11 Eylül 2016

Server Tanilli - Uygarlık Tarihi

 "Bizim çağdaş  tarihimiz aslında  bir Aydınlanma  tarihidir. Batının çok  daha önce yaşadığı  bir süreci, biz  gecikerek yaşarız,  ama yaşarız."
 
 
 
  “Türkiye’nin de içinde bulunduğu çağdaş dünyayı -bütün  görünüşleriyle- anlatırdım orada. O güne değin tarih diye eskiyi, eskinin eskisini dinleyen, savaşları ve kronolojiyi ezberleyip bellemiş olan gençlere, bir ucu kültür ve sanata kadar uzanan ve toplumun iktisadi ve sosyal temellerini başa alan bir tarih yaklaşımı pek çekici gelmişti ve pek bilinçlendirici idi. Büyük yankı yaptı dersler; ders notları okul ve İstanbul dışına yayıldı. Anlatılanlar, anlatılmaları pek doğal da olsa, yoz ve yobaz faşist çevrelerin betine giden şeylerdi. Susturulmam gerekiyordu; dava yoluyla olmayınca kurşunlamaya başvuruldu.”
 
  “Yaşadığımız çağa ve topluma, bir bilim adamı gözüyle, yani objektif olarak baktım. Öyle olduğu için de tarafsız kalmadım,”
 
  “Emperyalizme ve faşizme karşıyım. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye’den yanayım;
Kapitalizme karşıyım; Bugünkü geri ve bağımlı kapitalizmin devamında yarar gören  güçlere karşıyım.”
 
  “Gençlik, kendine göre nitelikleri ve görece bağımsızlığı olan sosyal bir gruptur. Gençliğin bu kendine özgü nitelikleri, belli bir ölçüde, yaşının özelliklerine bağlıdır. Ne var ki, gençliğin bu özelliklerini, genç kuşağın sosyal ve ekonomik yaşamının nesnel koşulları ile bağlantılı olarak incelemedikçe, gençliğin sosyal yaşamdaki rolünü aydınlatmak olası  değildir.”
 
  “Sömürülen bir ülke olarak Türkiye’nin tekelci dünya kapitalizminin sömürü alanını savunmak gibi bir görevi, böyle bir görevi yerine getirmekte hiçbir çıkarı yoktur. Tersine zararı vardır. Bizim için yaşamsal olan, bir yandan ulusal savunmamızı güvence altına almak; öte yandan, emperyalizmin sınırlamalarından kurtulup -istediğimiz gibi- bir kalkınma yoluna kavuşmaktır.”
 
  “Söz konusu olan, demokrasinin kurallarına, Anayasanın ruhuna ve rejimin özüne sahip çıkmaktır. Türkiye halkının çıkarı, zaten kuralları zedelenmiş çoğulcu ve sivil özelliğini kaybetmiş olan demokrasiyi büsbütün kuraldışına zorlamakta değildir. Benzer çözümle, demokrasiden çekinen kimi çıkar çevresinin özlemine yanıt verebilir ya da bir bölüm aydın taslağının zümreci yeğlemelerine denk düşebilir ama,  halk kitlelerinin çıkarları -dün olduğu gibi bugün de- demokraside saklıdır.”
 
  Kültürel planda, Batılılaşmanın yarattığı çoğu edebiyat ve düşünce ürünleri de, topluma  yabancı kalmışlığın ve taklitçiliğin belgeleridir.Türk düşünce dünyası, tam anlamıyla bu yabancılaşmayı aşabilmiş, giderek taklitçilikten kurtulabilmiş değildir henüz. Doğrunun araştırılması, yerini, Batı’ya uygunluğa bırakmıştır. Hiçbir gerçek felsefi gereksinmenin karşılığı olmayan ve sadece taklitçilikle şu ya da bu düşünceyi Türkiye’de tanıtmakla yetinmek, yani fikir ithalatçılığı yapmak bizim kültür yaşamımızın temel özelliklerinden biridir. Batılılaşma hareketi içinde, gerçek bir felsefe okulundan ve filozoftan bahsedilemez. Ancak, Osmanlı toplumunun eski ideolojik yapısının yerine konmak üzere, Batı’dan aktarılmış ve sadece günümüz gereksinmelerine yanıt verir yalınkat düşünceler ileri  süren ideologlardan ya da dayanıksız bazı fantezilerden bahsedilebilir.”

  “90’lı yılların başında Sovyetler Birliği ve halk demokrasileri çökünce sosyalist eleştirinin saygınlığına da bir darbe oldu bu. Sosyalist düşünce ölmese de, kanıt olarak etkisi azaldı. Doğan büyük boşluğu ise, en başta dinci gericilik, Türkiye’de onun aşrı milliyetçi bulamaca batmış biçimi, yani Türk-İslam Sentezi doldurmaya başladı. Zaten iktidar da arkasındaydı.
 
  Aydınlanmacı görüşün yeniden revaç bulması böyle bir ortamda olur. En başta çağdaş tarihimizin kimliği üzerinde durup ona bir yorum getirilir. Şu anlaşılır ki, bizim çağdaş tarihimiz aslında bir Aydınlanma tarihidir. Batının çok daha önce yaşadığı bir süreci, biz -şu ya da bu nedenle- gecikerek yaşarız, ama yaşarız. Aklın ve bilimin öne geçmesi ve ölçüt olması; despotluğa karşı bireyin ve özgürlüğün vazgeçilmezliği; bütün dogmalara, bu arada dinin dogmalarına karşı amansız mücadele; demokrasi, laiklik, insan kakları, hoşgörü, barış...
1923 Devrimi, bu değerlerin yaşama geçirilmesinden başka nedir ki?”