14 Haziran 2024

John Gardner'ın Stanford Üniversitesi Mezuniyet Töreni Konuşması

Ergenlik çağında, başkalarının bariz ilgisi sebebiyle içe kapanık bir hal gelmiştiniz. Şimdi ise, artık, pek çok insanın sizinle ciddi ciddi ilgilenmediğini, herkesin daha ziyade kendisini düşündüğünü bilecek kadar büyüdünüz.
Şu ana kadar, pek çok konuda yargıçlarınız sizden büyüklerdi. Şimdi, akranlarınız tarafından yargılanmaya hazır olmalısınız – eğer akranlarınız olduğunu düşünüyorsanız tabi..
16 yaşında, şüphe edecek kadar büyümüştünüz. Şimdi ise, tekrar inanıp, şüphe ve inancı etkili bir dengeye getirecek kadar büyüdünüz.
İlk gençlik yıllarınızda, ebeveynlerinizin sizi cezalandırmayı bırakacakları kadar byümüştünüz. Şimdi ise, siz ebeveynlerinizi cezalandırmayı bırakacak kadar büyüdünüz.
Zamanında, “Kendini Yenileme” isimli, toplumların, organizasyonların ve bireylerin çöküşünü ve yenilenmesini ele alan bir kitap yazdım. Uygarlıkların neden öldüğü ve bazen nasıl kendilerini yeniledikleri sorusunu, neden bazıları yaşamları boyunca hayat dolu kalırken bazı adam ve kadınların kuvvetten düşüp zayıfladıkları muammasını araştırdım. Ve bugün beni düşündüren ikinci söylediğim şey.
İlerleyen yıllarda, bazı yaşıtlarınızın, hatta önemli pozisyonlarda ve şanslı şartlar içerisinde olanların da, olması gerekenden daha erken pillerinin bittiğini fark edeceksiniz.
Bunun sebeplerini değerlendirirken, merhametli ve şefkatli olmalı. Belki hayat onlara çözebileceklerinden daha zor sorunlar sunmuştur. Bu olabilir. Belki, bir şeyler, kendilerine güvenleri ya da z saygıları üzerinden derin bir yara açmıştır. Belki, yetişkinlikte yerleşen kızgınlıklar ve kin onları aşağı çekmiştir.
Başarı anlamında tepeye ulaşamamış insanlardan bahsetmiyorum. Hepimiz zirveye ulaşamayız, hayatın manası da bu değildir zaten. Ben, öğrenmeyi, büyümeyi, gelişmeyi, denemeyi bırakmış kişilerden bahsediyorum. Ve bunu hiç hor görmüyorum. Bazen, sadece devam etmeye devam etmek bile bir cesaret eylemidir. Ama, olanaklarının ve olasılıklarının çok altında işlev gören kadın ve erkekler ile ilgili endişe duyarım. Bu olamaz.
Yetişkin hayatlarınıza yerleştikçe, kayıtsızlık, sıkkınlık, artan müsamahasızlık, kendi rahat alışkanlıklarınıza ve fikirlerinize hapsolmak gibi tehlikeleri silip atamazsınız. Ünlü bir Fransız yazar şunu demiştir, “Saatleri, hayatlarının belirli bir noktasında duran insanlar vardır.”
Kuvvetten düşme tehlikesinin farkındaysanız, telafi edici bazı önlemlere başvurabilirsiniz. Herhangi bir yaşta yapabilirsiniz bunu. Keyfinizi ve şevkinizi ölene kadar koruyabilirsiniz. Bununla alakalı çok basit bir özdeyiş söylemem gerekirse, “ilgili olun.” Herkes ilginç olmak ister, ama hayat veren ilgili olmaktır. Merakınızı koruyun. Yeni şeyler keşfedin. Önemseyin. Risk alın. Birşeylere uzanın.
Hayatınız boyunca öğrenin. Başarızlıklarınızdan öğrenin. Başarılarınızdan öğrenin. Biliyorum ki bazılarınız olacaklardan biraz korkuyor – hatta birazdan da fazla. Hayatın nasıl darmadağın olabileceğine dair pek çok – hatta belki gereğinden de fazla – şey biliyorsunuz. Parlak hayaller sizin sorununuz değil. Ama biri demiştir ki, “Hayat bir hata yapma ve hataları düzeltme sürecidir.” Kendinizi ardı ardına sorunlar içerisinde bulduğunuzda, sorun, “bana ne öğretmeye çalışıyor?” Bazen bu kafa karıştırıcıdır ama Irene Peter’in bugün belirttiği gibi, kafanız karışmamışsa, besbelli düşünmüyorsunuzdur.
