Ben
tüm hayatım boyunca uyumsuz birisi oldum... Ailemin içinde, dinimde,
ülkemde; ve bundan çok büyük bir keyif aldım çünkü toplumla uyumsuz
olmak birey olmak demektir.
Varolan kurulu düzenle uyumlu olmak, bireyliğini kaybetmek demektir. Ve bütün dünyan bundan ibaret.
Uzlaşmaya
gidip bireyliğini kaybettiğin an, her şeyi ...kaybetmiş olursun.
İntihar etmiş olursun. Yaşadığımız dünya düzenine uyum sağlamış olan
insanlar, kendilerini yok etmiş olan insanlardır.
Bunun
çok büyük bir cesaret, çok güçlü bir özgürlük duygusu gerektirdiği
kesin; aksi halde bütün dünyaya karşı tek başına direnemezsin. Ama bütün
dünyaya karşı çıkmak o kadar büyük bir keyif, neşe ve lütuftur ki,
hayatlarında hiç toplumla uyumsuzluk yaşamamış olanlar bunu anlayamaz.
İnsanlık
tarihindeki bütün büyük isimler toplumlarında birer çıban başı
olmuştur. İnsanoğlunun mutluluğuna ve dünyanın güzelliğine katkı yapmış
olan bütün insanlar, toplumlarıyla çatışma içinde olmuştur. Uyumsuz
olmak çok değerli bir niteliktir.
Hiçbir noktada taviz verme. İlk uzlaşma, senin yıkımının başlangıcıdır.
Bununla,
inatçı olman gerektiğini söylemiyorum; eğer bir şeyin doğru olduğunu
görüyorsan, ona uy. Ama bir şeyin doğru olmadığını fark ettiğin an,
bütün dünya doğru olduğunu hissediyor olsa bile, o şey artık senin için
doğru değildir. Konumunu sabitle. Bu sana dayanma gücü, azim ve belli
bir bütünlük verecektir.
Uyumsuz
olmak demek, egoist olmak demek değildir. Eğer bir egoistsen, er ya da
geç uzlaşmaya gidersin. Ne zaman daha egoist olmanı sağlayacak bir grup
insan, bir toplum ya da bir ülke bulursan, hemen o topluma uyum
sağlarsın. Gerçek uyumsuz mütevazı bir insandır, o yüzden kimse onu
içine çekemez. O özgürdür, çünkü egosundan özgürleşmiştir.
Benim
anlayışıma göre sadece zeki olan ve birey olan insanlar dışlanır.
İtaatkâr insanlar, bireyselliği olmayan insanlar, ifade özgürlüğü
olmayan insanlar, hiçbir şeye hayır diyemeyen, kendi arzusuna karşı olsa
bile evet demeye hazır olan insanlar bu dünyada saygın bir konuma
yükselirler. Onlar başkan olur, onlar başbakan olur. Onlar, sırf intihar
etmiş oldukları için her şekilde saygı görürler. Onlar artık yaşamıyor,
fosilleşmiş durumdalar. Yaşayan bir insanı nasıl belirli bir kalıp
içine sokabilirsin? Her birey özgündür. Neden bir başkasının kalıbına
sığsın ki?
Dünyadaki
bütün mutsuzluk çok basit bir şekilde açıklanabilir: Herkes,
doğalarının olmalarını istediği şeyin ne olduğu araştırılmadan,
başkaları tarafından kesilip, kalıplanarak bir düzene uyduruluyor.
Varoluşa bir fırsat bile vermiyorlar. Çocuk doğduğu andan itibaren onu
bozmaya başlıyorlar. Tabii, tamamen iyi niyetli olarak. Hiçbir ebeveyn
bunu bilinçli olarak yapmıyor ama onlar da aynı şekilde
şartlandırılmışlar. O da aynı şeyi çocuğuna uyguluyor; başka bir yol
bilmiyor ki.
İtaat
etmeyen çocuk sürekli ayıplanıyor. İtaatkâr çocuk ise sürekli övülüyor.
Peki ama sen hiç itaatkâr bir çocuğun herhangi bir yaratıcı alanda
dünyaca ünlü olduğunu gördün mü? Sen hiç edebiyat, barış ya da bilim
Nobel ödülü almış itaatkâr bir çocuk duydun mu? İtaatkâr çocuk sıradan
kalabalığın bir parçası olur.
Ben
her yerde sürekli bir uyumsuz olarak yaşadım ve her anını, her
damlasını keyifle yaşadım. Sadece kendin olmak o kadar güzel bir
yolculuk ki.