03 Şubat 2019

Kış Günlüğü - Paul Auster



Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikâyelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur.

Aksırmak ve gülmek, esnemek ve ağlamak, geğirmek ve öksürmek, kulaklarını kaşımak, gözlerini ovuşturmak, burnunu hınkırmak, boğazını temizlemek, dudaklarını ısırmak, dilini alt dişlerinin arkasında gezdirmek, ürpermek, osurmak, hıçkırmak, alnındaki teri silmek, parmaklarını saçlarının içinden geçirmek ? bu şeyleri kaç kez yaptın? Kaç kez taşa çarpmış ayakparmağı, kaç kez ezilmiş parmak, kaç kez bir yerlere çarpmış kafa? Kaç tökezleme, kayma, düşme? Kaç kez göz kırpma? Atılmış kaç adım? Elinde kalemle geçirilmiş kaç saat? Kaç kez öpmek ve öpülmek? Bebeğini kollarının arasında tutuyorsun. Karını kollarının arasında tutuyorsun. Yataktan kalkıp pencereye giderken soğuk yer döşemesine çıplak ayaklarınla basıyorsun. Altmış dört yaşındasın. Dışarıda hava gri, neredeyse beyaz, görünürde güneş yok. 

Kışın bir bulut ardından görünen incecik ve güçsüz, dünyanın en küçük ayı, işte benim seçtiğim mehtap manzarası.

Ne zaman bir yol ayrımına gelsen bünyen iflas eder; çünkü bünyen her zaman aklının bilemediğini bilmiştir.

Tarihin her anı kendi sorunlarıyla, kendi adaletsizlikleriyle dolu ve her dönem kendi efsaneleriyle kendi erdemlerini üretiyor.

Gerçek kavganın, dövüşün çok sarsıcı duygusal sonuçları olur, yüreğini burkan öfkeleri tetiklerdi ve kavgayı kazansan bile sonunda oturup ağlamak gelirdi içinden.

İnsan neden hep tatsız, tuzsuz, huysuz kişilerin çirkin olacağını düşünmek ister?

Çocukluğunun ilk yıllarında annen çok coşkulu ve çocuğuna düşkün bir anneydi ve bugün sende iyi olan ne varsa, bir gücün varsa, kendinin kim olduğunu anımsayamadığın o dönemden kalmadır.

Altmış dört yaşındasın. Dışarıda hava gri, neredeyse beyaz, görünürde güneş yok. Kendine soruyorsun: Daha kaç sabah kaldı? Bir kapı kapandı. Bir başka kapı açıldı. Hayatının kışına girdin.

Paul, sana söylemek istediğim bir şey var. Elli yedi yaşındayken kendimi yaşlı hissederdim. Şimdi yetmiş dördümde kendimi o zamankinden daha genç hissediyorum.

İş işten geçmeden konuş şimdi ve söyleyecek başka hiçbir şey kalmayıncaya kadar da konuşabilmek umudunu taşı. Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikayelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur.

Zaman ilerliyor ama aynı zamanda ilerlemiyor da, her şey farklı ama aynı zamanda her şey aynı...

Hepimiz kendimize yabancıyız, kim olduğumuzla ilgili algılarımız ise yalnızca başkalarının gözlerinin içinde yaşadığımız kadarıyla var.

Ona bakamıyorsun, bakmayacaksın, ona bakmaya dayanamıyorsun, yine de ambulans görevlileri onu siyah bir ceset torbasında sedyeye koyup evden götürdükten sonra bile, hâlâ hiçbir şey hissetmiyorsun. Ne gözyaşı ne acı bir feryat ne üzüntü, sadece içinde büyüyen belli belirsiz bir dehşet duygusu.

Bazı filmleri seyrederken gözlerin dolar, çeşitli kitapların sayfalarına gözyaşların damlar, büyük kişisel üzüntülerde ağlamışlığın vardır, ama ölüm seni dondurur, kilitler, her türlü duygudan, etkiden, yüreğinle bağlantıdan koparır. En başından beri ölüm karşısında donup kalmışsındır, annenin ölümünde de aynı şey oldu.

Uykuyla uyanıklık arasındaki çizgiyi bir kez geçtin mi geri dönüşü olmayacağını biliyorsun.

Şu anda unutmanın en iyi ilaç olduğunu bildiğin için uyuyabildiğin kadar, becerebilirsen on-on iki saat uyumaya karar veriyorsun.

İnsanın sahtesi olmayan tek niteliği zekâsıdır.

Belki de şimdilik hikayelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur.

Üzerine gelen şey, her zaman sana baskı yapmış, ezmiş olan şey, dışarısı, yani hava, daha kesin belirtmek gerekirse çevreni saran hava içindeki senin bedenin.Tabanların yere basıyor,geri kalan her yanın havayla sarılmış; işte senin hikayen orada, gövdende başlıyor ve her şey yine gövdende bitecek.

Yazmak gövdede başlar, gövdenin müziğidir ve sözcüklerin anlamı varsa , bazen anlamlı olabilirlerse, sözün müziği anlamların başladığı yerdir.