İşlerimizden öğreniriz, arkadaşlarımızdan ve ailelerimizden de. Hayatın taahhütlerini kabul ederek öğreniriz, hayatın bize sunduğu rolleri oynayarak (ki bunlar illa ki bizim seçmek isteyeceklerimiz değildir) öğreniriz. Risk alarak öğreniriz, acı çekerek, eğlenerek, severek öğreniriz, hayatın aşağılamalarına ağırbaşlılıkla katlanarak öğreniriz.
Olgunluğun dersleri, bilgi ve yetenek edinmek kadar basit şeyler değildir. Kendi kendine zarar veren davranışlara girmemeyi öğrenirsiniz, endişeyle enerjinizi tüketmemeyi öğrenirsiniz. Eğer varsa, ki vardır, gerginliklerinizi yönetmeyi öğrenirsiniz. Öğrenirsiniz ki, kendine acımak ve küskünlük en zehirli maddelerdir. Dünyanın yeteneği sevdiği ama karaktere para ödediği sonucuna ulaşırsınız.
Ne kadar memnun etmeye çalışırsanız çalışın, bu dünyada bazı insanların sizi sevmeyeceğini keşfedersiniz, ki bu, ilk başta sorun yaratan ama sonra oldukça rahatlatıcı hale gelen bir derstir.
Hayatı an ve an yaşamayı öğrenirsiniz. Hayatın dırdırcı baskılarının yaşamın asla geri gelmeyecek anlarını bastırmasına izin vermezsiniz.
Bunlar hayatın başlarında öğrenmek için zor derslerdir. Kural şudur: anlamadan önce yol almanız, çamurluklarınızda göçükler oluşması gerekmektedir. Norman Douglas’ın söylediği gibi, “Başkalarından öğrenemeyeceğiniz bazı şeyler vardır, ateşin içinden geçmelisiniz.”
Değiştiremeyeceğiniz şeylere sabırla tahammül edersiniz. Kendinizle uzlaşırsınız. Everest Dağı’na tırmanan Jim Whitaker’ın söylediği gibi: “Asla dağı fethetmezsiniz. Ancak kendinizi fethedersiniz.” Karşılıklı bağımlılık sanatının uzmanı olurusunuz: sevdiğiniz kişilerin ihtiyaçlarını karşılayarak ve kendinize onlara ihtiyaç duymaya izin vererek. Doğal, yapmacık olmayan, yılların bozamadığı biri bile olabilirsiniz – ama bu niteliğe sahip olmak çoğunlukla yıllar alır. Karmaşık suniliğin ardındaki basitliğe ulaşabilirsiniz.
Sanıyorum ki, gerçekle yüzleşme kapasitesine sahip her adam ve her kadın, insanların hayatlarında anlam istediğini algılar. Robert Luis Stevenson bir keresinde şöyle demiştir: “Genç ya da yaşlı, hepimiz son yolculuğumuzdayız”. Onun bir anlam ifade etmesini istiyoruz.
Tarihin durağan dönemlerinde, anlam, birbirine bağlı topluluklar ve geleneksel olarak çizilmiş kültürel çerçeveler içerisinde mevcuttu. Bir topluma doğarak, kocaman bir anlam deposunun mirasçısı olunuyordu. Bugün böyle bir mirasa güvenemezsiniz. İnsanlar, etrafta kimlik arayışı içerisinde dolaşıyorlar ama bu artık bedavadan size sunulan bir şey değil – bu acımasız, geçici, çoğulcu toplum içerisinde değil. Kimliğiniz kendinizi neye adadığınızdır. Eğer hiçbir şeye adanmış değilseniz, hiçbir şeye taahhüt etmiyorsanız, tamamlanmamış bir kişisiniz. Özgürlük ve yükümlülük, hürriyet ve vazife, işte anlaşma. Bugün çok popüler olan görüş şu, önemli olan gerçekten kim olduğunu bulmaktır, “gerçen sen”i özgürleştirmektir. Ama kendini bilmek yeterli değildir. Hayatınıza taahhütlerinizle anlam yüklersiniz – bu taahhüt dininize olabilir, etik anlayışınıza olabilir, sevdiklerinize, işinize, toplumunuza olabilir.
Gandhi şöyle demiştir “ Neredeyse yaptığınız her şey muhtemelen ufacık, ehemmiyetsizdir ama yine de onu yapmanız çok önemli olabilir.” Bence, söylediği şu, çabalarınızın sonucunu bilemezsiniz, ama bir şey sunmak zorundasınız.
Amaç modern köksüzlük, boşluk ve inançsızlık kaderinden muzdarip olmamanız, yaşın getirdiği keyifsizliklere, benliğin zorba, hapsedici hükmüne boyun eğmemenizdir.
