Birden bakılınca
herkese benzer şeklin şemâilin,
bir kafa, iki kol, iki ayak
ve bir gövdeden müteşekkilsin.
Bir de yüreğin var ama
güneş renginde!
Ne bulutlarla dostluğun var,
ne yıldızlarla konuşmuşluğun,
ne de girdiğin var aynalardan içeri.
Kendi kendini nasıl seyreder insan, unutmuşsun,
görünce muazzam büyüklüğünü yeryüzünün
ve toprağın bereketini.
Yeryüzü büyüklüğüne büyüktür, evet,
ekmeği, yumurtası, tereyağı, üzümü,
balı, inciri, karpuzu,
–hulâsa bütün zevkler–
bir çocuk türküsü gibi fışkırıyor topraktan.
Nasıl hayran kalmaz onlara,
hepsinden mahrum bırakılmış
ve bir dost bakışından gayrı
verecek şeyi olmayan insan!
Gece yarısını vurur saatler.
Sen makina başındasın,
ben masa başında.
Uzaktayız birbirimizden demek.
Halbuki aynı şeylerdir düşündüğümüz:
Bütün şarkılardan güzel
bir parça peynir,
bir salkım üzüm,
bir dilim ekmek.
Ve yaşamak her şeye rağmen en önde!
herkese benzer şeklin şemâilin,
bir kafa, iki kol, iki ayak
ve bir gövdeden müteşekkilsin.
Bir de yüreğin var ama
güneş renginde!
Ne bulutlarla dostluğun var,
ne yıldızlarla konuşmuşluğun,
ne de girdiğin var aynalardan içeri.
Kendi kendini nasıl seyreder insan, unutmuşsun,
görünce muazzam büyüklüğünü yeryüzünün
ve toprağın bereketini.
Yeryüzü büyüklüğüne büyüktür, evet,
ekmeği, yumurtası, tereyağı, üzümü,
balı, inciri, karpuzu,
–hulâsa bütün zevkler–
bir çocuk türküsü gibi fışkırıyor topraktan.
Nasıl hayran kalmaz onlara,
hepsinden mahrum bırakılmış
ve bir dost bakışından gayrı
verecek şeyi olmayan insan!
Gece yarısını vurur saatler.
Sen makina başındasın,
ben masa başında.
Uzaktayız birbirimizden demek.
Halbuki aynı şeylerdir düşündüğümüz:
Bütün şarkılardan güzel
bir parça peynir,
bir salkım üzüm,
bir dilim ekmek.
Ve yaşamak her şeye rağmen en önde!
1942, İstanbul