26 Ocak 2018

Virginia Woolf - Bir Yazarın Günlüğü


 Bir Yazarın Günlüğü, bizi 20. yüzyılın en büyük edebi dehalarından birinin özel dünyasında bir gezintiye çıkartıyor. Virginia Woolf’un ölümünden sonra eşi Leonard Woolf tarafından derlenen bu günlükler, 27 yıl boyunca yazarın en büyük sırdaşı olmuştu. Kendi sanatıyla fırtınalı ilişkisini, sancılı yaratma süreçleriyle utkulu zafer sarhoşluklarının birbirini izlediği kendi yazma eylemini, her daim uç noktalarda yaşadığı acı ve sevinçlerini hep bu defterlere dökmüştü Woolf. Günlükler Woolf’un yazı alıştırmalarına, yapıtlarının yapı taşını oluşturan kişi ve olaylara ışık tutarken, hem çağdaşlarının yapıtları hem de klasikler üzerine düşüncelerini de açıkça ortaya koyuyor. 1918 yılından başlayan günlükler, yazarın 1941’deki intiharının üç hafta öncesine dek sürüyor. 20. yüzyılda roman sanatını dönüştürmüş en büyük ustalardan birinin zihnine girmek, kuşkusuz yapıtlarını kavrayışımıza da ışık tutuyor.
 

 
Nasıl da mutluyum, her şeyin bir uçurumun üzerinde uzanan daracık bir kaldırım olduğu duygusu da olmasa içimde.

Aşk, gençlikte başlayıp da bir sürü önemli şeye karışan o garip, derin, asırlık sevecenliklere verdiğimiz ad mıdır?

Aslına bakılırsa, temas ettik birbirimizle; ama derinliklerimize inmedik. Ama L. ile ben ziyadesiyle mutluyduk, öyle derler ya; hani o an ölüm gelse, falan filan. Kimse benim mutlulukta kusursuzluğa erişmediğimi söyleyemez.

Mutluluğu yarattıklarında onu biraz kıskanmış olmalı Tanrılar.

Kişilerimi zamana ve rüzgara karşı yerleştirebileceğim bir konum aramakta haklı olduğumdan eminim. Fakat Tanrım, insanın orayı kazıp, inanarak içine yerleşmesi ne zor. Dün inanıyordum, bugün gitti.

Mizahi bir antolojiye yüz yaşında olduğunu yazmış. Doğru, hayatı duyguyla ölçersek.

Yaşlanmaya inanmıyorum. Güneşe karşı duruşunu durmaksızın değiştirmeye inanıyorum.

Manzara, kendi kendini yazan bir dize gibiydi.