Köy
enstitülerinin gerek açılış koşulları, ana amacı, kapatılış koşulları
ve sorunları; gerekse ana felsefesinin gelecek için eğitim vizyonu ve
misyonu katkıları konusunda gerçekçi ve gerekirci düşünce yaklaşımları
ile önemli noktalarının ortaya konulması yararlı ve gerekli görülmüştür.
Çünkü bir ülkenin geçmişten bugüne, geleceğe yönelik isabetli uzun
dönemli politikaları ve stratejik planları ile geleceğini kazanabileceği
aksi halde kaybedeceği açıktır.
Ülke
olarak isabetli ve kararlı uzun dönemli politikalar ve stratejik
planlar ile ülke geleceğinin kazanılması, yaratılması zorunlu
görülmektedir. Türkiye Cumhuriyet'inin 1930 yıllarında toplam nüfusu
14-15 milyon, köy nüfusu 11-12 milyon dolayında idi. Türkiye Cumhuriyeti
ekonomisinin ve nüfusunun yaklaşık % 80'i köye ve tarıma dayalı
yaşamaktaydı. O yıllarda Türkiye'nin köylerin büyük bir çoğunluğunda
yol, su, elektrik, sağlık ocağı, okul yoktu.
Köylerin
büyük bir çoğunluğuna bilimin, demokrasinin ve cumhuriyetin temel
ilkeleri ve değerleri tam girmemişti; köylülerin büyük bir çoğunluğu
okuma yazma bilmiyordu. Diğer yandan 1900 yıllara doğru realizme ve
pragmatizme dayalı idealizm bakış açısı yönünde Amerika'da J. DEWEY'in
"iş eğitimi, üretici ve faydacı eğitim, demokratik eğitim," Avrupa'da O.
DECROLY'in "hayat ile hayat içinde eğitim," görüşleri önem kazanarak
yaygınlaşmıştı, yaygınlaşmaktaydı. Bu bağlamda cumhuriyet'in ilk
yıllarında "yaşamda bir iş yapacak, üretici ve kişilikli insan, iyi bir
yurttaş yetiştirme," görüşleri önem kazanarak kuvvetlenmişti; dolayısı
ile ekonomik ve kültürel kalkınmanın tarımdan, köyden başlatılması
zorunlu görülmekteydi.
Atatürk'ün
"Köylü milletin efendisidir," veciz sözleri doğrultusunda 1930'lu
yıllarda "köycülük, köylüyü kalkındırma projeleri" geliştirilmeye ve
uygulanmaya başlandı. Köylerde tarım, hayvancılık, yapıcılık, demircilik
işlerinin, sağlıklı konut ve yaşamın geliştirilmesi; köylünün
cumhuriyetin ana amacı ve ilkeleri yönünde bilinçlendirilmesi,
canlandırılması gerekmekteydi. Aynı yönde ayrıca daha etkin eğitim
sistemi yaklaşımları, arayışları içinde eğitimde birlik çalışmaları
sürdürülmekteydi.
Büyük
Atatürk'e, dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve İlköğretim
Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'a göre eğitim yaşamın kendisi
olmalıydı; eğitim sistemi, sistem çalışması ve ülkü birliği içinde
geliştirilmeliydi, işe ve üretime dayanmalıydı. İş eğitimi kişinin
kendisini gerçekleştirmesini, toplumsal sorunların çözümünü
sağlamalıydı. Dolayısı ile öğretmenler köyün belirtilen sorunlarını
çözecek biçimde yetiştirilmeliydi; aynı yönde temel bilgili, ilkeli ve
koşullara dayalı serbest fikirli olmalıydı; serbest fikirli cumhuriyet
gençleri yetiştirmeliydi.
Köy
enstitüleri fikri İkinci Meşrutiyet ile daha somut olarak ileri
sürülmüştür. J. DEWEY ve diğer eğitimcileri de köy enstitüleri fikrini
desteklemekteydi. Tarihi Süreci ve İncelme Bu yönde köy okullarında
okuma yazma, matematik öğretimi için eğitici eleman yetiştirmek amacı
ile 11.06.1937 Tarih ve 3238 tarih sayılı "Köy Eğitmenleri Yasası"
çıkarılmıştır. Daha sonra 07.07.1939 Tarih ve 3704 sayılı "Köy Eğitmen
Kursları ile Köy Öğretmen Okulları Yasası" çıkarılmıştır.
