06 Ekim 2018

Mevlana 'Rübailer'

 



Göğsünün içindekini gerçek gönül sanan kimse,
Hak yolunda iki üç adım attı da herşey oldu bitti sandı
Aslında tesbih, seccade, tövbe, sofuluk, günahdan sakınma bunların hepsi yolun başıdır. Hak yolcusu aldandı da, bunları varacağı yer sandı.
 
O eşsiz, parlak incinin hayali, gözümün önüne geldi.
O anda kendimi tutamadım, ağlamaya başladım.
Gözyaşlarım akarken içim yanıyordu. 
Heyecandan şaşırmıştım.
Gizlice gözümün kulağına dedim ki; biliyormusun? 'Gelen konuk, çok değerlidir, çok azizdir'
Ona bol bol aşk şarabı sun.

Ey gece, neşelisin, hep böyle neşeli gel, neşeli gel! Ömrün bitmesin, kıyamete kadar uzasın gitsin, dostun yüzünün güzelliğinden, hatırında öyle bir ateş var ki, ey üzüntü, eğer cesaretin varsa gel, benim hatırıma gir!
 
Sesin, gönlümüzün sesine, gönlümüzün huyuna uysun! Gece, gündüz neşelensin, söyledikçe
söylesin. Sesin yorulunca, biz de yoruluruz, hasta oluruz. Sesin, kamış gibi sekerler çiğnesin, ballar
yesin.

Omür tükendi ise Allah başka bir ömür verdi. Geçici ömür kalmadıysa, te şuracıkta
tükenmeyen, ölümsüz ömür.. Aşk, hayat suyudur, bu suya dal! u denizin her damlasında başka bir
hayat, başka bir ömür var.

Yazıklar olsun ki vakit geçti, bizse çılgın aşıkız, deli divaneyiz. Kıyısı belli olmayan bir
denizdeyiz. Bir gemiye binmişiz, gece, bulutlu bir gece... Allah'ın denizinde Allah'ın lütfu ile, onun
ihsan ettiği güçle, başarıyla gemimizi sürüp durmadayız.


Ey seher rüzgarı! Bize haber ver; sen geçtiğin yolda, o alev alev yanan, o ateş dolu, o sevda
dolu gönlü gördün mü? 0 gönül, yüzlerce yalçın kayaları,graniti ateşiyle yaktı, eritti.

 
Ey sevgili, geceleri gökyüzünde dolaşan ay senin çevreni bulamamıştır. Geceleri seni bulmak
için uğraşana, dönüp dolaşana senin ayından armağanlar gelir. Her ne kadar şafağın çevresi, al
yanaklı ise de, bu onun tabîi renginden değil, senin sapsarı yüzünün güzelliğinden mahcup
oluşundan, utanışındandır.

 
Ey dost! Dostlukta sana çok yakınız. 0 kadar ki nereye ayağını bassan, sevine sevine o yerin
toprağı oluruz. Sevgilim, aşıklık mezhebinde reva mıdır ki, alemi seninle görelim de seni
görmeyelim?


Ben bir müddet taklit ile kendimi bildim, kendimi beğendim. Ben o vakitler kendimde idim ama,
asıl kendi varlığımı sezememiş, anlayamamıştım. Çünkü, o zaman ben kendimi görememiş,
kendimi tanıyamamıştım. Sadece adımı işitmiştim. Fakat ne zaman ki, kendimden çıktım, benliğimi
terkettim;işte asıl o zaman kendimi gördüm, kendimi buldum.


Benim zatım, bahr-ı küll, bütünlük aleminin denizi haline gelince, zerre-lerin güzelliği, Hakk'ın
yarattığı bütün varlıkların hoşluğu, nizamı, bana aydınlanıp görünür. Ben ilahî tecellilerin
heyecanına kapılırım da bütün vakitlerimin bir vakit olması için, aşk yolunda gece.gündüz mum
olup yanmak isterim.

