Olgunluk Çağı'nda, Beauvoir'ın tüm yapıtlarında
soluğunu duyuran varoluşçu felsefenin doğuşu ve gelişmesinin yanı sıra,
yazarın yaşamına katılan kişilerin birer birer sahneye çıkışı,
yaşantısında yer alışı ve gerçekliğin parçaları olarak birer roman
kahramanına dönüşmesi de izlenmektedir. Çağdaş Fransa'nın düşün ve yazın
yaşamında yer alan pek çok aydından başka Beauvoir'ın romanlarından
tanıdığımız birçok kişiliğin gerçek yaşantılarının oluşturduğu bir
varolma törenini izler gibi okuyoruz Beauvoir'ın anılarını
"Sizin tek çılgınlığınız, kendinizi deli sanmanız."Simone de Beauvior
*
Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki
iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü
kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small’un öyküsünü
anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın
hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli
bir yer tutar. Steinbeck insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz
insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder bu destansı
romanında. Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; “En
iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider…"
"İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur."John Steinbeck
*
BİR ŞEY ÜRETTİM BEN… (Kazım Koyuncu
“Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız...”
“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem…”
“Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii; ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur…”
“Beni radyasyon değil, Türkiye’deki sistem kanser etti…”
“Sizin için ucuz olan nükleer enerji değil, insan hayatıdır…”
“O çayı içen biri geri zekâlıdır... Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış hâline ihtiyacı var…”
“Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamak için savaşmak zorunda değiliz…”
“Kürdüm dedim hadi lan bölücü dediler!
Laz’ım dedim hadi lan devşirme Rum dediler!
Çerkez’im dedim hain Ethem’in torunları dediler!
Alevîyim dedim dinsiz Kızılbaş dediler!
Êzîdîyim dedim Yezidin pis soyu dediler!
Arabım dedim pis yobazlar dediler!
Ben dedikçe onlar da bir şey dediler; İnsanım diyecektim ama insanlığa ait her şeyi
yok ettiler…”
“Bir şey ürettim ben, üç beş kişilik değil, sevgi denen şey herhâlde. Bütün dünyanın, bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır, tüm topraklar da memleketimizdir. Şimdiye kadar verdiğim bütün mücadele ve rahatsızlık için kimseden özür dilemiyorum ve yaptığım her şeyden de gurur duyuyorum. Bundan sonra da hayatım ve sağlığım nereye giderse gitsin daha da gıcık, illet, muhalif, deli bir herif olmaya devam edeceğim,”
“Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız...”
“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem…”
“Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii; ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur…”
“Beni radyasyon değil, Türkiye’deki sistem kanser etti…”
“Sizin için ucuz olan nükleer enerji değil, insan hayatıdır…”
“O çayı içen biri geri zekâlıdır... Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış hâline ihtiyacı var…”
“Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamak için savaşmak zorunda değiliz…”
“Kürdüm dedim hadi lan bölücü dediler!
Laz’ım dedim hadi lan devşirme Rum dediler!
Çerkez’im dedim hain Ethem’in torunları dediler!
Alevîyim dedim dinsiz Kızılbaş dediler!
Êzîdîyim dedim Yezidin pis soyu dediler!
Arabım dedim pis yobazlar dediler!
Ben dedikçe onlar da bir şey dediler; İnsanım diyecektim ama insanlığa ait her şeyi
yok ettiler…”
“Bir şey ürettim ben, üç beş kişilik değil, sevgi denen şey herhâlde. Bütün dünyanın, bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır, tüm topraklar da memleketimizdir. Şimdiye kadar verdiğim bütün mücadele ve rahatsızlık için kimseden özür dilemiyorum ve yaptığım her şeyden de gurur duyuyorum. Bundan sonra da hayatım ve sağlığım nereye giderse gitsin daha da gıcık, illet, muhalif, deli bir herif olmaya devam edeceğim,”
*
“Bir ressamın bir başka ressam üzerine yazdığı, bu elinizde tuttuğunuz kitap, Türkçede benzeri olmayan bir kitaptır. Bu, dünya görüşleri birbirinden farklı, sanatları birbirinden ayrı yollarda ilerlemiş iki sanatçının dostluğunun kitabıdır…Tek sözcükle bir vefa kitabıdır.” Ferit Edgü
Ressam Abidin Dino, ressam Fikret Muallâ’yı anlatıyor. Kendisi bir öykücü gibi, Muallâ’yı bir öykü kahramanı gibi anlatıyor. Gören Göz İçin Fikret Muallâ’da
Abidin Dino, 1930’larda Bakırköy Akıl Hastanesi’ne yaptıkları bir
ziyaretin anısıyla başlayarak Ayasofya’dan Galata’ya, Bakırköy’den
Saint-Anne’a, İstanbul’dan Paris’e bütün duraklarıyla, ölümde sonlanan
yolculuğunda Fikret Muallâ’nın hayatındaki kırılma noktalarını,
dönemiyle, dönemin şartları ve insanlarıyla birlikte dile getiriyor…Abidin
Dino, Fikret Muallâ ile olan derin dostluğunu bir dil şölenine
dönüştürürken, resim sanatı üzerine de önemli yorumlarda bulunuyor.
"Bakmakla görmek; apayrı şeyler, insanoğlu dünyaya bakar durur ama onu
kırk yılda bir ‘görür’ o da göreceği tutarsa. Görmek, gerçekten görmek
anlamaktır. Anlamaksa seyrek ulaşılan ışıklı bir nokta."Abidin Dino
*
bir hayal kahvesinde
oturup ömür çayından içiyoruz.
her seferinde biraz daha az yaniyor dudaklarimiz.
her seferinde biraz daha soğuk çayımız.
oturup ömür çayından içiyoruz.
her seferinde biraz daha az yaniyor dudaklarimiz.
her seferinde biraz daha soğuk çayımız.
kahvede yıkılmak uzere zaten...
gelenler aynı, gidenler ayni...
çıkalım mı artık bu kahveden?
bir yudum daha mı? neden???
yanmadı mı dudaklarin hala....?
seni sevdim
seni birden bire değil
usul usul sevdim.
"uyandım bir sabah" gibi değil
nasıl yürür özsu dal uçlarına
ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara...
seni sevdim
artık tek mümkünüm sensin...Gülten Akın
yanmadı mı dudaklarin hala....?
seni sevdim
seni birden bire değil
usul usul sevdim.
"uyandım bir sabah" gibi değil
nasıl yürür özsu dal uçlarına
ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara...
seni sevdim
artık tek mümkünüm sensin...Gülten Akın
*
Böyle Söyledi Zerdüşt
Bu kitabı, kafanız dinçken ve sakin bir ortamda
okumanızı öneririm. Anlatımı o kadar yoğun ki satırların her biri
farklı bir dünyanın kapılarını aralayacak güçte. Hani sevdiğimiz
cümlelerin altını çizeriz ya, bu kitapta altı çizilmeyecek cümle yok
gibi. Bu nedenle bu kitaba sahip olmanızı öneririm, kitaplığınızın
önemli bir parçası olacaktır. Dünyaya eleştirel bakarım mı diyorsunuz,bu
kitap tam sizin için yazılmış.
'İnsan aşılması gereken bir şeydir'. Bu cümle kitabı anlatan bir cümle gibi düşünülebilir ama değil..Bu cümleyi anlamak için kitabı okumalı.
'İnsan aşılması gereken bir şeydir'. Bu cümle kitabı anlatan bir cümle gibi düşünülebilir ama değil..Bu cümleyi anlamak için kitabı okumalı.
"Boşluğa yeterince uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakar." Nietzsche