat ikisine kadar senin
valizlerini ben yaptım ve sabah saat altıda her şeyi düzenlemek için
yanınızdaydım. Ve şimdi bu kadar acımasız olduğun için kahroluyorum.”
(17) Kont de Guines ve kızı için Flüt ve Arp Konçertosu, “Paris” Senfonisi ve popüler melodiler üzerine üç dizi varyasyon yazar.
(18) Reçitatif yerine konuşulan diyalogları yeğleyen, birbiri ardına sıralanan neşeli şarkı ve danslar.
(19) Wolfgang 1781’de babasına şöyle yazar: “Burası kesinlikle piyanonun ülkesi.”
(20)Bu
dedikodunun kaynağı Puşkin’in Mozart ve Salieri kitabıdır. Salieri’nin
Mozart’ın yeteneğini kıskandığı doğrudur. Salieri, Mozart’ın amiri olsa
da aralarında bir rekabet olduğu da doğrudur. Ancak sonraları, arkadaşı
Haydn gibi, dehasını takdir ettiği Mozart’ın müziğini konserlerde
yönetecek, tanıtmaya çalışacaktır. Ayrıca Beethoven, Schubert, Liszt
gibi Mozart’ın oğlu da öğrencisi olacaktır.
(21) Ölünün ardından seslendirilen missa.
(22) Alman domuzluğu.
(23) Anton Herzog raporu, Landon çevirisi 1988.
Kaynaklar:
Ahmet Say,Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 1995 Michel Parouty, Mozart Aimé des dieux, Gallimard, 1988 İlhan Mimaroğlu, Musiki Tarihi, Varlık Yayınevi, 1970 H.C. Robbins Landon, Dictionnaire Mozart, JCLattès, 1990 Paris Filarmoni