İnsanların kendileri dışındaki değerlere yaptıkları taahütler pek çok şekilde ortaya çıkar – ailelerinde, topluluklarında, herhangi bir insana ve herkese nasıl davrandıklarında, kendileri için koydukları hedefler ve standartlarda. Sadece oldukları kişi olarak dünyayı daha iyi bir yer haline getiren kadınlar ve erkekler vardır. Nezaket, cesaret, sadakat ya da bütünlük sahibidirler. Bir kamyonetin tekerinin arkasındalar mı, bir iş mi yönetiyorlar ya da bir aile mi yetiştiriyorlar, bunlar gerçekten önemsiz ayrıntılardır. Doğruyu, onu yaşayarak öğretirler.
Etik değerlerin daha az gözlenmesinin nedenlerinden biri, bu değerlerin köklendiği toprağın – aile ve toplumun – modern yaşamın toz toprak fırtınasıyla uçup gitmiş olmasıdır. Aileler dağılıyor, insanlar bağlarını kaybediyorlar. Gitgide daha fazla insan bir aidiyet hissi ya da hiçbirşeye bağlılık olmadan yaşamda sürükleniyor. Toplumu tekrardan inşa etmek önümüzdeki zorlayıcı görevlerden biri.
Modern dünyada, toplulukların her boyutu, içlerinde, çeşitlilik gösteren alt toplumlar barındırırlar. Dolayısıya asıl sorun, çeşitliliği kapsayan bir bütünlüğe ulaşmaktır.
Amaç, çeşitliliği bastırarak bütünlüğe ulaşmak ya da çeşitliliği tahta çıkarıp bütünlüğü imkansızlaştırmak değil, ikisini de muhafaza etmektir. Çeşitliliğin her öğesine saygı dyulmalıdır ama her öğe de kendisine samimi bir şekilde bütüne ne katkı sağlayabileceğini sormalıdır. “Çeşitliliği kapsayan bütünlüğün” jenerasyonumuzun en yüce görevlerden biri olduğunu söylemek gerçek dışı olmayacaktır diye düşünüyorum.
Bugün toplumlarımızın bize ihtiyacı var; sadakatimize, anlayışımıza ve desteğimize ihtiyacları var.
Güçlü, hayat boyu süren motivasyonun düşmanlarından biri, oldukça çocukça bir anlayış olan, çabalarımızın bizi yönelttiği, somut tanımlanabilir bir hedefimizin olduğudur. Bizde, varmış, ulaşmış olduğumuz hissini yaratacak bir noktanın olduğuna inanmak istiyoruz. Yeterince puan topladığımızda kendimizi başarılı adledebileceğeimiz bir notlandırma sistemi istiyoruz.
Dolayısıyla, hedef olduğunu düşündüğünüz şeye ulaşmak için sürünüyor, ter döküyor ve trmanıyorsunuz. Ve sonra oraya vardığınızda, ayağa kalkıyor, etrafınıza bakıyor ve muhtemelen biraz boş hissediyorsunuz. Hatta belki biraz boştan da fazlası.
Yanlış dağa mı tırmandım diye merak ediyorsunuz.
Ama aslında metafor tamamen yanlış. Hayat bir zirvesi olan bir dağ değildir. Ya da, bazılarının düşündüğü gibi, cevabı olan bir bilmece değildir. Ya da final skoru olan bir oyun değildir.
Hayat devam eden bir açılımdır, ve, eğer istersek, bitmeyen bir kendini keşfetme sürecidir, kendi olanaklarımız ve kendimizi içerisinde bulduğumuz durumlar arasındaki bitmek bilmez ve öngörülemez bir diyalogdur. Olanaklardan kastım sadece zihinsel yetenekler değil kişinin öğrenme, hissetme, merak etme, anlama, sevme ve bir şeyleri hevesle isteme konusundaki yetenekleridir.
Belki 35, 45 ya da 55 yaşınızda bu olanakların hepsini keşfetmiş olabileceğeinizi düşünüyorsunuz. Kendinizi kandrmayın. Gerçekte, tamamıyla oluşturabileceğiniz yetenekler, sizin ve hayatın meydan okumalarının birbiri üzerindeki etkilerinin sonucu olarak ortaya çıkar ve meydan okumalar gelmeye hep devam eder. Ve meydan okumalar hep değişirler.
Yeni yeni algılamaya başladığımız bir şey var; her türlü avantaj ve fırsata sahip olanların bile nasıl kendi büyümelerine tavan koydukları, kendi olanaklarını nasıl azımsadıkları ya da nasıl büyümenin getirdiği risklerden kaçındıkları. Umarım, büyümeye devam edersiniz ve başkalarının da büyümelerine sebep olursunuz.

gardnercenter.stanford.edu/news/john-w-gardners-address-stanfords-100th-commencement-ceremony