Kendisini sürükleyen kişiyi isteyerek izlediğinde aranızdaki bağı hissetmezsin, ama ona karşı direnmeye ve ondan uzaklaşarak yürümeye başladığında çok acı çekersin.
Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli zevkler, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki, bunların bize bağışlanmasını en azından dilemek bile çok doğaldır: Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik.
Dostum, Sana bir daha yazmamak gibi herhangi bir karar aldığımı sanma. Sadece artık bundan zevk almıyorum. Buna rağmen mektupların beni eğlendiriyor. Ama düşüncelerini bu kadar meşgul ettiğim için kendime gittikçe daha çok kızıyorum. Yaza çok bir şey kalmadı. Bir süre mektuplaşmayı bırakalım. Eylülün son on beş gününü benim yanımda geçirmek için Fongueusemare'a gel. Sessizliğini beni onaylaman olarak kabul edeceğim, bana cevap vermemeni diliyorum.
Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli zevkler, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki, bunların bize bağışlanmasını en azından dilemek bile çok doğaldır: Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik.
Dostum, Sana bir daha yazmamak gibi herhangi bir karar aldığımı sanma. Sadece artık bundan zevk almıyorum. Buna rağmen mektupların beni eğlendiriyor. Ama düşüncelerini bu kadar meşgul ettiğim için kendime gittikçe daha çok kızıyorum. Yaza çok bir şey kalmadı. Bir süre mektuplaşmayı bırakalım. Eylülün son on beş gününü benim yanımda geçirmek için Fongueusemare'a gel. Sessizliğini beni onaylaman olarak kabul edeceğim, bana cevap vermemeni diliyorum.
Ama, dostum, ermişlik bir seçim değildir: Bu bir ZORUNLULUKTUR
(mektubunda bu kelimenin altını üç defa çizmişti). Eğer sen sandığım kişiysen, sen bile çekip çıkaramazsın kendini bundan.
...Çoğu kez bana öyle geliyor ki diyordum ona,...aşkım kendimde sakladığım en iyi şeydir, bütün erdemlerim ona asılıdır, kendi kendimi aşarım onunla. Ve onsuz çok sıradan bir yaradılışın o değersiz düzeyine düşerdim. Sana kavuşma umuduyla en güç yollar bile bana en iyileri gibi görünecektir
Daha ertesi gün, girişte Shakspeare'in şu dizelerinin yer aldığı tuhaf bir mektup aldım:
Sönüp giden o ezgiyi duyuyorum yine Bir menekşe tarlasının üzerinden eserek kokular yayan
Tatlı güney rüzgarı gibi uğulduyar kulaklarımda Ama yetsin bu kadar! Yeter!
Eskisi gibi tatlı gelmiyor artık bana... Evet! Elimde olmadan bütün sabah seni aradım. Gittiğine
inanamadım. Sözümüzü tuttuğun için çok öfkeliydim sana. Bu bir oyun diye düşündüm. Her çalının arkasında seni görecekmişim gibi geliyordu, ama hayır! Gidişin gerçek. Teşekkür ederim.
Günün geri kalan bölümünü sana da anlatmak istediğim, sürekli kafamı kurcalayan bazı düşüncelere takılmış olarak geçirdim. Eğer onları sana anlatmazsam daha sonra senden bir şeyler saklamış alacağımın ve senin sitemlerini hak edeceğimin tuhaf ve belirgin korkusuna kapıldım.
Fongueusemare ziyaretinin ilk saatlerinde şaşırmıştım. Senin yanındayken bütün varlığımla duyduğum o tuhaf memnuniyet beni çabucak endişeye soktu; 'Öyle bir memnuniyetti ki bu, diyordun bana, bunun ötesinde hiçbir şey istemem!' Yazık! İşte beni kaygılandıran da buydu... Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum dostum. Özellikle de ruhumun en şiddetli anlatımından başka bir şey olmayan bu akıl yürütmede bir kurnazlık olduğunu sanmandan korkuyorum. (Ah, ne kadar beceriksizce olurdu bu!) 'Eğer yetmeseydi, mutluluk olmazdı' demiştin bana, hatırlıyor musun? Ne cevap vereceğimi bilememiştim. Hayır Jerome, bize yetmiyor. Jerome, bize yetmemeli. Derin mutluluklarla dolu bu memnuniyeti gerçek diye kabul edemem ben. Bu sonbaharda nasıl bir sıkıntıyla kaplı olduğunu anlamadık mı?
