20 Ekim 2016

Trevanian - Katya'nın Yazı


 Dinginliği ve gerilimi aynı zaman aralığında veren, Bask kültürünün ince ayrıntılarını içinde barındıran, metin aralarındaki ipuçlarını takip edenler için soluk soluğa, edemeyenler için şok bir son…
 
Gerçek olamayacak kadar kusursuz ve katlanılamayacak kadar acı.
 
İnsan ruhunun derinliklerine inen sürpriz dönüşlerle umulmadık bir etki yaratan inanması zor bir yaz…
 
...........
 
Hepimiz karşımızdakinin bizi anlamasını isteriz ama, ayna gibi içimiz dışımız görünsün istemeyiz.

İtiraf ruha iyi gelir, Montjean. Ruhu boşaltır, yeni günahlar için yer hazırlar.

Ben geleceği hep yığınlar halinde 'bugün' olmayı bekleyen yarınlardan oluşmuş diye görürüm.

gün olup beni seveceği düşüncesiyle avunamazdım. gençtim, romantiktim ama,aşkı zamanla büyüyüp gelişen bir şey olarak göremiyordum. maddelerine uyulacak bir anlaşma değildi aşk.ya bir bütündü, sizi tümüyle içine alırdı ya da aşk değildi. başka bir şeydi belki.daha mantıklı,daha sakin bir şey. kendine göre yine güzel bir şey...ama o şeyi istemiyordum ben.
bana da acımakla vakit kaybetme montjean. ben hayatta kendi durumumu dikkatle saptadım. ne fazla mutluluğa, ne de fazla acıya yer bırakıyorum. kendime güvenli ve kararlı bir yüzeysellik edindim. zevklerim var ama iştahlarım yok. gülüyorum, ama pek seyrek gülümsüyorum. beklentilerim var, ama umutlarım yok. esprilerim var, ama mizahım yok. çok atağım ama hiç cesaretim yok. açık sözlüyüm ama içtenliğim yok. çekiciliği güzelliğe tercih ederim. rahatlığı da yararlılığa tercih ederim. güzel kurulmuş bir cümle bence anlamlı bir cümleden iyidir. her şeyde yapaylığı seçerim!
henüz hiçbir şeye teşebbüs etmediğim için, kendi yetersizliklerimden haberim yoktu. bir şeye cesaret etmemiş olduğum için de, cesaretimin sınırlarını bilmiyordum.

Dedikodu bizim kadınlarımıza günahın tadını çıkarma olanağı verir. Kendi işlemeyecekleri, işleyemeyecekleri günahlar. Çünkü onları cesaretsizlikleri, hayal güçlerinin eksikliği ve fırsatsızlık engelliyor. Biz de bu eksikliklere namus diyoruz.
 
 Taşı kese biçimindeki çantasına, ötekilerinin yanına koydu, elindeki büyük çantaya attı. “Bana dünyayı vermekte olduğunuz hiç aklınıza gelmiş miydi... parça parça olarak?

Ne fazla mutluluğa ne de fazla acıya yer bırakıyorum. Kendime güvenli ve kararlı bir yüzeysellik edindim. Zevklerim var ama iştahlarım yok. Gülüyorum ama pek seyrek gülümsüyorum. Beklentilerim var ama umutlarım yok. Esprilerim var ama mizahım yok. Çok atağım ama hiç cesaretim yok. Açık sözlüyüm ama içtenliğim yok. Çekiciliği güzelliğe tercih ederim. Rahatlığı da yararlılığa tercih ederim. Güzel kurulmuş bir cümle bence anlamlı bir cümleden daha iyidir. Her şeyde yapaylığı seçerim.
 
 
 Taşlarımı kaybetmek beni hiç üzmezdi. Koleksiyon yapmayı değil, yerden toplamayı seviyordum ben. Neden eğilip taşı aldığımın açıklaması ise... benim kendime göre çok mantıklıydı ama başkalarının buradaki mantığı anlamasını bekleyemeycek kadar aklım vardı. Şöyle düşünüyordum: Bu taşı ben almazsam... kim alır?