22 Ekim 2020

Jack Kerouac - Deniz Benim Kardeşim


Deniz kabarıyor, ufuk bulanıyor, tehlike kol geziyor belki ama Kerouac’ın kahramanları, ölümün gölgesine inat, bazen bir arabanın yolcu koltuğuna kurulup bazen de bir geminin güvertesinde dikilip bilinmezliğe meydan okuyor. Şişeler devrilir, kalpler kırılır ve kafalar her daim karışırken yaşam, olanca temposu, sınırsız coşkusuyla kahramanları sarıp sarmalıyor ve onları mucizesine ortak ediyor. Öyle bir mucize ki bu, toz toprak içinde bir yolun kenarında bekleyerek geçirilen huzursuz saatleri, izbe barlarda içilen biraları ve hayal kırıklıklarının duvarlarda paralanan şişelere yansımasını kapsıyor, fakat her daim, ‘daha, daha, daha’ dedirtiyor. Öyle bir mucize ki, ölümünden onca yıl sonra, bizleri Kerouac’ın bu ilk romanıyla buluşturuyor. Dünya bunca büyük, hayat bunca kısayken Kerouac, Deniz Benim Kardeşim’e dostluğu, macerayı, mana arayışını, yaşamın tüm o sıradan anlarının güzelliğini atlamadan sığdırıyor. Yıllarca karanlıkta kalmış, Deniz Benim Kardeşim, Kerouac’ın bir şişeye koyup zaman denizinin enginlerine fırlattığı bir mesaj bizler için ve şişeden çıkan kâğıdın üzerinde şöyle yazıyor: “Yaşa!”  
 
Basit bir hayat! Ciddi bir hayat! Denizi sahiplenmek, ona göz kulak olmak , ruhunu salt ona teslim etmek, denizi sanki sadece o varmışçasına, tek önemli olan onun varlığıymışçasına kabullenmek, sevmek!