Muhalif ve uyumsuz, eleştirel ve dili uzun, farklı ve cesur, özgün ve hayali geniş. Üstüne üstelik de kadın! Kısaca, zeki ve atak, ayrıca güzel bir kadın. Fakat dikkat, bu özellikler bir kadını tehlikeli yapmak için yeter de artar. (Kimler için tehlikeli?) İşte bu tehlikeli kadınlar eğer bir de yazmaya başlarlarsa, artık dünyanın en sıkı, etkileyici ve güzel edebiyat eserleri bizi bekliyor demektir.
Leyla Erbil, böylesi müthiş kadın yazarlarımızdan biridir ve edebiyatımızın ışığı her daim çakan deniz fenerlerindendir. Eserleri üzerine birçok makale, tez ve deneme yazılan Leyla Erbil’i asıl işi edebiyat araştırmacılığı olanlara emanet ederken, bendeniz, onu ilk gençlik yıllarında okuyan ve eserlerinden etkilenmiş kadın yazarlardan biri olarak, olsa olsa naçizane bendeki izleriyle Leyla Erbil’den bahsedebilirim, onun da adı: “Tuhaf Bir Kadın”dır. Bilenler bilir, ben hayatta tek bir mucizeye inanırım, o da, genç yaşta iyi öğretmen veya müthiş yazar ve sanatçılara (sağlam deniz fenerine) rastlamaktır!
Leyla Erbil, 2002 ve 2004 yıllarında Türkiye PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel’e aday gösterildiğinde, iyi okur olmayı yalnızca popüler edebiyatın peşinde koşmak sananları adamakıllı şaşırtmıştı. O zaten şaşırtmayı hep sever! Dille oynamak, dili yeniden kurmak, kendi gerçeğinin izini sürmek konusunda kıyasıya cesur olmak, bedelleri ödemede cömert kalmak… Elbette anladınız: Leyla Erbil bizzat ‘unutuş’a kafa tutan yazardır. Öyle ki, yıllar boyu biyografisi ‘hiçbir edebiyat ödülüne katılmamıştır’ diye başlar ve şöyle devam eder: “Yazar Leyla Erbil, kendinden önce yerleşmiş bir okula bağlı kalmadı. Yazınsal niteliklerden ödün vermeden toplum tabularıyla, baskı gruplarıyla sürekli mücadele etmek zorunda bırakıldı. Dilin oturmuş kelime hazinesini değiştirerek yazınımıza yeni bir bakış açısı getirdi. Leylâ Erbil, 1970 Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974 Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup PEN Yazarlar Derneği üyesidir.
1961’de TİP üyesi olan yazar, bir süre TİP’in sanat ve kültür bürosunda görev aldı. 1979 yılında ABD Iowa Üniversitesi yazara onur üyeliği verdi. Leyla Erbil’in “Hallaç” (1959), “Gecede” (1968), “Eski Sevgili” (1977) adlı öykü kitapları, “Tuhaf Bir Kadın” (1971), “Karanlığın Günü” (1985), “Mektup Aşkları” (1988) adlı romanları ve “Zihin Kuşları” (1998) adlı “metinler”i bulunuyor. “Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar”ı da (1995)’de yayımlanmıştır.”
“CEZALARIN EN KÖTÜSÜ, EN ZARARLISI BAĞIŞLAMAKTIR! ”
İyi yazar tanımı çeşitlidir, her kültürde ve zamanda bazı farklılık ve sapmalar olsa da benim için iyi yazar, eserleriyle kendi kültüründeki edebiyatçılara düşünsel, sanatsal yollar açan ve dünya edebiyatına katkıda bulunan edebiyatçıdır. Leyla Erbil’i iyi yazar yapan özelliklerin bazılarına yukarıda değindim ama beni ilkgençliğimde ilk çarpan yanı, edebiyatçılarda olmazsa olmaz saydığım kışkırtıcı dili ve cesur estetik arayışlarıydı. Benim favorilerimden “Tuhaf Bir Kadın” romanı kadar “Cüce” ve “Mektup Aşkları”nda da sık sık okuru sarsıp, duyduklarını yeniden düşünmesine neden olan yazar, bağışlamanın en büyük erdem sayıldığını söyleyen kadim bilgilere kafa tutarak, bağışlamanın aslında cezaların en kötüsü, en zararlısı olduğunu söylemek için söz alır. Bağışlayanın mı bağışlananın mı cezalandırıldığını açıklamayacak kadar da okuruna güvenir, saygı duyar Leyla Erbil. Onun eserlerinde kadınlık durumları kimsenin gözünün yaşına bakmadan cinsellik ve aşk bağlamında didik didik ele alınır.
Freudyen bazen de karşı-Freudyen’dir, psikanalizden bir dil kurar. Bunları yaparken daha çok orta sınıf kentli kadınlar ve orta sınıf aydınlarının (biz ‘burjuva entellektüelleri’ derdik) hayatları üzerinden bize kendimizi gösterir. Marksisttir, ama solcuları da eleştirir. Yarayla ilgilidir, yaralıyı yarasıyla beraber anlatır; hepimizin yaralarına merhem yerine büyüteç uzatır. Leyla Erbil, pürüzlü, kritik, gergin duygu durum ve ilişkileri ustalıkla işleyen pervasız, bıçkın diliyle edebiyatta, cesur duruşuyla da edebiyat çevremizin en yoğun erkek egemen dönemlerinde yazarlık yolundan hiç geri dönmemiştir. Belki de en çok bu nedenlerle, bir kez onun kitaplarından haz duymayı öğrenenler artık seçici okur olmuşlardır, kolay kolay kandırılamazlar. Teşekkürler Leyla Erbil, iyi ki yazdınız ve yazmaktasınız!
