BİR KIŞ GECESİ
Geceydi, dışarıda kar yağıyor, içeride soba yanıyor, radyoda bir facia oynanıyordu. Teyzemin yarı alaturka, yarı alafranga döşenmiş ve kış mevsimi icabı hem yatak, hem oturma odası vazifesini gören aydınlık ve rahat odasında, benden başka erkek olmamak üzere, muhtelif yaşlarda ve muhtelif bahtlarda altı kişiydik.
Kırk beşinde dul bir kadın olan teyzem, çini sobanın yanında, sedir cinsinden bir koltukta oturmuş, yerine daha iyi yerleşmek ve biraz daha ısınmak insiyakiyle farkında olmadan çok kıpırdandığı için ikide bir omuzlarından kayan yün atkısını tombul ve buruşuk elleriyle ikide bir düzeltiyor, radyoyu dinler gibi yapıyordu; fakat, mazlum ve yıpranmış gözlerinden belliydi ki merhum eniştemle geçirdiği mesut ve avdeti imkansız günleri düşünüyor.
Teyzemin yanı başında, bir sandalyeye ilişmiş olan komşu kızı Feride, teyzeme bir gecelik entarisi diktiği ve dizlerinde pertavsızla büyültülmüş bir sonbahar yaprağı gibi duran portakal rengi, yünlü bir kumaş üzerinden, siyah, parlak ve hafif kıvırcık saçların çerçevelediği küçük ve sevimli başını kaldırmadan radyoyu dinler gibi yapıyordu; fakat, ellerinin ve dizlerinin sık sık tekerrür eden sinirli hareketlerinden belliydi ki sarhoş bir baba ile çaçaron bir ananın fasılasız ve yeknesak kavgaları arasında kararıp giden bahtına gizlice ağlıyor.
Ellisini geçtiği halde yüzü hâlâ buruşmamış olan, iri mavi gözleri daima çileli bakan aşçı kadın -merhum eniştemle uzak akrabalığı dolayısıyla evde kendisine Hala Hanım deriz- mangal başında, küçük hasır iskemlesi üzerinde oturmuş, sigarasını sarıyor ve radyoyu dinler gibi yapıyordu. Fakat, mangalın küllerini eşelemek bahanesiyle ikide bir maşaya sarılan ellerinin titremesinden belliydi ki yirmi seneden beri kocasız, desteksiz, el kapısında türlü acıları sineye çekerek geçen ömrünün, bütün ümitlerini alıp giden soğuk rüzgarında, vücudundan ziyade ruhuna bir hararet, bir teselli arıyor.
İkisi de öksüz olan hizmetçi kızlardan biri, Hala Hanım'ın yanında yere çömelmiş, kahve pişiriyor; diğeri ise, sobanın arkasında duvar dibinde, teyzemin en küçük bir arzusunu sezmeye hazır bir vaziyette, ayakta, bir tazı gibi uyanık ve tetik duruyor, ikisi de radyoyu dinler gibi yapıyordu; fakat ikisinin de mahzun ve kin dolu bakışlarından belliydi ki hizmetçilik kaderlerini bir türlü benimseyemiyorlar.
Ben ise ara sıra gece yatısına geldiğim bu evin içinde geçenleri yakından bilen, bu evdeki insanların her birinin dert ortağı olan adam, pencere önündeki sedirde yan gelmiş, ara sıra perdeyi aralıklayarak dışarıda karanlıkta lapa lapa yağan karı seyrediyor, bazen de sigaramın dumanlarına dalarak, görünürde, herkes gibi, radyoyu dinliyordum; fakat ikide bir, komşu kızı Feride'ye kayan gözlerimden belliydi ki, ben de radyoyu dinlemiyorum.
Hasılı, herkes kendi kendisiyle meşguldü ve dışarıda kar yağıyor, içeride soba yanıyor, radyoda oynanan facia devam ediyordu. Birdenbire kapının zili öttü, hepimiz bir rüyadan uyanmış gibi silkindik. Teyzem, omuzlarındaki atkıyı bir kere daha düzelterek doğruldu, komşu kızı Feride, akşamdan beri işi üstüne eğik duran küçük ve sevimli başını kaldırdı, göz göze gelmiştik, gülüştük; Hala Hanım elindeki maşayı bıraktı ve sigarasını tablaya bastırdı. Hizmetçilerden kahve pişireni, beyzi, gümüş bir tepsiye dizdiği fincanları doldurup ayağa kalktı, sobanın arkasında ayakta duranı ise teyzemin bir göz işaretiyle kapıya koştu. Ben de yerimden doğrularak kravatımı düzelttim. O âna kadar zahiren radyoya müteveccih olan alâkamız bu sefer hakikaten kapıya çevrilmişti. Gecenin bu saatinde -saat ondu- kim olabilirdi? Teyzem, yorgun bir sesle, "Şevket olacak," dedi. "Sultanahmet'teki evin kirasını getirecekti." (Şevket, merhum eniştemin akrabasından bir tüccardı, teyzemin ev dışarısı işlerini o görürdü.)
Hala Hanım da, "Belki de Salahattin'dir," dedi. (Salahattin, Evkaf'ta çalışan, otuz beş yaşlarında, altı kere evlenmiş ve son karısından henüz yeni ayrılmış bulunan çapkın, kendi menfaatinden başka bir şey düşünmez bir adamdı. Hala Hanım'ın kardeş çocuğuydu ve Hala Hanım kendisini çok severdi. Bunun için Salahattin eve sık sık gelip gidenler arasındaydı.)
Komşu kızı Feride, "Belki de babamdır," dedi. "Beni almaya gelmiş olacak."
Hizmetçi kız da fikrini söyledi: "Baban bizde gece kalacağını biliyor Feride Hanım. (Hala Hanım'a dönerek) Salahattin Bey bu saatte gelmez, kim bilir şimdi hangi meyhanededir. (Teyzeme dönerek) Telgrafçı olacak, Manisa'dan biraderinizden telgraf bekliyordunuz ya."
Ben de ilave ettim:
"Bir arkadaş bana uğrayacaktı, belki de odur."
Kapıyı açmaya giden hizmetçinin getireceği haberi hepimiz, bir müjde gibi, heyecanla bekliyorduk. Nihayet hizmetçi kız odanın kapısında göründü:
"Kimse yok."
Bu muzipliği, geceleri karanlıkta, kapıların zillerini çalıp kaçan sokak çapkınlarından biri yapmış olacaktı; belki de karnı zil çalan ve bu karlı, soğuk kış gecesinde yatacak sıcak bir yeri olmayan bir kaldırım çocuğunun, müreffeh insanlara karşı beslediği hudutsuz hıncın bir gönül eğlencesi halinde tezahüründen başka bir şey değildi.
6 Ocak 1938