Muz Sesleri - Ece Temelkuran
Yüzlerinde kızıl bir gülümseme vardı. O
ânı bırakmak istemiyorlardı. Bu ânın biraz daha sürmesini istemişlerdi.
Bir an için kim olduklarını ve kim olmaları gerektiğini unuttukları
için böyle kızıl gülümsediklerini muhtemelen bilmeyeceklerdi.
Deniz cümlesinin gerisini yutabilecek kadar aklı başında kalabildiği için kendiyle acı acı gurur duydu.
Bir insan bir insanda başka bir
hayatın kapısını görünce âşık olur. ne mutluluktur öte yandaki, ne de
tadıyla meraklandıran bir acı. Aşk diye buna denir: Bir insan bir
insanda tekinsiz bir ev görür.
Ağlamak üzere olan çocuklar renkli, gürültülü şeylere bakınca nasıl unutursa ağlayacağını öyle unuttu korkusunu.
İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.
Bütün bu insanlar, en iyi ihtimalle,
insanlığın baş edemeyeceği kadar büyümüş bilgi yumağına ancak bir cümle
daha ekleyebileceklerini ve büyük bir ihtimalle bunu bile beceremeden
ölüp gideceklerini biliyorlardı.
Sana bir hikâyeden başka verebilecek
hiçbir şeyim yok. Eğer bir gün dünyaya niye geldiğine lanet edersen,
eğer ben o gün orada olmazsam, bil ki senin bir hikâyen var. O kadar çok
güzel insanın ölümünü gördüm ki, öğrendim. Ne yaparsan yap sadece bir
hikâye kalıyor geriye. Anlatılınca yalan gibi, hiç olmamış gibi gelen.
Unutmak ılık, ağrılı bir
loşluktu. hatırlamak ise gölgeli uykuyu kesik kesik yanmaya başlayan çiğ
beyaz floresan ışığıyla bölen berbat bir mola yeri. Bir çizgiyi
takip ederek giderse, geriye doğru, az önceye doğru, o zaman gerçeğe
varabilirdi. Çünkü her şey az önce olmuştu. Bir çizgiye ihtiyacı vardı.
Şimdi ile önceyi bölen, bura ile orayı, eski ile yeniyi, hangisinin
nerede başlayıp nerede bittiğini gösteren bir çizgi. Hatırlamak ve
unutmak için bir hata ihtiyacı vardı. Çiğ beyazı utancı, loş ılıklıktan
ayıran bir sınır.
Kimse kimseden bir hakikat, gerçek bir hikâye beklemiyordu.
Sakın,’ dedi kendine, ‘korkma.’ Bir
hafta önceydi, anlamıştı. İnsan çok yalnızken, bir tane daha kendinden
doğuruyordu içinde, ‘Korkma,’ desin diye.