Gerçek! Ah! Tanrı bizi gerçek olmasından korusun! Biz başka bir mutluluk için doğduk... Daha önceki mektuplaşmalarımız nasıl sonbahardaki görüşmemizi mahvetmişse, dün burada olmanın hatırası da bu mektubun büyüsünü bozuyor. Sana yazmaktan duyduğum o büyük hazza ne oldu? Aşkımızın hak edebileceği mutluluğun bütün saflığını mektuplarla ve buluşmalarla mahvettik. Ve şimdi elimde olmadan Soir des Rois'nın Orsino'su gibi yazıyorum: 'Yeter! Daha fazlasını istemez! Biraz önceki kadar tatlı değil artık!'
Alissa! Acı bana, ikimize de acı! Mektubun canımı acıtıyor. Korkularına gülebilmeyi ne kadar isterdim! Evet, bana yazdığın her şeyi hissediyordum, ama kendime söylemekten korkuyordum. Hayal ürünü olan şeylere nasıl da korkunç bir gerçeklik katıyor ve onları aramıza yığıyorsun. Eğer beni daha az sevdiğini hissediyorsan...Ah! Bütün mektubunun yalanladığı bu korkunç olasılık benden uzak olsun! Peki, o zaman geçici kaygılarının ne önemi var? Alissa! Akıl yürütmeye çalıştığım anda
cümlelerim donup kalıyor. Kalbimin inlemelerinden başka bir şey duymuyorum. Seni ustalıkla davranamayacak kadar çok seviyorum ve seni ne kadar çok seversem seninle konuşmayı da o kadar az becerebiliyorum. "Hayali aşk", buna ne cevap vermemi istiyorsun? Seni bütün ruhumla seviyorsam, hayallerimle kalbimi nasıl ayırt edebilirim? Ama mademki mektuplaşmamız senin kırıcı suçlamalarına neden oluyor, mektuplaşmalarımızla havalanıp sonra gerçeğin içine düşmemiz bizi derinden yaralıyor, bana yazdığın zaman kendi kendine yazıyor sanısına kapılıyorsun ve mademki şu son mektubuna benzer yeni bir mektuba katlanacak gücüm yok: Yalvarırım, bir süre için mektuplaşmayı keselim.
Aşkların en güzel anı "seni seviyorum" dendiği an değil midir?"
"Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır. "
"Bu kapıdan girenler çoktur... "
"Çünkü yaşama götüren yol dardır..."
"Bu yolu bulanlar çok azdır."
(mektubunda bu kelimenin altını üç defa çizmişti). Eğer sen sandığım kişiysen, sen bile çekip çıkaramazsın kendini bundan.
...Çoğu kez bana öyle geliyor ki diyordum ona,...aşkım kendimde sakladığım en iyi şeydir, bütün erdemlerim ona asılıdır, kendi kendimi aşarım onunla. Ve onsuz çok sıradan bir yaradılışın o değersiz düzeyine düşerdim. Sana kavuşma umuduyla en güç yollar bile bana en iyileri gibi görünecektir
Daha ertesi gün, girişte Shakspeare'in şu dizelerinin yer aldığı tuhaf bir mektup aldım:
Sönüp giden o ezgiyi duyuyorum yine Bir menekşe tarlasının üzerinden eserek kokular yayan
Tatlı güney rüzgarı gibi uğulduyar kulaklarımda Ama yetsin bu kadar! Yeter!
Eskisi gibi tatlı gelmiyor artık bana... Evet! Elimde olmadan bütün sabah seni aradım. Gittiğine
inanamadım. Sözümüzü tuttuğun için çok öfkeliydim sana. Bu bir oyun diye düşündüm. Her çalının arkasında seni görecekmişim gibi geliyordu, ama hayır! Gidişin gerçek. Teşekkür ederim.
