24 Ekim 2017

Melih Cevdet Anday - Yağmurun Altında

Yirminci yüzyılı yaşadım Ertelenmiş bir yüzyıldı bu Yıkık bir sur yazgımızın uydusu Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte Bırakmaz günün adını koyalım.

Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz Herkes içindi ve kimse içindi Okunmamış bir yazı, umudu doyuran, Duaları düşünmek neye yarar Kurgular tutuşturdu bacalardan.

Yirminci yüzyılı taşıdım Tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar Ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle Çıplak su gibi yinelenir zaman Gökyüzünde usumuzun dirliği

Aklın başarısızlığa uğradığı içtenlik Bir şive gibidir insan, ey öldürülmüş insan Bilinmeyen bir hayvana özgü bir ses gibi Sabırsız testi, hep dolar gibi olan Her şeyin sese dönüşeceği bilinemez ki!

Yirminci yüzyılı yaşadım Parlak suyunda boğulmuş sahipsiz İnsan yeryüzünde durur, bulutlar Bulutlar düşümüzde doludizgin Soylu bir çılgınlıktı gündemimiz.

Ellerinde oyuk gözlü idoller Yüreğimin yalanını besler üç güzel Bir dağın tepesinde buldum üç güzeli Ama ses yok, sessizlik yok, önce erte yok.

Yirminci yüzyılı taşıdım Golgota’ ya dirilemem ki, Taşlar arasında yabanıl erinç Ölümü diriltiyorduk hep Yaşam tabular arasında bir esinti.

Mevsimler kurgularla oyaladı bizi Tarlaya bırakılmış bir at gibi Bağlı, yalnız ve özgür, Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi.

Yirminci yüzyılı yaşadım Dingin karştlıkların adını bulmalı Sel gibi kuruyor yaşlılık, gençlik Sanki melekleri gördük uzun saçları Tanrının unutkan kuzgunu idik.

Nasıl unuturum ey doğa Bana bir diyeceğin vardı, kalakaldım, Vaktim yetmedi, ölüm kalım, Bütün yüzyılları yaşadım Vaktim yetmedi anlamaya.

Yirminci yüzyılı taşıdım Atalardan kalma huysuzluk Kuşku, yeryüzü deliliği, Kıralımız doğuştan yarım Ama tanrımız Ara Ara idi.

Yaşayamadım yirminci yüzyılı Kim yaşadı ki kendi yüzyılını Akarsuyun dilinden sezenimiz yok Orpheus’ tan sonra ben geldim Giz dönüp baktığımız yerde kaldı.

Görüp de bilenimiz yok.

Ah acımasızdır uykusuz soru Delice zeytin yerdi atamız Homeros Biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki Suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak Ama yüzyılımız hamdı, delice idi.

Yirminci yüzyılı yaşadık O çağa bu çağa gömüldük Bir şey var, susar, bakar durur Ölümün soluduğu denizle varolan Gökyüzünden başka çağ yoktur.

Oysa ne çok geçmis var, ne çok zaman Ne çok gelecek, ne az zaman Benzerlikle karşılaştık, susalım, Kapalı bir avuçtur sözcük Neden açıp da sormak ister insan?

Sorup da dönenimiz yok.

Hiçbir yüzyılı yaşamadım Tüy kuşun ruhudur, ses teni Hep anlar gibi oldum duvara vuran güneşi Nesne ve bilinç birdir, çağ atlattı beni Bir hoş bilmece içinde yaşadım.

Dingin ol ruhum, belki uzaklarda Bir yerde nicedir ilk dizeleri Yaratılıyor acıklı destanımızın Çağlar sonra hayranlıkla okunmak için Belki benzer umursamazlığımız kahramanlığa.

Kalk dostum ormana gidelim Geyik sesleri içine çökelim Yeniden doğuş, kıvanç, uyum Kurgular bir yana, biz bir yana İlk kez düşünmeden görelim

Martılar gibi yağmurun altında.