13 Temmuz 2019

Henry David Thoreau - Sivil itaatsizlik


Sivil İtaatsizlik, Henry David Thoreau'nun 1848 yılında kaleme alınıp ilk baskısı 1849 yılında yapılan deneme türündeki kitabıdır. Sivil İtaatsizlik kitabının etkileri 20. yüzyıl başında Gandi'ye, ortalarındaysa Martin Luther King'e ve onları izleyen binlerce adalet yanlısına dek uzanır. Thoreau, Sivil İtaatsizlik kitabına "'En iyi yönetim en az yönetendir' mottosuna yürekten katılıyorum" sözüyle başlamış ve en büyük dileğinin, bunun daha çabuk ve daha sistemli işlediğini görmek olduğunu belirtmiş, hayata geçmesi durumunda kendisinin de inandığı "en iyi yönetim hiç yönetmeyendir" durumuna gelineceğini ifade etmiştir. Çoğunluk yönetiminin her durumda doğruluk üzerine kurulmadığını düşünen Thoreau, "iyi ve kötü üzerinde çoğunluğun değil, yalnızca vicdanların karar verdiği bir yönetim olamaz mı?" diye sorar. Thoreau, eserinde vicdanı dolayısıyla insan onurunu ve bunların hepsinden önce bireyin özerkliğini esas almaktadır. Thoreau'nun bu denemesindeki "en iyi yönetim en az yönetendir" aforizmasının birçok yerde yanlış olarak Thomas Jefferson'a ait olduğu ileri sürülmekle beraber, aslında bu aforizmayı meşhur eden Thoreau olup bu denemesine 1837-1859 yılları arasında yayınlanan The United States Magazine and Democratic Review adlı derginin bu mottosu ile hemfikir olduğunu belirterek başlamıştır. Söz konusu derginin mottosunu belirlerken Laozi'nin Tao Te Ching kitabının 17. bölümündeki "En iyi yöneticiler, farkından bile olunmayanlardır." sözünden ilham aldığı düşünülmektedir. 
 
* * *
 
"En iyi yönetim en az yönetendir, sloganına yürekten katılıyorum; bu prensip çabuk ve sistemli bir şekilde uygulamaya konulsa çok memnun olurdum. Hayata geçirildiğinde nihayet benim de inandığım şu noktaya gelinecektir: En iyi yönetim hiç yönetmeyendir; insanlar hazır olunca bu tür bir yönetime sahip olacaklardır."

İktidarın en kırılgan anı güç kullanmaya başladığı andır. Gücün güçsüzlüğünü yaşamaya başlayan iktidar, ontolojik bir tartışmanın da içine girer. Tartışmanın içeriğini ve yönünü belirleyen şey ise, siyasal iktidarın meşruiyetidir. İktidarın eylem ve uygulamalarına yönelik meşruiyetinin sorgulandığı veya meşruiyetinin kalmadığına dair ciddi bir kanaat olması durumunda yönetilenler ne yapabilir? Yönetilenler, eğer demokratik bir sistem söz konusu ise siddeti içermeyen metodlarla siyasal iktidarın toplum vicdanına uymayan eylem veya kararlarından vazgeçirecek politik süreçler kullanabilir. Seçimler yoluyla iktidar el değiştirebilir veya sivil toplum kuruluşları ve baskı grupları aracılığıyla kamuoyu baskısı oluşturulabilir. Barısçıl yöntemlerden biri de, sivil itaatsizliktir. Kişi, ahlâka ve vicdanına uymayan devlet uygulamalarına karşı gelebilir, onu uygulamayı reddedebilir. 19. Yüzyıl’da ilk olarak ABD’de Henry David Thoreau’nun görüşlerinde teorik temellerini bulan sivil itaatsizlik, barışçıl bir yöntemle iktidarı kararından ve uygulamalarından vazgeçirmeyi amaçlar.
 
 
 Sivil itaatsizlik vatandaşların adil, eşit, hukuki ve ahlaki ilkelere uygun olmadığı varsayılan siyasi iktidarın eylem veya kararlarına karşı şiddet içermeden yapılan protestolardır. Sivil kültür ve katılımcı demokrasinin göstergesi olarak sivil itaatsizlik eylemleri sonuçları ile toplumun önemli bir kesimini etkiler. Sivil itaatsizlik, evrensel hukuk ve insan haklarından kaynaklanan hukuka ve haklara aykırı olduğu düşünülen, bu hakların kullanımını engelleyen yasa, karar veya politikaların değişimini amaçlaması; şiddet içermemesi; siyasi, iktisadi, vicdani, ahlaki bir temelden hareket etmesi; halkın bir kesiminin veya önemli bir kesiminin desteğini alması ile diğer protestolardan farklılaşır.
 