 
Eğer yaşıyorsan, canın varsa, gel, orada can feda et! Oradaki sen, buraya gelmeden önce orada
idin. Orası senin asıl vatanındı. Can bir nükte duydu, bir buyrukla o yerden ayrıldı, buraya geldi.
Burada yüzlerce nükte duyduğu, yüzlerce işaret aldığı halde nasıl oldu da o yere dönmedi?

 
Hakk yolunda ten pamuğundan can esvabını ayıran o efendi Mansur idi. Aslında Mansur; "Ben
Hakk'ım!" demedi, bu sözü Hakk dedi. Mansur nerede;bu söz nerede? Bu sözü söyleyen Hakk idi,
Hakk idi.


Bizim sarhoş olmamız için, şaraba ihtiyacımız yoktur. Meclisimizin neşelenmesi için çeng ve
rebab da istemeyiz! Biz gönül alıcı bir güzelin yüzünü görmeden, hoş sesli çalgıcıyı dinlemeden
mest olmuşuz, kendimizden geçmişiz.


Bizim şarabımız, kadehsiz olarak sunulmaktadır. îçimize bir ateş düşmüştür, yüreğimiz yanıp
tutuşmaktadır. Fakat, bu gönül yangınının dumanı görülmemektedir. Aşk rebabının feryadı,
inlemesi gerçek sevgilimizin, gönül sultanımızın yayından, O'nun mızrabındandır. Sakın; "Bu
rebabdır, bu sesi rebab çıkanyor." deme!


Düşünme! Boş yere kafanı yorma! Kendini uykuya ver, uyu! Çünkü düşünce, gönlün ay yüzüne
perde olur. Gönül ay gibidir. Düşünce bulut olur, onu örter, nürunu gizler. Bu sebeple gönülde
düşünceye yer verme, düşünüp taşınmayı suya at!


Uyku geldi, göze girmek istedi fakat gözde yer bulamadı. Çünkü, göz senin sevdan yüzünden
ateşler içinde kalmış, yaşlarla dolmuştu. Göze giremeyen uyku, bu defa gönle doğru gitti. Civa gibi
yerinde duramayan kararsız bir gönül buldu, sonra o, tene doğru yol aldı, oraya yerleşmek istedi,
orayı da harap, hem de çok harap gördü.


Ey uyku! Sen tadı hoş, içilmesi hafif bir ab-ı hayat bile olsan, bu gece bizim yanımızda işe
yaramazsın, senin bizimle işin yok. Ey uyku, başındaki saç sayısınca başın olsa, bu gece bir baş
kadar işe yaramaz, kendi başını bile kaşıyamazsın.


Sakî! Cananın güzel yüzü aşkı için, sevabına bana o toprak ve su görmeyen aşk şarabından
sun! Ben beden hastası değilim, hastasıyım. Ben, şerbeti ne yapayım? Sen bana şarap sun, şarap!


Gece geldi. Şu gönüldeki yanışın acaba sebebi nedir? Ben sanıyorum ki, tanyeri ağardı, acaba
gündüz mü oldu? Şaşılacak şey! Aşkın gözüne ne gece sığar, ne de gündüz... Şu aşkın gözü acaba,
gözleri mi bağlıyor... însanı görmez hale sokuyor.


Dostların hatırı için bu gece uyuma! Gecenin kulağını tut, bük, uyuma! "Fitnenin uyuması daha
iyidir." derler. Sen de bir fitnesin. Fakat senin gibi güzel bir fitnenin uyanıklığı daha iyidir. Bu
sebeple acele etme, uyuma!

 
Ey ay yüzlü, böyle bir gecede ay gibi sen de uyuma! Şu dönüp duran gökkubbe gibi dönmeye
başla, uyuma! Bizim uyanıklığımız, alemi aydınlatan ışık olur, çerağ olur. Sen de bir gece ışığı
bekle, onu koru, gözet uyuma!


Ey yar, senin gibi bir sevgili yoktur! Senin benzerin bulunmaz. Her iş seninle yola girer, senden
düzenlenir. Sen uyuma! Bu gece senin güzel nürlu yüzünden yüzlerce ışık parlayacak, etrafı
aydınlatacaktır. Zaten sen bizim içimizdesin, sakın,uyuma!


