Her şeyin tam anlamıyla farkında olmak bir hastalıktır; hem de tümüyle gerçek bir hastalık.
İnsanların çoğu, en iyi arkadaşını alçalmış görmekten mutlu olur. Genellikle arkadaşlıkların bu temele inşa edildiğini de söylemek abartı olmaz. Bütün düşünen insanlar, bu eski gerçeği bilir.
Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem.
Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem.
Çabuk anlaşılma, anlaşılan şeyin basitliğine işarettir.
Bence insan, yakınlarını sevmek olanaksızlığıyla birlikte doğar. Akrabalar arasındaki sevgi bu bakımdan iğrençtir. Hak edilmemiştir çünkü. Sevgiyi hak etmek gerekir.
İnsana lüzumlu olan tek şey, onu nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iradedir.
Bir insanın hayatının ikinci yarısı ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir.
Yalan öyle nüfuz etmiş ki insanların diline ‘doğruyu söylemek gerekirse’ diye bir cümle kalıbı var.
Kendi yolunda yanlış gitmek başkasının yolunda doğru gitmekten iyidir.
Cehennem, insanın yüreğinde sevginin bittiği yerdir.
Kendine sor: Hayallerin şu an nerede? Kafanı salla ve yılların ne çabuk geçtiğini gör.
İnsanın hırsız olması için başkasına ait bir eşyayı çalması gerekmez; başkasına ait sırları çalmak da hırsızlıktır. Hem de hırsızlığın en bayağısıdır.
İnsan kendisine olan saygısını, onurunu ve güvenini yitirdiği an işi bitmiş demektir. Alabildiğine bir baş aşağı düşüş yaşar.
Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır.
Şeref ve inceliği, dans hocaları değil, insanın bizzat kendi ruhu öğretir.
Her insanın, hiç değilse gidebileceği bir yeri olmalıdır.
Bizim gibi basit ve ölümlü insanlar en nihayetinde kaybediyordu.
Gerçi bu değersiz gibi görünüyor ama yine de unutmamamız gerekir ki yaşam yaşamdır matematik değil.
Ben yalnızca aksi biri olmayı değil, hiçbir şey olmayı beceremedim, ne kötü, ne iyi, ne alçak, ne onurlu, ne kahraman, ne de bir böcek olabildim. Şimdi ise köşemde ömrümü tamamlıyorum.
Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.
Sevgili okuyucularım, her şeyin tam anlamıyla farkında olmak bir hastalıktır; hem de tümüyle gerçek bir hastalık.
Aslında her yer boğucu burada, insanın soluk alabileceği bir yer yok. Sokaklar bile penceresiz odalara benziyor. Aman yarabbi, nasıl bir kent bu böyle!
Bir insanın ilk çocukluk yıllarından itibaren baba evinde sahip olduğu anılardan daha değerli hiçbir şeyi yoktur.
Kendine sor: Hayallerin şu an nerede? Kafanı salla ve yılların ne çabuk geçtiğini gör.
Dargın durduğumuz her gün mutluluğumuzdan bir parça kaybetmiştik.
Kendimi üzdüğüm kadar, kimseyi üzmedim hayatta.