Günün geri kalan bölümünü sana da anlatmak istediğim, sürekli kafamı kurcalayan bazı düşüncelere takılmış olarak geçirdim. Eğer onları sana anlatmazsam daha sonra senden bir şeyler saklamış alacağımın ve senin sitemlerini hak edeceğimin tuhaf ve belirgin korkusuna kapıldım.
Fongueusemare ziyaretinin ilk saatlerinde şaşırmıştım. Senin yanındayken bütün varlığımla duyduğum o tuhaf memnuniyet beni çabucak endişeye soktu; 'Öyle bir memnuniyetti ki bu, diyordun bana, bunun ötesinde hiçbir şey istemem!' Yazık! İşte beni kaygılandıran da buydu... Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum dostum. Özellikle de ruhumun en şiddetli anlatımından başka bir şey olmayan bu akıl yürütmede bir kurnazlık olduğunu sanmandan korkuyorum. (Ah, ne kadar beceriksizce olurdu bu!) 'Eğer yetmeseydi, mutluluk olmazdı' demiştin bana, hatırlıyor musun? Ne cevap vereceğimi bilememiştim. Hayır Jerome, bize yetmiyor. Jerome, bize yetmemeli. Derin mutluluklarla dolu bu memnuniyeti gerçek diye kabul edemem ben. Bu sonbaharda nasıl bir sıkıntıyla kaplı olduğunu anlamadık mı?
Gerçek! Ah! Tanrı bizi gerçek olmasından korusun! Biz başka bir mutluluk için doğduk... Daha önceki mektuplaşmalarımız nasıl sonbahardaki görüşmemizi mahvetmişse, dün burada olmanın hatırası da bu mektubun büyüsünü bozuyor. Sana yazmaktan duyduğum o büyük hazza ne oldu? Aşkımızın hak edebileceği mutluluğun bütün saflığını mektuplarla ve buluşmalarla mahvettik. Ve şimdi elimde olmadan Soir des Rois'nın Orsino'su gibi yazıyorum: 'Yeter! Daha fazlasını istemez! Biraz önceki kadar tatlı değil artık!'
Alissa! Acı bana, ikimize de acı! Mektubun canımı acıtıyor. Korkularına gülebilmeyi ne kadar isterdim! Evet, bana yazdığın her şeyi hissediyordum, ama kendime söylemekten korkuyordum. Hayal ürünü olan şeylere nasıl da korkunç bir gerçeklik katıyor ve onları aramıza yığıyorsun. Eğer beni daha az sevdiğini hissediyorsan...Ah! Bütün mektubunun yalanladığı bu korkunç olasılık benden uzak olsun! Peki, o zaman geçici kaygılarının ne önemi var? Alissa! Akıl yürütmeye çalıştığım anda
cümlelerim donup kalıyor. Kalbimin inlemelerinden başka bir şey duymuyorum. Seni ustalıkla davranamayacak kadar çok seviyorum ve seni ne kadar çok seversem seninle konuşmayı da o kadar az becerebiliyorum. "Hayali aşk", buna ne cevap vermemi istiyorsun? Seni bütün ruhumla seviyorsam, hayallerimle kalbimi nasıl ayırt edebilirim? Ama mademki mektuplaşmamız senin kırıcı suçlamalarına neden oluyor, mektuplaşmalarımızla havalanıp sonra gerçeğin içine düşmemiz bizi derinden yaralıyor, bana yazdığın zaman kendi kendine yazıyor sanısına kapılıyorsun ve mademki şu son mektubuna benzer yeni bir mektuba katlanacak gücüm yok: Yalvarırım, bir süre için mektuplaşmayı keselim.
Aşkların en güzel anı "seni seviyorum" dendiği an değil midir?"
"Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır. "
"Bu kapıdan girenler çoktur... "
"Çünkü yaşama götüren yol dardır..."
"Bu yolu bulanlar çok azdır."