Bir ülke var olağanüstü güzel. Düşler ülkesi denen bir ülke, eski bir kadın dostla gitmeyi düşlediğimiz. Kuzeyin sislerinde yitip gitmiş eşsiz bir ülke, Batı'nın Doğu diyarı, Avrupa'nın Çin'i diyebileceğimiz bir yer, sıcak ve tutkulu bir düşler evreni öylesine sereserpe sunmuş kendini orda, öylesine inatla donanmış bilge ve narin yeşilliklerle.
Gerçek bir düşler ülkesi, her şey güzel, her şey zengin, her şey dingin ve dürüst orda; lüks, bir düzen içinde yansımaktan zevk duyar orda; yumuşaktır, tatlıdır soluduğunda yaşam; düzensizlik, taşkınlık, olağandışı sürgün edilmiş ordan; mutluluk sessizlikle evlenmiş, yemekler bile şiirsel, yumuşak, kaygan ve uyarıcı; her şey size benziyor orda sevgili meleğim.
Soğuk yoksulluklarımızda bizi saran o ateşli sayrılığı bilirsin, görmediğimiz ülkeye karşı duyduğumuz o özlemi, merakın yarattığı o iç sıkıntısını? Bir yer varsa sana benzeyen ve her şey güzeldir orda, zengindir, sakindir ve dürüsttür, Batı'nın Çin'ini kurmuş orda düşgücü, kurup donatmış, yaşamı solumak tatlı, mutluluk sessizlikle evlenmiş orda.
Gidip orda yaşamalı, gidip orda ölmeli!
Gidip orda solumak havayı, düşlere dalmalı, uzatmalı saatleri, düş görmek için, duyuların sonsuzluğuyla. Bir müzisyen Vals'e Çağrı'yı yazmış; sevilen kadına, seçkin kız kardeşe sunulabilecek bir Yolculuğa Çağrı'yı kim besteleyecek?
Ancak böyle bir ortamda güzelleşirdi yaşam, evet, - zamanın daha yavaş işleyip daha çok düşünce içerdiği, duvar saatlerinin daha derin ve daha anlamlı bir sesle çaldığı yerde güzelleşirdi yaşam.
Parlak panoların ya da yaldızlı ve loş bir zenginlikteki derilerin üstünde saf resimler yaşar gizlice, onları yaratan sanatçıların ruhları gibi arınmış, dingin, derin resimler. Yemek odasını ya da salonu zengin bir renk cümbüşüne boğan batan güneşler güzel kumaşlardan süzülür, kurşunun kafes kafes böldüğü, ustaca işlenmiş o yüksek pencerelerden süzülür. Mobilyalar geniştir, gariptir, merak doludur, kilitlerle ve insan ruhları gibi ince gizlerle donanmıştır.
Aynalar, madenler, kumaşlar, takılar, süs eşyaları ve fayanslar orda, dinleyeni gözler olan dilsiz ve gizemli bir senfoniyi çalarlar. Her nesneden, her köşeden, çekmecelerin çatlaklarından, kumaşların kıvrımlarından eşsiz bir koku yayılır, Sumatra'nın o ünlü, buraya yine gelin sözü yayılır, oturduğun evin ruhu gibidir bunlar.
Gerçek bir düşler ülkesi demiştim sana, her şey zengin, temiz ve parlaktır orda, aydınlık bir bilinç gibi, şahane bir mutfak bataryası gibi, şahane gümüş takımlar gibi, renk renk mücevherler gibi! Çalışkan ve dünyaya bedel bir insanın evine akar gibi oraya akar dünyanın hazineleri. Nasıl düş gücünün yeni bir biçim verdiği, düzelttiği, güzelleştirdiği ve yeniden elden geçirdiği sanat doğadan üstünse, öyle eşsiz, özgün, öteki ülkelerden üstün bir ülke.
Şu bahçe simyacıları arasınlar, arasınlar bakalım, mutluluklarının sınırını sürekli daraltıp dursunlar! Tutkulu sorunlarını çözümleyeceklere altmış bin, yüz bin florin versinler! Siyah lale'mi, mavi yıldız çiçeği'mi ben çoktan buldum!
Sen, benzeri olmayan çiçek, yeniden bulunmuş lale, simgesel yıldız çiçeği, yaşamak ve açmak için, o öylesine güzel, o öylesine dingin, o öylesine hülyalı ülkeye gitmek gerekmez mi? Gizemciler gibi, kendinle iletişim kurmak için kendi benzerine çekilmez miydin, kendi benzerinde yansımaz mıydın?
Düş! hep düş! ruh ne kadar tutkuyla dolup incelirse, düşler o denli onu olağandan uzaklaştırır. Kendi doğal afyonunun gerekli tutarını her insan kendi içinde taşır, şerbetini durmadan salgılar bu afyon ve durmadan yineler ve doğumdan ölüme dek, olumlu bir kıvançla, başarılı ve eylemleri olumlu kaç saatimiz var? Zihnimin yaptığı bu resimde, sana benzeyen bu resimde yaşayacak mıyız dersin, bu resme biz de geçecek miyiz dersin?
O hazineler, o döşemeler, o görkem, o düzen, o kokular, o olağanüstü çiçekler hep sensin. O büyük ırmaklar, o dingin su yolları da sensin. Zenginliklerle yüklü, çarkın tekdüzen şarkısının yükseldiği, sürüklenen o koca gemiler ise göğsünde uyuyan ya da yuvarlanıp duran düşüncelerimdir benim. Güzel ruhunun saydamlığında göğün derinliklerini yansıtıp sen, götürüyorsun usulca sonsuzluk olan denize doğru bu düşüncelerimi; - ve çalkantılarla yoğun, Doğu'nun ürünleriyle tıka basa dolu, kalktığı limana döndükleri zaman, benim zenginleşmiş düşüncelerimdir yine sonsuzluktan sana doğru yeniden gelen.
Çeviri: Erdoğan Alkan
"Paris Sıkıntısı"