21 Şubat 2019

Hayat - Engin Geçtan

Beyin her bir yandan gelen uyaran bombardımanına maruz kaldığı halde nasıl oluyor da dünyayı algılayışımızda bir uyaran kargaşası yaşamıyoruz sorusunun cevabı da yine beyinde saklı. Çünkü sinir sisteminin amacı, dıştan ve içten gelen uyaranların oluşturduğu kaosu organize etmek ve farkındalıklarımızı bir düzen içinde algılamamızı sağlamaktır.

Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak; işte bu kolay değildir.

Bilimin egemen olduğu bir kişilik, ilkel yanlarından kopuk olduğu için ehlileştirmeye açıktır, bunun sonucu olarak da biz Batılılar, yüksek disiplinli, iyi örgütlenmiş ve mantıklı varlıklarız. Ama diğer yandan, bilinçdışı kişiliğimizin bastırılmasına izin verdiğimiz için, ilkel insanın bilgeliğini ve uygarlığını anlama ve takdir edebilme imkanından yoksun bırakılmışız.


İnsanlar asla sona ermeyen ve hiçbir zaman tam başarılı olamadıkları bir kaostan kaçma çabası içindeler.

Yaşanan her şeyin anında bilgiye dönüştürülmesi eğilimi sonucu duygusal yaşantılara yabancılaşmış ve sezgisel güçlerinden uzaklaşmış insanın yaşadığı bireysel sıkışıklıklar, dünyada bir süredir zaten var olan zaman ve mekan sıkışıklığıyla birlikte şiddete davetiye çıkarabilecek potansiyelde.

Batı kültürünün etkisi altındaki toplumlarda yüceltilen mantıklılık, korkularımızla ve kırılganlıklarımızla yüzleşme fırsatından yoksun kalmamıza, dolayısıyla kendimizle yabancılaşmamızın artmasına neden olmaktadır.

Paranın mutluluk getirmediğine inananlar nerede alışveriş yapacağını bilemeyenlerdir.

Amerika yerlisi Mohawk kabilesinde şöyle bir deyiş vardır: "Kadınların ezelden beri bildiği kainat dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olarak değişmeye başlamış olacaktır.

İnsanlar, birbirlerine kendi senaryoları doğrultusunda roller verip, karşılarındakilerden bu rolleri gerçekleştirmesini bekler oldular. Sonuç, düş kırıklıkları, kızgınlıklar ve kendimizden kaynaklandığını bir türlü kavrayamadığımız yalnızlık.

Sevebilmek için kendimizi ortadan sildiğimizde, kendimizi ve başkalarını sevebilmemizin yolu da daralıyor, sevilmek için uğraşırken sevmekten uzaklaşıyoruz.