10 Mart 2022

Gece Mavisi - Salah Birsel

Gece Mavisi
Salah Birsel, denememizin 'alaybeyi'... Hangi konuya el atsa, insanin ve hayatin binbir yüzünü gösterirken, sözcüklerin kravatlarını bir bir çözerek yepyeni tatlarla buluşturur okuru... Bugün deneme turu edebiyat okurunca benimseniyor ve seviliyorsa, bunda en büyük pay Birsel`in kuskusuz... 
 
 
 BÜYÜK DÖNEMEÇ
 
 Fransız  toplumcu  düşünürlerden  Roger  Garaudy  geçen  son­baharda  yazdığı  Sosyalizmin  Büyük  Dönemeci adlı  kitabıyla  Fran­sa’yı oldukça karıştırdı.  Yazar,  1968 yılında yayımladığı Bir Fransız Sosyalizm  Örneği İçin (Pour un modèle du socialisme) adlı kitabıy­la da bu konunun alanına ayak basıyor ve ne  Rusya,  ne Çin,  ne de Çekoslovakya’nın Fransa’nın geleceğini kurmakta yararlı olamaya­cağını  söylüyordu.  Garaudy  bu  görüşlere  varmak  için  1968  Mayıs’ında Fransız öğrenci ve işçilerinin Fransız hükümetine kafa tut­masından ve Çekoslovakya’daki olaylardan kimi dersler çıkarmıştı.

Amerika’da  saldırgan  bir ordunun  hizmetine  girmeyi  isteme­mek  eğiliminin  gençler  arasında  pek  yaygın  bir  hale  gelmesi  de Garaudy’yi  çok  düşündürtmüştü.  Öte  yandan  Japon  gençliğinin  Enterprise adındaki Amerikan  uçak gemisine  karşı  yapmış  olduğu  gösterilerle Batı Almanya Üniversiteleri öğrencilerinin her şeyi yı­kıp  yeniden  kurmak  eylemleri  Garaudy’ye  ışık  tutmuştu.  Fransız yazarı  paraya  tapan  toplumun  "Üretim  için  üretim",  "Yaratmak için yaratmak"  formüllerinin  artık XX.  yüzyıl ya da yakınlaşmakta  olan XXI. yüzyıl insanının dertlerine yeterli olmadığını görüyordu. Çağımız insanları bu temellere dayanan bir sanat ve ahlakın karşısındaydılar.  Bir  kız  üniversite  öğrencisi,  Garaudy’ye  yazdığı  mek­tupta şunları demişti:

"Ben  kuşkululuğun  ne  olduğunu  anlamış  bir  kuşaktanım.  Bu kuşak, büyüklerinin başlarında geçenlerden sonra kesin bir gerçeği kabul edemez artık. Güvenimiz gene de çok.  Ama büyüklerimizin  bizim için acı çekmiş olmasını, yaşamlarını bu yolda yitirmiş bulun­masını düşünmek ezici bir sorumluluk. Bu sorumluluk bize ağır bir yük oluyor.  Başlarımız üzerine  tutulan  bahsi boşa  çıkarmaya hak­kımız yok bizim. Belki gençlerin sabırsızlığını körükleyen nedenler arasında bu çok önemli sorumluluk da vardır."

Garaudy Sosyalizmin  Biiyük  Dönemeci adlı  kitabına  "Artık susmanın  olanağı  yok."  sözüyle  başlıyor.  Çünkü  yırtıcı  bir  "elden geçirme" gereklidir  artık.  Sosyalistler,  sosyalist olmayanlar,  sosya­list düşmanları  için de gereklidir bu.  Garaudy soruyor:  "Kapitalist ülkelerin en gelişmişlerinde bile, bu şaşırtıcı değişmeyi insan ilişki­leriyle  bağdaştırmak  için  ne  yapıldı?  Aynı  sorunla  karşı  karşıya olan sosyalist ülkelerde de ne yapılabilmiştir?"

Oysa  insanlık  tarihi  öyle  bir  aşamaya  gelmiştir  ki,  insan  mut­luluğu için bir şeyler yapma gereği çıkmaktadır ortaya. Garaudy’ye göre bu  aşama üç sonsuzun dize getirilmesiyle gerçekleşmiştir.  Bu  üç sonsuzdan biri,  atom  gücüne söz geçirebilir duruma gelmemizdir.  Bu  durum  "maddenin  kontrol  altında  ayrışması  çağını  açıyor ve elimize insanların zenginliğiyle olağanüstü gücüne sınır tanımayacak türlü imkânlar veriyor."

Dize  getirilen  ikinci  sonsuz,  ilk  uzay  yolculuklarıyla  sağlan­mıştır.  Bu  yolculuklar  insanların  değişimine  "ve  belki  de  kozmosa göçmesine sınır tanımayacak bir ufuk açıyor ve gezegenlerin insanlara koyduğu sınırlar aşılıyor."

Üçüncü sonsuz ise otomatik kontrol ve elektronik beyin alanı­dır.  Elektronik beyinler "birkaç yıldır insan  hesaplarının yerini  öy­lesine alıyor ki, insan beyni yaratıcı görevinde özgür kalıp gelişebi­liyor.  Beynin  gerçek  gücü,  artık  önünde  açık  duran  perspektifler karşısında baş döndürücü  bir  düş  gücünü  aşıyor.  Her  şeyin  müm­kün olabileceği sanılıp gerçek hayatla, gerçekleşebilecek hayat arasında acı bir fark olduğu duygusu hemen kendini duyuruyor."

