17 Eylül 2015

Nihat Behram - Dörtlükler

İnsanlık Öğütü
İnsanlık yürekçe zengin
Hilafla, tavafla değil
Sevenler gönülce engin
Kubbeyle, hutbeyle değil

İnsan ol sevgiyle dolaş
Kafire küfürle değil
Cennete dünya ulaş
Ahrete seyirle değil

Bilimin peşinde yürü
Yobazın, dinbazın değil
Yoksulun düşünde büyü
Hırsızlık işinde değil

Hayata katkınla anıl
Malınla, mülkünle değil
Mazlumun bağrında sağıl
Zalimin koynunda değil


Dörtlükler

Acılar karşısında umudun kırılmasın
Zulümden ürküp saklanma sakın
Dursun istiyorsan kan ısır yaralarını
Unutma kuvvetli olmalısın

İnsansan eğer görevlerin var
İlk görevin dünyaya ışıltılar bulmaktır
Zincire vuruluysan kır zincirlerini
Özgür yaşanmayan hayat bulanıklaşır

Dalayan acılarsa, katliamlarsa halkı
Eriyorsa binlerce insan karanlık hücrelerde
Ağlamaktan yanıyorsa gözleri anaların
Yolu yok kurtuluşun isyanı seçmedikçe

Bunca kan verir elbet bir gün tomurcuğunu
Ey derin doğu, sislere bürülü yurdum, yaslı memleket
Sıyrılır karanlığından açılır alnın
Kavuşur güneşine durulur hasret
 
Zorbalar, cinayet orduları, caniler onlar
İçleri yarasa ve örümcek dolu
Toplanmış arsızca kemiriyorlar
Baygın uykusunda Anadolu’yu

Ellerinde vahşetin binbir aleti
Ellerinde kırbaç, zincir, urgan
Gün gelecek kan içinde boğulacaklar
Çünkü halkın yaraları daha doğurgan

İlk bulutu ilk kuşu senin ufkunda tanıdıysam
Bağrında kırlarının geçtiyse çocukluğum
Dostluğu, özlemi, aşkı senin dilinde yoğurduysam
Acıların da acılarımdır sevgili yurdum

Üflemekle güneş soğutulur mu
İte ite dağlar yürütülür mü
Taşımakla deniz kurutulmazsa
Kırılmakla halklar çürütülür mü

Yolunarak çiçek büyütülür mü
Ölüm ile hayat avutulur mu
Isınmadan demir çelik olmazsa
Halkı katledenler unutulur mu

Dünyanın neresinde mazlumlar ayaklansa
Yankılanır sesleri dağa taşa oyulur
Tutuşur senin de acıların yaralı Anadolu’m
Gün olur haykırışın uzaklardan duyulur

değiştir, bu senin elinde kaderini değiştir
alnının karasını umudun ışığıyla sil
unutma hayatı dövüşerek yatıştırman gerekir
uğrunda dövüşülmeyen umut da çare değil

herkes kendinin uzağından
seviyor kendini seyretmesini
yeter ki övgü olsun durmadan
fakat kuyruğuna basılan yılan gibi zehirli

buz üstünde, el elinde, dar günümdeyim
kurşun döksem çiğdem çiğdem gözyaşlı
uyusam uykumun farkındayım
dolaşsam şehir benden telaşlı


akşam olmuş, yağmur dinmiş, usul usul akşam olmuş
bir sızıdır oğul oğul yüreğimde yuvalanan bir sızıdır
uzak düşmüş yar kucağı diyar diyar uzak düşmüş
su hızıdır ömür ayıp yolum yolum akıp giden su hızıdır


yılların aylarınca uyusam seni
dünyanın dağlarınca yürüsem seni
dürüm dürüm gonca gonca tomurcuklanmış
güllerin dallarınca solusam seni


bir kuş çiz yavrum yüzüme gözyaşınla
bir kuş tel tel kirpiklerin kanat olsun
bir kuş çırpınan kalbi dudağımda
bir kuş yavrum sıcaklığın beni bulsun


seni nice acılardan soluyup aldım
istedim ki büyüsün ellerin ellerimde
istedim ki bebeğim
gözlerin gözlerimde umutlar gibi taze kalsın


yeryüzü düşmanca saldırdı bana
yine de kirlenmiş kar gibi günlerimin üstünde düş izleri var
yine de hasretim yaralı dudağımda
anlaşılmaz derecede anlaşılsın diye uğuldar


kekik kokusu duydum, kekik kokusu koynunda huysuz gecenin
uyandım birdenbire
haydi dedim, yüreğim gidelim bu şehirden
bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden


yorgunum, çünkü yorgunluğumun
yaşamak gibi bir anlamı var
yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun
tadına düşmanlarım ulaşamazlar


düşmanın elindeki hançere adımı kazmışlar
sordum; dediler ki, yalın yürek dalaşıp şarkılar aranmışım
sordular; dedim ki, düşmanlarım halkın da düşmanlarıdır
bense uslanmaz aşkların yangınıyım o kadar


beni dövüşlere kırbaçladı hayatım
yüreğimi koşaradım taşımaya alıştım
yüreğim ki ne o bensiz çiçektir
ne de ben yüreğimsiz arıyım


özlemleri gibi anamın
mahzun mazlum kusursuz
yolumu dallardan gözlüyor babam
kana kana korkusuz


bahar gelmiş – balam benim – bahar gelmiş dayanmış
dalda yaprak – bebeceğim – suda köpük uyanmış
kuzulara özenmiş – kızım benim – körpe diller dillenmiş
aşığında yanmış – yavrucuğum – onun için beyazmış