13 Şubat 2016

Murathan Mungan - Şairin Romanı

Bütün zamanlar birbirine benzer, birbirine benzemeyen anlardır… Hafızamız bütün yaşadıklarımız değil sadece unutamadığımız anlardır. Ortak yaşanılanı bile herkes zamanla başka türlü hatırlar. Bir gün belki siz de şu içinde yaşadığınız anı farklı hatırlayacaksınız.

Güneş herkese doğar ama herkes eriyen kardan aynı dersleri çıkarmaz.

Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.

Yazık, bazı şeyleri kaybolmadan öğrenemez ki insan.

Kimse sandığı kadar dayanıklı değildir. Herkes bir gün incitilir.

Bilmek hayatta kalmaktır. Unutmayın ne kadar çok şey bilirseniz yaşama şansınız artar. Hem sonra öğrenmeyi bir sanat, bir yaşama biçimi haline getirmeniz gerekir, bunu sırrıysa öğrenmenin aynı zamanda bir haz, bir zevk olduğunu anlamaktan geçer. Öğrenmenin hazzı olmadan insan tamamlanmaz. Bakın çevremizdeki birçok insanın yarım kalması bu yüzdendir.

Aklın kurallarına çok teslim olmamak gerek. Bizim yanılgımız tüm evreni aklımıza sığdırmaya çalışmamız bence. Aklımızla açıklayabildiklerimizin tüm evreni anlamaya yeteceğini sanıyoruz.

Ayrılık da tane tane birikir.

Sıradan şeyler hakkında yalan söyleyenler yalnızca yalancıdır, önemli şeyler hakkında yalan söyleyenler ise şair olur, bu yüzden hakikatler şairlerin en iyi konusudur.

Boşluk hep vardır. Boşluk bir tür yoğunluktur aslında. Biz içini göremediğimiz için boşluk diyoruz ona.

En büyük çaresizlik varoluştur. Niye var olduğunu anlamadan var olursun çünkü.

Geleceğimizi yapan şey, yazgımızdan, bize tanınan olanaklardan, karşımıza çıkan fırsatlardan çok, ruhumuzun şiiridir. Bizde olan bir şeydir.

Gerçek dediğin inandıklarından yapılır zamanla.

Çocukken çok büyük diye anımsadığımız bahçeleri, evleri, avluları yıllar sonra ziyafet ettiğimizde çoğu kez çocukluk imgelemimizin bizi yanıltmış olduğunu görür, gördüklerimiz karşısında hayal kırıklığına kapılırız. Hiçbir şey bizim hatırladığımız ve sandığımız kadar büyük ya da geniş değildir. Bizi yanıltan çocukluktur diye düşünürüz. Belki de büyümemiş çocukların hayatları boyunca yanılmamaları bu yüzdendir.

Her şey topraktan geliyor ve toprağa dönüyor aslında.

Akıl oyunlarını hangi çeşidi olursa olsun, kâinatın ve insanlığın birçok gizini berraklaştırırken, bir yandan da tabiatı ve yaşamı yeniden bulandıran tuzaklar kurabilir insana. Akıl, asıl kendisine oyun oynamaya başladığında tehlikeli olmaya başlar.

İnsan, yalnızca giderken değil, dönerken de kaçabilirdi.

Güven kazanılan bir şey değil, inşa edilen bir şeydir.

Hayat boştur! Herkesin her zaman dediği gibi boş! Onu dolduran anlamdır yalnızca. Bizim ona verdiğimiz çeşitli anlamlar. Bazıları hayat anlamından boşaldığında, onun gerçek yüzünü gördüğünü sanır; hayatın görülecek bir yüzü bile yoktur oysa. … O kadar boştur işte hayat, sen bir an önce onu kendi anlamlarınla doldurup güzelleştirmeye bak! Ömrünü ancak böyle hayat yapabilirsin.

İnsanın kaderi, karakteridir. Bilinci artan kişinin kaderi de artar.

Bir insan kalabalıklar arasında kendini saklamak istediğinde görünürlüğün derinlerinde kaybolarak da yapabilir. Hep orada durduğu halde hiç kimse farkına varmayabilir onun. Saklanmanın bir yolu da budur.

Bir insan yaşamı boyunca, en eski anısını arar.

İnsanların yüzüne değil, tabiatına baka baka felsefeci olunur.

Görünmez bağların sahiplerine ettiği oyunlar tükenmezdi. Yaşam bağ oyunlarından oluşuyordu. Her şeyin birbirine bağlı olduğu söylenen bağ oyunlarından. Hayat bir bağlılık yemini idi.

Bazı insanlar meşe ağacı gibidirler, eğilip bükülmezler sadece kırılırlar.

Değişmezliklerin insanda kimi zaman ümit, kimi zaman ümitsizlik uyandırdığını bilmiyor değildi. Zamanın en büyük aldatıcılığı, nelerin değişip nelerin değişmediğini insanlardan saklamaktaki hüneriydi; belki de değişenleri değişmeyenler sayesinde gözden kaçırabiliyordu.

Dilin ilk var oluş biçimi şiir aslında.

Şiirin göğünde tesadüf kuşları uçar.

Bir şairi rüzgârından tanırsınız.

Doğada sözcük yoktur derim ya hep, evet doğada sözcük yoktur ama doğada şiir vardır. İnsan doğada olmayan bir şeyin yardımıyla doğada olan bir şeyi yeniden yapar yaratır.

Bazı mevsimler bir günde gelir.

Matematik doğanın dilidir; bizimle böyle iletişim kurar. Sözcükler gibi rakamlar da doğada yoktur, ama doğanın düzeninde matematik vardır. Bize düşen rakamlar yoluyla düzenin işleyişini bulmaktır. Doğayı, evreni anlamamızı sağlayan şey, aynı yasalarla kurulmuş olan zekâmızın işleyiş biçimidir.

Suyun konduğu kabın şeklini alması gibi bazı ruhlar da içine kondukları bedenin özelliklerini alırlar. Bazı insanların çirkinliğinde aynı zamanda onları görebilmemiz bundandır.

Şairlerin ortalığa hâkim olacağı saatler herkesin uykuda olduğu saatlerdir. Gece yarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar.

Bazı mektuplar vicdan yerine geçer.

Ölülerimiz yaşayan bir parçamızdır biz yaşadıkça.

İyi şiir doğa gibidir… En çok kullanılan kelimelerle bile şaşırtmayı başarır.Şiir önce kelimelerle kurulan ilişkide başlar, kelimelerin kullanılışında değil.

Bazen şiir yazılmaz, şiir uyandırılır. Taze yağmur sonrası yapraklarda kalan su nasıl umulmadık bir şeyi uyandırırsa.