09 Şubat 2024

Zamanın Ağızları

“Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.” Julio Cortazar’ın bir arkadaşından aktardığı bu söz bir hakikati yansıtır. Latin Amerika’nın en önemli yazarlarından Eduardo Galeano da galibiyetini nakavtla ilan eden kısacık yüzlerce öyküyü bir araya getiriyor Zamanın Ağızları’nda. Zamanın ve mekânın sınırlarına meydan okuyan bu çarpıcı metinlerin bazısı Galeano’nun bizzat tanıklığından, bazısı da kulağına çalınan anlatılardan oluşuyor. Okurun payına da bu biricik deneyimin bir parçası olmak düşüyor.  
Kitap Hakkında

Kronikle şiiri, masalla manifestoyu birleştiren bu kısa ve son derece çarpıcı öyküler, muktedirlerin sıklıkla ve uzun süre susturduklarının sesini çoğaltmak için bir araya geliyor.

Eğer kulak verirseniz evrensel kakofoninin içinde birbirine cevap veren yankıları sezebilirsiniz: ilk ve son soluk, yaprakların hışırtısı, aşk sözcükleri, öfke haykırışları, örümceklerin serenatları, zorla sökülüp alınan itiraflar, fısıldanan sırlar ve çocukların ağzından çıkan hakikatler. Zamanın Ağızları etten kemikten ve sesinden yoksun bırakılmış bir dünyanın sessizliklerini parçalıyor...

Muhammed Eşref okula gitmiyor.

O, güneşin doğuşundan ay görününceye kadar çalışıyor;

Pakistan’ın Umar Kot köyünden dünya stadyumlarına doğru yuvarlanan futbol toplarını kesiyor, kırpıyor, deliyor, biçip dikiyor. Muhammed on bir yaşında, beş yıldır bu işi yapıyor. Eğer okumayı bilseydi, İngilizce okuyabilseydi, elinden çıkan her işe kendisinin yapıştırdığı şu uyarıyı okuyabilecekti:

“Bu top çocuklar tarafından üretilmemiştir.”
 
* * *

Hareketsiz görünüyorlar ama nefes alıyorlar ve ışık arayarak yürüyorlar. Ve konuşuyorlar. Bir ağacın bir darbe ya da yara aldığında kendini zehir terleyerek savunduğu ve yakındaki ağaçlara bir tehlike işareti yolladığı, pek bilinmez, ama bu kanıtlandı. Ağaç̧ dilindeki kelimeler havada yolculuk ediyor ve tehlike. diyorlar; dikkat, diyorlar. İşte o zaman yakındaki ağaçlar da zehir salgılıyor. Belki de yeryüzündeki ilk ağaç̧ ayağa kalktığından ve geleneğin söylediğine göre, çoğalıp bir kıvılcımın daldan dala bütün dünyayı dolaşabileceği kadar sık ormanlara dönüştüklerinden beri böyleydi. Şimdi çölle çöl arasında hayatta kalan ağaçlar kadim zamanlardan kalma bu iyi komşuluk geleneğini yaşatıyorlar.  Çev. Bülent Kale