Mine Söğüt’ün ikinci romanı Kırmızı Zaman, 1900’lerin başlarından 2002
yılına uzanan bir hikâyeyi anlatıyor. Başlıca kahramanları olan ve
birbirini tanımayan Zaman Dayı’nın, Halat Niyazi’nin, Botan’ın ve küçük
Hüsran’ın hikâyeleri birbirine karışıp sonunda kimsesizler mezarlığında
birleşiyor. Ölüm, kayboluş, arayış, tanrı ve sır ve baba kavramları
ağırlıkla işlenmiş ve romanın dokusuna sinmiş. Hüsran dışında bütün
kahramanların hayatlarında önemli ve açığa çıkmayan sırlar var.
Zaman: Olayların birbirini izlediği sonsuz bir ortam olarak düşünülen
soyut, temel kavram. Şimdinin geçmiş olmasını sağlayan ve çoğunlukla
dünyayı, varlıkları etkileyen bir güç olarak düşünülen kesintisiz
hareket. Ölçülebilir bir nicelik olarak düşünülen süre. Bu sürenin belli
bir olayın, bir eylemin gerçekleştiği sınırlı bölümü. Önceden saptanmış
ya da uygun olan an. İçinde yaşanılan dönem. Dünyada yayımlanan saat
işaretlerini düzenleyen kabul edilmiş uluslararası kurallara göre saat
işaretleriyle yayınlanan zaman ölçeğine eşgüdümlü evrensel zaman denir.
Gökmekaniğiyle, özellikle de ayın hareketlerinin incelenmesiyle elde
edilen sonuçlardan çıkarılan zaman ölçeği gökgünlüğü zamanıdır. Hileyle
satılan maldan zarar gören müşterinin zararını satıcının karşılayacağına
kefil olmasına zaman-ı gurur denir. Sahibinin izni olmadan kullanılan
malın kullanma bedelinin ödenmesi ise zaman-ı menfaattir. Bir makine
üzerinde bir parçayı işlerken aynı parçayı ya da bir başka parçayı bir
başka işleme hazırlama zamanına gizli zaman denir. Bir kumanda
zincirinin ya da bir ayarlama döngüsünün bir öğesi için, bir giriş
işaretinin uygulanmasıyla buna denk düşen çıkış işaretinin başlangıcı
arasında geçen zamana ölü zaman denir. Ölü zamanlar döngülü sistemlerin
kararsızlık nedenlerinden birini oluşturur. Kant’ta zaman bütün sezgiler
için temel işlevi gören zorunlu bir tasarımdır. Hegel’de zaman fiilen
var olan kavramın kendisidir. Bu bakımdan zaman her türlü hakikatin
evetlenme yeridir. Zaman belki de tanrının ta kendisidir.
- - - - - -
Küçükken anneannem bana, sonsuz zaman algısından bahseden bir masal
anlatmıştı:
Çocuklar zamanı algılayamadıkları yaşlarda, tüm evrene hakim olan o
tanrısal sonsuzluğu hissedebilirlermiş. Bu onları huzurlu ve korkusuz
yaparmış. Zamanı algılayamadıkları için zamanın geçişini de fark etmez
ve kendilerini ölümsüz bilirlermiş.
"Sen," demişti, "şimdi o sınırsız zaman algısının büyüsündesin; zamanın
geçip gittiğini fark ettiğin an büyüyeceksin... " Anneannemin bana
korkunç bir masal anlattığını çok sonra fark ettim. Bana korkunç bir
ölüm masalı anlattığını... bir gün zamanı algılamak ölümü de algılamak
olacaktı.
Doğduğumuz andan itibaren yarıştığımız, savaştığımız ve sonunda mutlaka
yenildiğimiz zaman! Bizden önce de, bizden sonra da var olan, biz varken
varlığıyla bizi kavuran, içinde şuursuzca can çekiştiğimiz kadim
kavram...
Anneannemin anlattığı masalda zamanı algılamanın en belirgin işareti
onun hızla geçtiğini hissetmekti. Zamanın hızla geçtiğini hissettiğim
günlerde, içinde zaman, masal ve ölüm olan bir roman yazdım.
Öncesi ve sonrası olmayan hayatların, ancak bir çocuğun sonsuz zaman
algısı içinde yaşanabilecek bir hızla yaşandığı ve kahramanlarının
sadece ve sadece ölmem ek için aradığını bulamadığı, bir yere varamadığı
bir hikaye...
Kahramanları huzurlu ve korkusuz bir masal...