George Orwell’ın 1947-1948 yılları arasında verem hastalığıyla mücadele ederken kaleme almış olduğu Bin Dokuz Yüz Seksen isimli eser, distopya türüne ait ön önemli örneklerden birisidir.
Okyanusya’da yaşayan ana karakter Winston Smith’in yaşamı, düşünceleri, aşkı ve “Büyük Birader”e olan öfkesi ile ardından yaşanan işkenceler üzerine Büyük Birader’e teslim oluşu, alegorik bir evrende okuyucuya sunulmuştur.
Bir ülke düşünün; içinde dev ekranların olduğu, her adımınızın izlendiği, her konuşmanızın dinlendiği, düşüncelerinizin bile kontrol altına alınmak istendiği… Winston’ın bu sisteme karşı sessiz mücadelesi içinde Julia ile tanışması ve aşklarını gizlice yaşamalarını merakla okuyacaksınız.
“Karanlığın olmadığı yerde buluşacağız.” demişti. Ne anlama geldiğini biliyordu ya da bildiğini düşünüyordu. Karanlığın olmadığı yer, insanın asla göremeyeceği, ancak bir şekilde önseziyle paylaşabilecekleri bir gelecekti. Ancak tele-ekrandan gelen kulak tırmalayıcı ses yüzünden, düşünmeye daha fazla devam edemedi.