Adana Öksüzler Yurdu’nda
10 yaşında bir kemancı
1912’de Van’da doğdu. Adı Mehmet’ti. Annesini babasını hiç bilmedi. Kendi anlatımıyla “Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biriydi”.Van’dan
Adana’ya getirdiklerinde çok küçüktü. Çocuğu olmayan, fakir bir ailenin
yanına verilir. Onları; amcası ve yengesi bilir, öyle çağırır.
Evdeki keçilerden, ineklerden, tavuklardan o sorumludur. İşe,
çobanlıkla başlar. Yaşamındaki en önemli şey ise; söylediği türkülerdir!
Mehmet 6 yaşına geldiğinde, Adana İngilizler ve Fransızlar tarafından
işgal edilir. Bu işgalin ardından Adanalılar toplu olarak Toros
Dağları’na kaçar. Bu göç, “kaç-kaç yılları” olarak anılır. Mehmet de amcası ve yengesiyle bu göçün içerisindedir tabii. “Kaç-kaç”ta Adana’da çok güzel türküler öğrenir.
Mehmet’in yaptığı hiçbir şeyden hoşnut olmayan yengesinden yediği
dayak, Mehmet’in yaşamının dönüm noktası olur. Mehmet, o zamanki adıyla
Dar-ül Eytam’a; öksüzler yurduna verilir. O günleri şöyle anlatır: “Oyun denen bir şeyin var olduğunu o zaman öğrendim, içim içime sığmıyordu, şaşkındım.”
10 yaşından başlayarak yatılı okur. Müzik öğretmeni Mehmet Tahir,
yurda bir keman aldırıp Mehmet’i kemana başlatır. Dördüncü sınıfta
kemana başlayan Mehmet, böylece klasik müziğe de ilk adımını atar.
1925’te Ankara’da Müzik Öğretmen Okulu kurulmuştur. Türkiye’deki tüm
öksüz yurtlarına; müziğe yetenekli, sesi güzel çocukların, sınav sonucu
müzik öğretmen okuluna yollanması için bir bildiri yollanır.
Adana Öksüzler Yurdu’ndan dördüncü sınıftan Mehmet ve beşinci
sınıftan Şaban sınava girer. Mehmet sınavı kazanır. Okul müdürü Mehmet’i
çağırarak “Sen bir sene daha bu okulda okuyabilirsin. Ama
Şaban açıkta kalır. Bu yıl onu kazanmış gibi gösterelim. Sen nasılsa
seneye yine sınava girersin” der. Mehmet kabul eder. Gerçekten bir sonraki yıl sınava giren Mehmet de, Suphi de sınavı kazanırlar.
Ancak, bu sefer de öksüz yurtlarına başka bir bildiri gelir: “Okulu bitiren tüm çocuklar zorunlu olarak askeri okullara girecek” denmektedir.
Mehmet çok üzülür, ama geçen yıl yerini Şaban’a verdiğine hiç pişman
olmaz. Suphi ile birlikte, İstanbul Halıcıoğlu Askeri Lisesi’ne
giderler. İsimlerinden dolayı küçümsenirler. İsimlerini değiştirmeye, ya
da ek bir isim almaya karar verirler. Artık, o Mehmet Ruhi’dir.
İstanbul Öksüzler Yurdu öğrencileri Ruhi’yi Ahmet Muhtar Bey’le tanıştırırlar. Akşam oldu mu kantinde ağabeyleri “Hadi Ruhi çal” derler ve Ruhi’ye keman çaldırırlar. O günlerden birinde içeri giren okul komutanı “Bu ne rezalet?” diyerek kemanı ayaklarının altına alır ve kırar.
TAMAMI