Ey sevgili, yine bize yakınlık göster, dostluk et, bize yar ol! Bizi sensiz bırakma, uyuma! Ey
sarhoş bülbül, gül bahçesinde uyuma, garip olan, kimsesiz bulunan dostalan düşün, onları gözet,
koru, uyuma! Bu gece, lutuf gecesi, bağış gecesi, ihsan gecesidir, sakın uyuma!


Eğer sonsuz bir hayat ve mutluluk istiyorsan, uyuma, dostun aşk ateşiyle yan, yakıl, uyuma!
Yüzlerce gece uyudun, ondan ne elde ettiğini, ne kazandığını gördün. Allah için olsun bu gece
sabaha kadar uyuma!


Ağza sığmayan lokmayı iste! Rüh gıdası gönül lokması ara! Kitaplarda yazılı olmayan ledün
ilmini ehlinden öğrenmeye çalış! Cenab-ı Hakk ile kamil insanların, ermişlerin gönülleri arasında
öyle bir sır vardır ki, Cibril bile oraya girip o sırrı öğrenemez. îşte sen o sırra aşina olmaya gayret
sarfet!


Dînî vazifelerini yapmadan, iyj, yararlı bir insan olmadan Cenneti isteme! Hakk'a layık bir kul
olmadan, onun lütfuna, ihsanına nail olmadan Süleyman mülkünü taleb etrne. Mademki, işin
sonunda ecel vardır, ölüm bir gün gelip yakana yapışacaktır, hiç bir müslümanın hatta hiç bir
insanın kalbinin incinmesini arzu etme!


Müşkülünü çözen, seni hakikata ulaştıran bilgiyi, ölüm gelip çatmadan önce iste, öğrenmeye
çalış. Aklını başına al da, şu dünyayı, yani var gibi görünen yoğu bırak, yok gibi sandığın varı iste!


Bu gece, dosta kavuştuğum için sevinç içindeyim, pek mutluyum. Bu gece ayrılık kaygısından
kurtuldum. Dostla kucaklaştık, sarmaş dolaş olduk. Bu uğurlu, bu mes'ud anlarda gönlüme sesleniyor, diyorum ki; "Allah bana acısa da, bu gecenin anahtarı kaybolsa; ne olur; sabahın kapısı açılmasa.


Bu seher vakti esen rüzgar, Hakk aşıklarının gönüllerindeki sırlara aşinadır. Bu uğurlu zamanda
sen de uyuma. Bu zaman yalvarma, yakarma zamanıdır, uyuma zamanı değildir! îki cihanın halkına,
ilahî bir lütuf olarak ezelden ebede kadar kapanmayan dilek kapısı, seher vaktinde açıktır. Fırsatı
kaçırma, yatıp uyuma!


Her iki gözüm, o mahmur gözlerinden mest olmuştur. Şunu anla ki, senin aşkından, senin
elinden ben elden çıktım. Bari bana uy da sen de başını salla, peki de! Başında aşk havası esiyorsa,
bu haller sende de vardır.


Yarla hoş geçinen kimse yarsız kalmaz. Müşterisi ile uzlaşan tacir, müflis olmaz. Ay geceden
ürkmediği, karanlığından kaçmadığı içindir ki nürlandı.gül, o güzel kokuyu dikenle hoş geçinmekle
kazandı.


0 padişah, kötü huylu kullarından yüz çevirmez. Senin gibi yüzlerce kulunun suçuna,
edepsizliğine bakmaz. Bu sözü sen söyleme, bunu onun deniz gibi sonsuz olan lütfu söylesin. 0 öyle
merhamet sahibidir ki, bizim kötülüğümüzden kara şeytan kaçar da, o kaçmaz!

