ölüler
dirilirdi çıkamazdım ki otelden ben otelden hiç cıkamazdım ki her şeyi
bilen bir adam gibi gelip geçerdi kış ve hayaletler halinde yaz sürüleri
gündüz ve gece gece desem gece, gündüz desem gündüz ve desem ki sonuncu
günü dünyanın insan eliyle yaratılmasının sonuncu günü (Cansever)
biz kırıldık
daha da kırılırız doğudan batıya bütün dünyaya ama kardeşin kardeşe
vurduğu hancer iki ciğer arasında bağlantı kurar büyür, bir gün,
zenginleşir orada
çünkü Ali'yi dirilten iksirde saklı Hasan'a sunulmuş ağuda granitin de
olur bır okyanus diriliği nehirler daha uysal akar bir çiçek nasıl
uçuyorsa
öyle sever, çalışır insan kıraçlar çarptıkca dağlara gül göçürür
şafağından doğanın altın şafağından insanın altın şafağından tarihin
altın şafağından biz kırıldık daha da kırılırız (Cemal Süreya)
sizleri
tanıyordum sabahları geçerek önümden giderdiniz işlerinize siz
kendini amber ağacı sanan karalahana suratlı manav yüreğini örümceklere
diktiren terzi çırağı
siz çocuklara çarpıp kaçma eğilimli belediye şoförü maçlarda
peygamberlere küfreden zabıta memuru evet siz siz öğrencilerine
Atatürk heykelini tokatlatan öğrenci yurdu müdürü
yani siz beyefendi siz çanakçılar, kışkırtıcılar, kibritçiler melek
boğazlayıcılar sahte itfa'ye aslanları siz
cinayet sonrası
toz olan pır pır sultan imamlar bayat yeşil biberler kanat düşmanları
sizleri tanıyordum kutu kutu odalarım kol kanat gerdi askerlik
anılarınıza
banka cüzdanlarınıza astım ilaçlarınıza kiminiz evden kovuldunuz bende
yattınız sabaha kadar zik zak korudum sizi göktaşlarından ve ay
çarpmalarından çocukluk arkadaşınızdı otel kayıt memuru önce onu
yaktınız türküleri yaktınız şiirleri yaktınız doğru sözü yaktınız
akşamları
geçerek önümden gidersiniz evlerinize yıkıntıma sinsi sinsi gülersiniz
kapıda sizi karşılayan çocuklarınız onlar da öğrenir bir gün içindeki
insanlarla yaktığınız
bir otelin sonsuza dek kül tüküreceğini yüzünüze. (Akgün Akova)
'Oteller
kenti'ni otellerin yağmalandığı bir memlekete dönüştürenlerle hayatını
bir otelde kalınanın mahcubiyetine sığdıranlar arasında kalacaksın
incecik bir gevşeyişle Ben ölümüme iki dakika kala Allah'a inanmayacağım
Böyle bir lüksüm yok, böyle bir kimlikle gelmedim yeryüzüne Seninle
aynı gezegeni paylaşmak evrenin en güzel şeyi, amma Onlarla paylaştığım
oksijenden nefret ediyorum
Ateşi, ah o
otel ateşini körükleyen pis kokulu her nefeslerinde Sonra ben geldim sen
hep bir şeydin, bunları dedim tek tek Kelime kelime
Ağlıyordun, gözyaşların yere düşmeden önce Ben düştüm yere Oraya Hayatın
kefenini diken sahte şairlerin Parmaklarımla kazdığım Mezarına:
Şerefine (Küçük İskender)
Asım Abi hep
gülümserdi Buğusu üzerinde sıcacık bir ekmek gibi Buruk bir çay gibi
Merhaba Asım Abi. Alevdi Kapımızın önündeydi Bilenmiş bıçağıyla
boğazımıza eğilmekteydi YAKINDIN YANMAYA Ben bu şiiri daha önce de
yazmadım mı? Kibritin küllenen sesine tapıyorlardı Yazmıştım Hiçbir kuş
kan/adını silememişti daha Yazmıştım ama hamamböcekleri takunyalarını
giymiş gülümsüyorlardı bana Ebabiller hangi taşı atacaklardı başıma?
Kaç örümcek yılıdır bir ağ masalı mağarasından çıkmış dolanıveriyordu
ayaklarıma Madımak da küstü bana
Yaralı bir
şiirin adıyla başlıyorum yazmaya Kahreden ve yaratan O'dur. O'nun
lanetlenmiş dilinden başlayın yaşamaya da... Ben bu şiiri ne yapsam
bitiremem Behçet Abi Seni bir başka şehirde öldürmediler mi? ( Nuh Ömer
Çetinay)
Eylemleri sözdü, Silahları sazdı, Ozan olmaktı kiminin de Ozanlar ilinde günahı.
Suçları Pir Sultan'ı anmak, Cezaları yanmaktı, Toplu mezar oldu onlara Alev alev Madımak.
Orman gibi yanan Otuz yedi can, Can verirken o gün Pir Sultan uğruna.
Büzülüverdi devlet, Devlet beşiği Sivas'da Uykunun kovuğuna, Korkudan..
Uyanır elbette bir sabah Ashab-ı Kehf uykudan, Ölür ölür dirilir yine Yüreklerde Pir Sultan.. (Bülent Ecevit)
yandılar kor bir ateşin içinde savruldular gökyüzüne kül misali kara bulutlarla veda edip âleme
semahlarla koştular ceylan misali vardılar hep “uçmağ”ın bahçelerine saz çalıp söyleştiler bülbül misali…
Nurten Bengi Aksoy