19 Haziran 2019

Körlük - José Saramago


José Saramago

İncitme ve aşağılanmaların dünya kurulduğundan bu yana varolduğu kimse için bir giz değildi, insanı şaşırtacak bir yanı da yoktu, hatta dünyanın bu tür davranışlarla başladığına kuşku yok, dense yeriydi.

Hepimizin içinde adını koyamadığımız bir şey, bizi biz yapan işte o.

İnsanlar zaten kördür, sadece bunu bilmezler.

 Zaman geçtikçe, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören bir aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.

İyiyim, deyip geçiştiririz ya öyle söylemişti, hatta ölecek durumda olsak bile iyiyim deriz, kabaca buna yiğitliğe bok sürdürmemek denir, olayları böyle mantıksızca tersine çevirmek yalnızca insan türüne özgüdür.

    Dikkatli bakılmadıkça fark edilmeyen kusurlar, sadece söz edildiğinde gerçekte olduklarından daha kötü görünürdü göze.

    Üzüntü ile sevinç şu ile yağ gibi değildir, birbirine karışabilir.

    Alevi en parlak olan mum yolu aydınlatan mumdur.

    Bazı sorunlar, üzerinde uzun uzun konuşunca kötüye gidebilir, yerinde söylenmiş birkaç sözse onları kolayca çözebilir.

    Hepimizin zayıf anları olur, ağlayabildiğimiz için çok şanslıyız, gözyaşları bizi çoğu kez huzura kavuşturur, ağlayamadığımız zaman ölecek gibi oluruz.

    Göz belki de insan bedenininde hala bir ruh barındıran tek kısımdır.

    Öyle işte, kolayca açıklanamayacak bazı davranışlar vardır hep, hatta bazen zor bir açıklama bile bulunamaz.

    Nasıl ki cüppe giymekle keşiş olunmuyorsa, eline asa almakla da kral olunmaz, bu asla unutulmaması gereken bir gerçektir.

    Her yaşam vaktinden önce sona erer.

    Yazgı bir yere varmadan önce çok dönüp dolaşır.

    Ağlama, dedi, başka ne diyebilirdi, dünya anlamını tümüyle yitirmişse gözyaşlarının bir anlamı kalır mıydı.

    Yanıt hep ona ihtiyaç duyulduğunda gelmez akla, çoğu kez de beklemek verilebilecek tek yanıttır.

    Hepimizin içinde adını koyamadığımız bir şey var, işte biz oyuz.

    Ölecek olmamız fikri bize pahalıya patlıyor, dedi doktorun karısı, ölenler için daima bir özür arıyoruz, sanki sıra bize geldiğinde bizi bağışlamalarını önceden ister gibiyiz.

    Öldükten sonra çekilen acılara katlanmak daha da zordur.

    Asıl zor olan, insanlarla birlikte yaşamak değil onları anlamak, dedi doktor.

    İnsanların neler yapacağı ya da yapmayacağı önceden bilinmez, beklemek gerekir, zamana zaman tanımak gerekir, zaman hükmeder, zaman, kumar masasında karşımızda oturan oyuncudur ve oyunun bütün kartları onun elindedir, bizler ancak hayatımızı verirsek bir şey elde edebiliriz, kendi hayatımızı.

Herkes bilir ki, mükemmelliğe giden yol taşlıdır ve erdem de bu yolda her zaman engellerle karşılaşır.

Zayıflığımızı belli etmek istemediğimizde, iyiyim deyip geçiştiririz ya öyle söylemişti, hatta ölecek durumda olsak bile iyiyim, deriz, kabaca buna yiğitliğe bok sürdürmemek de denir, olayları böyle mantıksızca tersine çevirmek yalnızca insan türüne özgüdür.

Bencillik dediğimiz şeyden yoksun ilk kişi henüz anasından doğmamıştı.

Bir insanın neden öldüğünü sormak saçmadır, neden öldüğü zamanla unutulur, yalnızca bir tek sözcük kalır geriye, Öldü.

Zamana zaman tanırsanız her şeyi çözümler.

Doğal ihtiyaçlarımız iyice sıkıştırdığında, duyduğumuz acı ve çektiğimiz sıkıntı, bedenimizin kaldıramayacağı kadar yoğunlaştığında, içimizdeki hayvan dışarı çıkar.

Gelecek yoksa şimdiki zaman hiçbir işe yaramaz, sanki hiç yokmuş gibi olur.

Yaşadıkları dünyada kirli olanın daha da kirleneceğini biliyorlardı.

İnsan bazı şeyleri unutabilir, hayat bu, bazı şeyleri de hatırlar.

Yeteri kadar duyguya sahibiz ama onları ifade edecek kelimeleri kullanmıyoruz, sonuçta da duygularımızı yitiriyoruz.

Bedenimiz de örgütlü bir sistemdir, örgütlü kaldığı sürece hayatta kalıyor, ölüm ise örgütsüzlüğün sonucundan başka bir şey değil.

Bir gün bu dünyada artık yararlı hiçbir şey yapamaz hale geldiğimizi fark edersek, yaşamımıza basitçe son verecek kadar cesur olabilmeliyiz.

İsterseniz zihinlerinizde buluşursunuz, bellek denen şey bu işe yarar.

ARKA KAPAK
Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.

Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.