11 Nisan 2020

Halil Cibran'ın Beşeri ve Evrensel Sevgisi


Beşeri Sevgi
Bu kimliğin arkasındaki temel güçlerden birisi ise hiç şüphesiz hayatının ilk yıllarından itibaren kendisini hissettiren ve uçsuz bucaksız bir umman gibi kalbinde çağlayan sevgi mefhumu olmuştur. Zira ona göre; “ İnsanın yaşamı ne rahimde başlar ne de mezarda biter; ay ışığı ve yıldızlar-la dolu olan bu uçsuz bucaksız gökyüzü sevgiyle birbirine sarılmış ve birbiriyle hemhal olmuş ruhlar tarafından hiçbir zaman terkedilmez.”
 Cibran’ın arayışlar içindeki ruhu, çocukluktan gençliğe geç iş dönemlerinde farkındalık sancılarıyla yalnızlık ve keder içinde kıvranıyordu. Ve o,bu durumu şöyle izah ediyordu: “ Derler ki; saflık boşluğun beşiğidir. Ve boşluk rehavetin yatağıdır. Bu söz ölü doğup, soğuk cesetler gibi yaşayanlar için doğru olabilir. Ancak çok fazla hissedip çok az şey bilen duyarlı bir genç, güneşin altında yaşayan yaratılmışlar içersinde en talihsiz olanıdır. Çünkü iki güç arasında bölünür. İlki onu yükseklere çıkarıp bir düş bulutu içinden varoluşun güzelliğini gösterirken, ikincisi aşağıda toprağa bağlayıp gözlerini tozla doldurur ve yok edici bir karanlık içinde kaybolmuş ve korkmuş bir şekilde bırakır.”
 O, Selma’yı hayatın anlamını kav-ramasına neden olan, kendi hayatının Havva’sı olarak görür. Ancak O’na göre kendi Havva’sının ilk Havva’dan bir farkı vardır. Ve bunu: “Havva, arzusuyla Adem’i cennetten çıkarttı. Oysa Selma tatlılığı ve sevgisiyle beni aşkın ve saflığın cennetine soktu.”
 İki farklı cins, kadın ve erkek arasındaki sevgiyi ve güzelliğin bu sevgiyle olan ilişkisini şöyle açıklamaktadır Cibran; “ Güzelliğin ağızdan çıkan kelimelere tepeden bakan yüce bir dili vardır. Gü-zellik ancak ruhlarımızın idrak edebileceği, kendisiyle sevinebileceği ve etkileriyle gelişebileceği bir sırdır... Gerçek güzellik tıpkı toprağın derinliklerinden gelen ve çiçeğe rengini ve kokusunu kazandıran hayat gibi, ruhun en kutsal noktasından yayılan ve bedeni aydınlatan bir ışıktır. Bu kadınla erkek arasında bir anda ortaya çıkan ruhsal bir uyumdur. Bir anda bütün eğilimlerden tek bir meyil doğar. İşte bu, aşk adını verdiğimiz ruhsal uyumluluk halidir.”
 İnsanlar arasındaki aşkın ruhsal bir uyumum meyvesi olduğunu düşünen Cibran’a göre, başta yakalanamayan bu ruhsal uyumun sonradan yakalanması güçtür. Ve bu konuda şunları söyler: “İnsanların aşkın uzun kurlar ve bir süre devam eden bir arkadaşlığın sonunda doğacağını zannetmeleri ne kadar da yanlıştır. Gerçek aşk, ruhsal bir uyumun meyvesidir. Bu uyum ilk bakışta kurulamamışsa değil bir yılda, bir asırda bile kurulamaz.”
 Ve eğer kadınlar olmasaydı hayatın anlamını huzurunu ve rahatını horlamalar arasında geçen bir uykuda arayacağını ifade etmiştir. Zira 1926 yılında yazdığı bir mektuba şöyle başlar: “ Sevgili Mey;Çocukluğumdan beri beni, “ben” olarak tanıttığım tüm kadınlara borçluyum. Kadınlar gözlerimin pencerelerini ve ruhumun kapılarını araladılar. Eğer kadın-anne, kadın-abla ve kadın-arkadaş olmasaydı, ben de dünyadaki huzuru ve sükûneti, horlamalarında arayanlar arasında uyuyor olacaktım.”

Evrensel Sevgi
Cibran , bir günün evreleri ile hayatın evrelerini eşleştirerek sembolize eder. Şafak, çocukluğun, öğlen vakti gençliğin, gün batımı yaşlılığın ve gece ölümün ve yok oluşun sembolüdür. Nebi’de şöyle geçer; “Şafakta kanatlanmış bir kalple uyanmak ve bir aşk gününe daha şükür görevini yerine getirmek,
Öğlen vakti dinlenmek ve aşkın coşkusunun ruhunda yankı bulması,
Akşam eve dönmek şükrederek,
Ve sonra uyumak kalbinizde sevdiğiniz kişi için dua ve dudaklarınızda şükür ve övgü ezgisiyle”

 Nitekim bir şiirinde sevgiye şöyle seslenmektedir Cibrân:  “ Ve sen ey,
Tanrısal eliyle arzularımı dizginleyen, Açlığımı ve susuzluğumu
Onura ve gurura dönüştüren sevgi...
İzin verme içimde güçlü ve değişmez olana
Ki zayıf benliğimi baştan çıkaran
Ekmeği yemesin, şarabı içmesin
Bırak, aç kalayım daha iyi
Ve bırak yüreğim kavrulsun susuzluktan,
Ve ölüp yok olayım;
Elimi uzatmadan önce
Senin doldurmadığın bir bardağa
Yahut kutsamadığın bir kaseye.”

