14 Şubat 2020

Nilgün Marmara

Daktiloya Çekilmiş Şiirler
 
Olmak kış konuklarından bu yeryüzünün ve beklemek...
 
Güzün utancımızı örttüğü yapraklarımızı düşürdük karşı­lıklı,
Kış çırılçıplak geçti, örtünülmesi gerek bir 
dahaki güze dek 
Geri dönmüyor yapraklar yerine, kapanmıyor yaralar, 
açık herşey
Bu üzüntü bedeninde, yeniden varolduğunu mu 
sanmalıyız yaprakların? 
 
Bir ansıma penceresi asla diye yanıtlar; arzusu kış çıplaklığıdır, uzlaşmacı örtünme değil, yalın bir şimdilenmesidir üşümenin. Utanç sıcaklığı değil hiç bir zaman.
 
Öğretmen,
Hiçbir şeyi öğretiyordu,
Geri alıyordu çift katlı korkudan
Bilme sevincini.
Naylon bir peruka saç yerine -kafası kazılıydı-
Naylon bir hayat ve plastik korku.
İnce kolları ince bacaklarıyla düğümlenmiş,
Tebeşire tahtaya ve harflere.
Öğretmemek için geliyordu sınıfa,
Kapatmaya ve öğrenme arzusunu
yargılamaya; bir kitap tıkayıp
boğazlara, susturmaya zaman hakkını.
Korkuyordu, çoğunluk sandığı
bu azınlıktan.
 
Kendinden başka her neni geri iten ve titreten öz; oluş doğrusu, çemberin içkinliği… Saydam yankılamşlarla sunar düşürtücü sevincin ateşini. Ak bedeni kuştüyünün yeniden ve yine her konmayışı toprağa, uçucu teması onun suyla, geri dönüşü bir gökkuşağına. Karanlık ruhu özlemin, ışıltı yükledikçe o densiz din bölgesine, ay dansı acının yayılır geçmişten sonsuza doğru… İncecik uluyarak ince çağrısı yaralı köpeğin, kıpırtısız göl ve çevresi ve dönen MANDALA gözle gök arasında. Sular sular sular. Kızıl, mor, kahverengi, yeşil, mavi, kalın ağır sular… Biriktirilen artmayan akış… Nurdan çehresi yağmurun, kasnağın tepinişi kendi bağnaz çevriminde, çekilişi bir o yandan bu öbür yana yalnızlık ısrarıyla. Una., una., e una çığlığıyla o olanın o olmayanı yadsımasından dağılan yaş bağışıyla… sürdürülen canevi yıkımı, sis, buhur ve ıslaklık yemini. Bu bir içim su tığıyla, işlediği dantellerle sonlunun çukurunu sonsuzla dolduran kayra yükü. Coşku külü, ben yangınından sonra doymuş inancın kanıtı.