Bu
yasa çerçevesinde Eskişehir, İzmir, Kırklareli, Kastamonu, Samsun
illerinde köy öğretmen okulları açılmıştır. Aynı yönde Köy öğretmeni
yetiştirme çalışmaları hızlandırılmış ve 17-29 Temmuz 1939 Milli Eğitim
Şurası'nda alınan karar doğrultusunda 17.04.1940 Tarih ve 3803 sayılı
ile "Köy Enstitüleri Yasası" çıkarılmıştır. Köy Enstitüleri Yasası ile
daha önce açılmış ve eğitim öğretim yapmakta olan köy öğretmen
okullarını da köy enstitüleri statüsü altında toplanmış; köyde üretim ve
kalkınma ön plana alınmıştır.
Köy
Enstitülerinin çoğu ilk üç-dört yılda kuruldu; Türkiye genelinde sayısı
zamanla 21'e çıkartıldı. Köy enstitüleri temel misyonunu iş, zanaat ve
sanat deneyimli, yetenekli köy koşulları ile barışık köy öğretmenleri,
teknik ve sağlık elemanları yetiştirmekti. Köyü kalkındırma
çalışmalarını büyük bir coşku içinde temel, eğitim ve kültür bilgilerine
önem vererek sağlamaktı.
Köy
enstitüleri öğrencileri ilk yıllarda eğitim öğretim süreci içinde önce
kendi okullarını, atölyelerini, iş yerlerini bizzat kendileri
yapmışlardı. Günlük gıda temini, yiyecek, içecek, temizlik temini
işlerini kendileri yaparlardı. Aynı yönde çağdaş ve demokratik iş
eğitimi, yaratıcı üretim ve verimlilik eğitimi görüşü ve yaklaşımları
izlenirdi. Eğitim öğretim, uygulama ve iş süreçlerinde çevreye görelik,
doğa uygunluk, kendi kendini yönetme, kendi kendine çalışma ilkeleri ve
yöntemleri izlenmişti.
Köy
Enstitüleri bu doğrultuda eğitim öğretim çalışmalarını kalitelerini
artırarak 14 yıl başarı ile devam ettirmiştir. Bu dönemde 17 341
öğretmen, 8 675 eğitmen, 1 248 sağlık memuru olmak üzere toplam 27 264
eleman yetiştirmiştir. Bu gelişim süreçlerinde diğer yandan 1950'li
yıllarda ABD ve Avrupa ülkelerinde şehir nüfusu % 70'ı aşmışken
Türkiye'nin nüfusu 21 milyona, şehir nüfusu ancak 5-6 milyona
yaklaşmıştı.
Yine
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyadaki yeni ekonomik oluşumlara,
bloklaşmalara bağlı olarak Türkiye'de de öncelikler değişmeye; kişisel
özgürlük, özel girişimcilik beklentileri de gelişmeye başladı.
Türkiye'de şehirleşme, sanayileşme, özel sektör politikaları gelişmeye,
bu politikaların gerektirdiği sosyal yaşam ve yatırım öncelikleri;
şehirlilik, seçkinlik, kalite ve moda kültürü önem kazanmaya, milli
eğitim öncelikleri değişmeye başladı. Aynı yönde çağdaş yaşama, dini
inanca ve bilime dayalı idealistlik ve seçkinlik önem kazanırken
gerçekçilik, üretkenlik, verimlilik ve faydacılık biraz ihmal edilmeye
başlandı.
Köy enstitülerinde de bu bağlamda temel ve teorik bilgilere, eğitim ve
kültür bilgilerine önem veren bakış açıları gelişmekteydi. Öğretmen
yetiştirme bakış açılarında beliren bu yeni yaklaşımlar doğrultusunda
5-14 Şubat 1953 Tarihli Beşinci Milli Eğitim Şurası'nın köy öğretmen
okulları ile köy enstitülerini birleştirme kararları doğrultusunda
04.02.1954 Tarih ve 6234 sayılı "İlk Öğretmen Okulu Yasası" çıkarıldı.
Köy enstitüleri belirli kesimlerin ileri sürdüğü biçimde gerçekten erken
kapatılmıştı.