 Nitekim Cibran, Nebî’de Mitra’nın aşkla ilgili konuşmasını istemesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söyler:  “Aşk size işaret ettiğinde izleyin onu,
Ona giden yollar çetin ve sarp olsa da.
Ve kanatları sizi sarmaladığında boyun eğin ona,
Tüyleri arasındaki gizli kılıç sizi yaralasa da.
Ve sizinle söyleştiğinde inanın ona,
Kuzey rüzgarının bahçeyi altüst etmesi gibi, onun sesi rüyalarınızı darmadağın etse de.
Sevgi sizi yücelttiği gibi çarmıha da gerecektir.
Sizin gelişiminiz için çabaladığı gibi size öğretmenlik de yapar ve içlerinizdeki kötülüğün kökünü kurutur.."

 Tanrı ile buluşmak için kutsal bir ateşin içine sürükleyen bir el gibi tasvir eder ve şöyle der: “Sevginin size yap-tığı her şey kalplerinizin gizlerini çözmeniz ve bu idrakle yaşamın kalbinden bir parça olmanız içindir.”
  Cibran sevgiyi hayatın iksiri olarak tanımlamıştır. Ona göre sevgi her şeyi yönlendiren bir güce sahiptir. Bu husus Reml ve Zebed’de şöyle geçer; “Evim bana der ki: Beni bırakıp gitme. Geçmişin var burada.Ve yol der ki: “ Hadi benim peşimden gel, ben senin geleceğinim.”Ben evime ve yola derim ki; benim ne geçmişim var, ne geleceğim. Eğer bura-da kalırsam kalışımda bir ayrılış vardır. Ve gidersem ayrılışımda bir kalış vardır. Yalnızca sevgi ve ölüm her şeyi değiştirir.”
 Cibran bu hikayelerinde dini taassubu şiddetle yererken, farklı dinlerden insanlık ortak paydasında buluştuğu herkese sevgisini şöyle ifade etmiştir: “Ey kardeşim seni camiinde secde ederken de, tapınağında eğilirken de kilisende dua ederken de seviyorum. Sen bulutlar ardında gizlenmiş yaşam yolundaki yoldaşımsın.”
 Cibrân Tanrı’nın insana sevgi nedeniyle ruh vermiş olduğunu keşfetmiş ve “Sevgi olmasaydı hiçbir şey var olmazdı” demiştir.
 Zira onun için sevgi baştan sona aydınlıktır. O, Reml ve Zebed’de sevgiyi şöyle tanımlamıştır: “Sevgi aydınlık bir elin, aydınlık bir sayfaya yazdığı aydınlık bir sözcüktür.”
 Cibrân “Beyne’l-Harâib” (Harabeler Arasında) adlı yazısında şunları söyler: “Orişalem’de ibadet için bir tapınak inşa ettim ve kâhinler tapınağı kutsadılar. Sonra geçen günler o tapınağı yok etti. Sevgi için kalbimde bir tapınak inşa ettim ve Tanrı tapınağı kutsadı. (O öyle bir tapınak ki,) hiçbir güç ona asla galip gelemeyecek.”
 Ona göre sevgiyi kelimelere dökmek kolay değildir. Bu konuda Cibran’ın Nâsıralı hikaye kahramanı sevgisini şöyle özetlemiştir: “Sevgi her ne zaman çoğalsa onu sözle açıklamak zorlaşır.” Bu sözlerden sonra sevgi hakkındaki ifadeler devam eder ve ilaveten şunları söyler: “Sevgi kutsal bir sırdır. Gerçekten sevenler sevgilerini açıklamak için asla sözcükler bulamayacaktır. Sevmeyenlere gelince onların inançlarında sevgi acımasız bir alay konusudur.”
 Cibrân’a göre sevgi, sonunda özgürlük ve en büyük varlığa dönüşür. Ulaşabileceğimiz en uç noktadır. Âlihatu’l-Ard’da bu sefer de sevgi ile ilgili şu ifadeleri kullanır Cibrân “ Sevgi zincirlerini parçalamış bir gençliktir 
Ve dünyanın cefasından azat olmuş bir yiğitlik.
Sevgi ruhun derinliklerinde var olan kocaman bir gülüştür 
Ve seni uyanıklığına götüren güçlü bir hamle. 
Sevgi yeni bir şafaktır yeryüzünde ...”


 Cibrân’a göre sevgi insanın eğiticisi, öğretmeni ve yüceliğe sürükleyicisidir.
dergipark.org.tr