Leyla Erbil, böylesi müthiş kadın yazarlarımızdan biridir ve edebiyatımızın ışığı her daim çakan deniz fenerlerindendir. Eserleri üzerine birçok makale, tez ve deneme yazılan Leyla Erbil’i asıl işi edebiyat araştırmacılığı olanlara emanet ederken, bendeniz, onu ilk gençlik yıllarında okuyan ve eserlerinden etkilenmiş kadın yazarlardan biri olarak, olsa olsa naçizane bendeki izleriyle Leyla Erbil’den bahsedebilirim, onun da adı: “Tuhaf Bir Kadın”dır. Bilenler bilir, ben hayatta tek bir mucizeye inanırım, o da, genç yaşta iyi öğretmen veya müthiş yazar ve sanatçılara (sağlam deniz fenerine) rastlamaktır!
Leyla Erbil, 2002 ve 2004 yıllarında Türkiye PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel’e aday gösterildiğinde, iyi okur olmayı yalnızca popüler edebiyatın peşinde koşmak sananları adamakıllı şaşırtmıştı. O zaten şaşırtmayı hep sever! Dille oynamak, dili yeniden kurmak, kendi gerçeğinin izini sürmek konusunda kıyasıya cesur olmak, bedelleri ödemede cömert kalmak… Elbette anladınız: Leyla Erbil bizzat ‘unutuş’a kafa tutan yazardır. Öyle ki, yıllar boyu biyografisi ‘hiçbir edebiyat ödülüne katılmamıştır’ diye başlar ve şöyle devam eder: “Yazar Leyla Erbil, kendinden önce yerleşmiş bir okula bağlı kalmadı. Yazınsal niteliklerden ödün vermeden toplum tabularıyla, baskı gruplarıyla sürekli mücadele etmek zorunda bırakıldı. Dilin oturmuş kelime hazinesini değiştirerek yazınımıza yeni bir bakış açısı getirdi. Leylâ Erbil, 1970 Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974 Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup PEN Yazarlar Derneği üyesidir.
1961’de TİP üyesi olan yazar, bir süre TİP’in sanat ve kültür bürosunda görev aldı. 1979 yılında ABD Iowa Üniversitesi yazara onur üyeliği verdi. Leyla Erbil’in “Hallaç” (1959), “Gecede” (1968), “Eski Sevgili” (1977) adlı öykü kitapları, “Tuhaf Bir Kadın” (1971), “Karanlığın Günü” (1985), “Mektup Aşkları” (1988) adlı romanları ve “Zihin Kuşları” (1998) adlı “metinler”i bulunuyor. “Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar”ı da (1995)’de yayımlanmıştır.”
“CEZALARIN EN KÖTÜSÜ, EN ZARARLISI BAĞIŞLAMAKTIR! ”
İyi yazar tanımı çeşitlidir, her kültürde ve zamanda bazı farklılık ve sapmalar olsa da benim için iyi yazar, eserleriyle kendi kültüründeki edebiyatçılara düşünsel, sanatsal yollar açan ve dünya edebiyatına katkıda bulunan edebiyatçıdır. Leyla Erbil’i iyi yazar yapan özelliklerin bazılarına yukarıda değindim ama beni ilkgençliğimde ilk çarpan yanı, edebiyatçılarda olmazsa olmaz saydığım kışkırtıcı dili ve cesur estetik arayışlarıydı. Benim favorilerimden “Tuhaf Bir Kadın” romanı kadar “Cüce” ve “Mektup Aşkları”nda da sık sık okuru sarsıp, duyduklarını yeniden düşünmesine neden olan yazar, bağışlamanın en büyük erdem sayıldığını söyleyen kadim bilgilere kafa tutarak, bağışlamanın aslında cezaların en kötüsü, en zararlısı olduğunu söylemek için söz alır. Bağışlayanın mı bağışlananın mı cezalandırıldığını açıklamayacak kadar da okuruna güvenir, saygı duyar Leyla Erbil. Onun eserlerinde kadınlık durumları kimsenin gözünün yaşına bakmadan cinsellik ve aşk bağlamında didik didik ele alınır.
Freudyen bazen de karşı-Freudyen’dir, psikanalizden bir dil kurar. Bunları yaparken daha çok orta sınıf kentli kadınlar ve orta sınıf aydınlarının (biz ‘burjuva entellektüelleri’ derdik) hayatları üzerinden bize kendimizi gösterir. Marksisttir, ama solcuları da eleştirir. Yarayla ilgilidir, yaralıyı yarasıyla beraber anlatır; hepimizin yaralarına merhem yerine büyüteç uzatır. Leyla Erbil, pürüzlü, kritik, gergin duygu durum ve ilişkileri ustalıkla işleyen pervasız, bıçkın diliyle edebiyatta, cesur duruşuyla da edebiyat çevremizin en yoğun erkek egemen dönemlerinde yazarlık yolundan hiç geri dönmemiştir. Belki de en çok bu nedenlerle, bir kez onun kitaplarından haz duymayı öğrenenler artık seçici okur olmuşlardır, kolay kolay kandırılamazlar. Teşekkürler Leyla Erbil, iyi ki yazdınız ve yazmaktasınız!
Buket Uzuner
(10.04.2011, Vatan Kitap)