 
Yağmur, aşkla gönlü yanan, birisinin başına yağıp durmadaydı. 0 kadar çok yağdı ki, aşık
hemen eve kaçtı. Bu hali gören hoş bir kaz, kanadını çırparak dedi ki: "Yağmuru benim üstüme
yağdır, çünkü Allah benim canımı sudan yarattı, benim su ile ülfetim vardır


Sevgilim! Gönül seni anınca şenlendi, neşelendi. Allah'a yemin ederim ki, o neşeyi, zevki
şaraptan almayı düşünmedi de elindeki kadehi içmeden yere döktü. Gönül sensiz kendini cansız ölü
bir kalıp gibi gördü. Zaten candan kaçanın layıkı da işte budur.

Rüzgar, sevgilinin dağınık saçlarını okşayınca, ay, o güzelliğe hayran olur da, ona candan dua
eder: "Ömrün uzun olsun!" der. Ey bana öğüt veren kişi, aşktan, gönlümün aldığı manevî zevki, sen
de tatsaydın, beni bırakır, kendine öğüt verirdin!

 
0 nedir ki, sürete, şekle lezzet ondan gelir? 0 ne şeydir ki, onsuz şekil de kederlidir, bulanıktır,
süret de? 0 şey, bir an olur ki süretten gizlenir. Bir an olur ki mekansızlık aleminden sürete
akseder, şekilde parlar, görünür.


Ey cahil nefsinin havasına uyan kişi! Ey başkalarının halinden ibret almayan! Senin bütün
hayrın, su içilecek yere bir tas koymaktan ibaret. Sen istiyorsun ki, bu tastan bütün şehir halkı
senin hayrına su içsinler, kansınlar değil mi?


Ay yüzlü sevgilim, bugün ellerini çırpa çırpa gelmiş, can gibi gelmiş; can, nasıl hem apaçık
meydanda, hem de gizli, görünmez ise, o da öyle gelmiş. Sevgilim, kendinden geçmiş, hoş neşeli ve
aman bilmez bir halde gelmiş. 0 öyle geldiği için ya, ben de bu haldeyim.

 
Bugün nasıl bir gündür ki, güneş, hergünkü gibi parlamıyor? îki misli kuvvetli parlıyor. Bugün
ayrı bir gün, günlerden hiç birine benzemiyor. Bugünkü günde başka bir tecellî nüru görünüyor. "Ey
aşıklar, ey gönüllerini yitirmiş kişiler! Size müjdeler olsun, bugün sizin gününüz diye gökten
yeryüzündekilere sesler gelmede, saçılar saçılmada.

 
"Hayatta olduğum müddetçe, eğri gitmeyeyim, doğruluktan ayrılmayayım." diye tevbe ettim.
Fakat eğriye, doğruya bakıyorum ve her baktıkça görüyorum ki; bütün eğri de doğru da,
sevgilimizin doğru ve eğrisidir.

 
Bu evde bir ışık vardı, ne oldu? Şimdi nerededir? 0 ışık gözde idi. Şimdi gönüllerdedir. Hoş bir
hayal gibi geldi, gönülde oturdu, kalktı. Hayır, hayır gönülden gitmedi, hala da bizim gönlümüzün
içindedir.

 
Ne aşağıda, ne yukarıda olmayan ay, acaba nerededir? Ne bizsiz, ne de bizimle olan değerli
nesne, nerededir? Sakın, orada, burada deme! Bütün alem onun kudretiyle, sanatıyla doludur. Ama
gören nerede?

 
Dünyada sabırsız, aşıktan daha bîçare, daha zavallı kim vardır? Çünkü bu aşk, devasız bir
derttir. Aşk gamının dermanı, ne cimriliktir, ne de riyadır. Gerçek aşkta, ne vefa vardır, ne de cefa...

 
Bazı insanlar vardır ki, gamlıdırlar, bu gamın nereden geldiğini bilmezler. Bazı insanlar da
vardır ki, neşelidirler, onlar da bu neşenin Hakk'tan geldiğini bilmezler... Ne kadar solda, sağda
bulunanlar, eğri, doğru yolda yürüyenler vardır ki, soldan, sağdan, eğriden, doğrudan haberleri bile
yoktur. Ne kadar;"ben ve biz" diyenler vardır ki, onların da "ben ve biz"den haberleri yoktur.