 Sivil itaatsizlik demokraside yaşanan meşruiyet krizi, temsil krizi; kamusal itiraz alanlarının azalması, etkinliğinin yok olması, devletin ekonomik, siyasal, hukuki, toplumsal her alanda belirleyiciliğinin artması karşısında yeni muhalefet ve itiraz yolları arayışı ile yakından ilişkilidir. Sivil itaatsizlikle, kutsallık atfedilen devlet otoritesinin sadece gücü kullanma yöntemi değil meşruiyeti de sorgulanır. Sivil itaatsizliğin meşruiyeti ve ahlaklılığı ise şiddete karşı mücadelede şiddetin yokluğu, şiddeti dışlamasında yatar.  
 
Sivil itaatsizlik demokrasiyi derinleştirme/ işlerlik kazandırma amacında bir dialog süreci olarak değerlendirilebilirse politik süreçler daha sağlıklı işleyebilir ve değerlendirilebilir. “Siyasal süreçte doğru ve yanlış var mıdır? sorunların çözümünde doğru yöntemler nasıl belirlenebilir? ortak iyiye nasıl ulaşılabilir ve kötü, gayri ahlâki ve erdemli olmayan yöntemlerden nasıl uzaklaşılabilir?” Sorularına sivil itaatsiz yöntemlerle daha müzakereci, daha demokratik, daha insan onuruna yaraşır, erdemli cevaplar üretilebilir. 
 
Özellikle sivil itaatsiz yöntemlerin şiddet içermemesinin temel kural olduğu akılda tutularak, bireysel ve toplumsal muhalefeti düşündürerek eyleme geçirme, toplumsal değişimi ve beklentileri dillendirme açısından, sadece eylemsel değil zihinsel bir dönüşümü de tetiklemesi bakımından birçok kısır ve yetersiz yönteme karşı güçlü, etkili, toplumsal sonuçlar üretecek önerileri ile en etkili alternatif yöntemlerden birisidir. Sivil itaatsizlik eylemleri şiddete başvurmadan güç ilişkilerini ve sosyal yapıları değiştirme arzusunu, tüm insanlığa ya da tüm hayata saygılı bir tutumu veya bir yaşam felsefesini ya da barışçıl toplumsal eylem teorisini ifade eder. Bu avantajları ile sivil itatsizlik eylemleri bireysel düzeyde bilinçli, sorgulayan, sorumlu, doğru olanı yaşama geçirme gibi ilkeleri kendisine misyon edinen kişileri amaçlarını gerçekleştirmede yardımcı olacaktır.  
 
Sivil itaatsizliğin temel felsefi kaynağı olan Thoreau şiddet içermeyen önerileri ile yöneten yönetilen ilişkisinde var olan güç ilişkilerini sorgulamanın yolunu açmıştır. Güç ilişkilerini sorgulayarak, sosyal ve ekonomik yapıları değiştirebileceği düşüncesini radikal bir şekilde sunar. Ayrıca arzu ettiği gerçek yönetimi dillendirirken ütopik bir yönetim versiyonun olabileceğini düşündürtmeyi ister. Sivil itaatsizlik çalışması ile verdiği mesaj, bireysel bir direnişin toplumu nasıl etkileyebileceği ve dönüştürebileceği; erdemli yaşamın tüm insanlığı etkileyebileceği ve kuşatabileceği, saygılı bir tutumun toplumun erdemli bir yaşam felsefesine dönüşebileceğidir. Erdemli ve sorgulayan yaşamın nasıl olacağının eylemsel teorisini kurmayı hedeflemiştir. 
 
Thoreau sivil itaatsizlik ve hükümete itaat etmeme durumları, kişilerin kendi vicdani yasalarını uygulama, ifade özgürlüğü, ahlâki bir duruşun zorunluluğu, fiziki/ maddi veya manevi mülkiyetinin korunması ve saygı duyulması gerekliliği, bireyin özerkliğinin kabul edilmesi, bireyin ‘kendi’si olması, ‘kendisi’ni fark etmesi, kendi entellektüel ve ahlaki gücünü harekete geçirmesi üzerinde yoğunlaşştır. Bu yorumları ile kölecilik gibi insan onuruna yaraşmayan uygulamaları reddetmiştir. Ayrıca bireyin kararlarını dikkate almadan devlet tarafından açılan savaşa karşı olma, yani vicdani reddiyeyi de ifade etmiştir. Thoreau radikal, sorgulayıcı görüşleri kadar, mantıklı ve herkesin doğasında var olduğunu inandığı “iyi”, “erdem”i harekete geçirmeye çalışır. Gerek vergi ödemeyi reddetmesinde, gerekse de inzivaya çekildiği dönemde olduğu gibi sessiz duruşunun toplumun sesi olmasını arzu eder. Đnsanın kendi içindeki yolculuğunu önemser ve insan doğasının “doğa” ile uyumsuz olmadığı inancını taşır.