Bir kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye
rastladı. “Dile benden ne dilersen” dedi.
Dilenci güldü ve “Her isteğimi mi?” diye
yanıtladı. Kral bu söze alındı.
“Pek tabii her dediğini yerine
getirebilirim. Sen söyle hele, ne
istiyorsun?”
“Söz vermeden önce iki kez düşünün
kralım.”
Dilenci sıradan bir dilenci değildi.
Kralın gençlik yaşantısında yeri olmuştu.
Ve ona şu sözü vermişti: “Bundan sonraki
yaşantında tekrar karşına çıkıp seni uyaracağım.”
Kral bu olayı çoktan unutmuştu. “Ne istersen verebilirim.
Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz.”
Bunun üzerine dilenci, çanağını uzattı: “şu çanağı herhangi
bir şeyle doldurabilir misiniz? diye sordu. Kral vezirine çanağı
altınla doldurmasını emretti. Çanak dolup taşmakta ama anında
boşalmaktaydı. Paralar buhar olup uçmaktaydı sanki. Kralın onuru
kırıldı. Bir dilenci çanağını dolduramadığı kulaktan kulağa yayıldı.
Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtıldı çanağa. Ne var ki
çanağın dibi yoktu sanki. Ne kadar dolduysa sonuçta boş kaldı.
Kral yenik düşmüştü. Dilenciye sordu:
“Tamam, sen kazandın. Dileğini yerine getiremedim ama
ne olur bana çanağın neden yapılmış olduğunu itiraf et.”
“Çok basit” dedi dilenci. “İnsan dimağından yapılmıştır.
İnsanın arzu ve isteklerinden kralım. Doymak bilmez oluşu
bundandır.”