Garaudy bu aşamanın istenen değişikliği sağlamamış olmasını bu aşamanın ters biçimde kullanılmasına da bağlayıp şunları söylü­yor:

"Atom  gücü  aslında  üretmede  değil,  yok  etmede  kullanılmış­tır.  Uzayda yaratılan olağanüstü destanlar,  gitgide büyük devletler arasında,  askeri  art  düşünceler  nedeniyle,  bir  prestij  yarışmasına dönüşmüştür." Sosyalizmin  Büyiik  Dönemeci yazarı,  sadece  insan çalışmalarının  otomatikleşmesine  bağladığı  umudunu  yitirmemiştir.  Ama bunun durumu da pek belirgin  değildir daha.  Bu  otomatikleşme  "insanlığı  bir  teknokratik  totalitarizmin  yeni  ayrımlarına mı, yoksa  insanı,  bütünüyle,  eşine  rastlanmamış  yaratıcı  imkânlar yönünden bir özgürlüğe  mi  götürecektir?"  Bütün sorun  insanların elini  kolunu  bağlayjp  oturmamasıdır.  Bu yeni  aşamanın  doğurdu­ğu  çelişkilerin  bilincine varmak ve  yeni  bir  dünyanın  ufkunu  aça­cak gerekli  girişimlere  başlamak  zamanı  gelmiştir.  Yazar  bu  giri­şimlere kimin yol açacağı sorusu üzerinde de durmakta ve bu ara­da Sovyet yöneticilerinin eleştirisine girişmektedir.  Ama bu eleştiriler  "ayrıcalık  gözetilmeksizin  yapılmıştır."  diyor  ve  Sovyetizme karşı olmadığını da bir kez daha belirtmek gereğini duyuyor.

Aslını ararsanız Garaudy, bu düşüncelere bir yıl  içinde gelmiş değildir.  Partisi  içinde yıllarca  birtakım eleştirilerde  bulunmuştur. Ne  ki  ona:  "Parti  içinde  kalmak  koşuluyla, bütün  görüşlerini  açıklamakta özgürsün." dedikleri  halde bu, bir aldatmacadan öteye ge­çememiştir.  Garaudy  bu  konuda  diyor  ki:  "Parti,  yalnızca Siyasal Büro ya  da Merkez  Kurulu demek  değildir  ki...  Parti,  partililerin bütünüdür.  Oysa,  bu  konuda  hangi  korku,  hangi  çekingenlikle  bi­lemiyorum,  tabanı  oluşturan  partililere  hiçbir zaman  hakemlik işi­ni  vermediler.  Partililere  yararlı  başağı,  karamuktan  ayırmayı  bil­meyen  bir  azınlık  gözüyle  bakıldı.  Partinin  yayın  organlarından hiçbiri...  resmî çizgiden  ayrılan  görüşleri partililerin  önüne serme­di.  İşte bu kitabı yazmaya ve tartışmaları halkoyu önüne getirmeye beni kararlı kılan da bu oldu."

Nedir,  Garaudy’nin  kitabı  Fransız sollarının  saldırısına  uğra­maktan  geri  kalmamıştır. L ’Humanité gazetesinin  yönetmeni  ve Seine-Saint-Denis Milletvekili Bay Etienne Fajon, Garaudy’yi top­lumda değişiklik isteyen bir sağcı diye suçlandırdıktan sonra şunla­rı söylemiştir:  "Toplumun ilerlemesini üretici güçlerin değişmesine bağlamak ve onu iyelik ilişkileri ile bu ilişkileri değiştirme zorunluğundan  ayırmak  Marksizmden  uzaklaşmak  ve technocratiqu bir görüşe yönelmek anlamına gelir." Bay Etienne Fajon, Garaudy’nin parti  mekanizmasına  karşı  söylediklerini  de  eleştirmiş  ve  Gara­udy’nin çağın gereklerine uymak için önerdiği şeyin, bitmez tüken­mez parti  tartışmaları  ile  partinin  birbirine  düşman  bölüklere  ay­rılmasından  başka  bir  şey  olmadığını  belirtmiştir.  Ama  Garaudy, Etienne  Fajon’u  karşılıksız bırakmamış ve  Fransa’ya  uygulanacak örnek bir sosyalizmin yeryüzünde bulunmadığım belirttikten sonra "Partimiz  Çekoslovakya’ya  yapılan  askeri  müdahaleyi  kınadıktan  sonra bu davranışın  nedenlerini  araştırmak, bu davranışın berisin­deki siyasal ve kavramsal ilkeleri araştırmak neden suç olsun?" di­ye sormuştur.

Garaudy bu yılın  mart ayında yayımladığı Bütün  Gerçek  (To­ute la Vérité) adlı son kitabıyla da kendisine yöneltilen suçlamala­rı daha kesin bir dille savmaya çalıştıktan sonra kitabın beşinci bölümüne  Emile  Zola’mn  o  ünlü  Dreyfus  duruşması  dolayısıyla ya­yımladığı Suçluyorum adlı  kitabının  adını  verdikten  sonra  Sovyet yönetmenlerini  sosyalist  eylemi  baltalamakla  suçluyor ve  diyor ki: "Lenin ve Ekim Devrimi bu değildi. Nitekim Uzun Yürüyüş ile Çin Devrimi de bu değildir."

Görülüyor  ki,  bütün  bu  tartışmalar,  bu  kaynaşmalar  insanla­rın toplumun bugünkü durumu içinde kendilerini mutlu saymama­larından  doğmaktadır.  Gençlerin,  dahası  Hippilerin  görüşleri  de budur. Onun  için çağımızın bunluk nedenlerine inmek için başkaldıran üniversitelilerin davranışlarına ve sözlerine önem vermek ye­rinde olur.  Sırası gelmişken,  Rudi  Dutschke, Wolfgang Lefèvre gi­bi Alman öğrenci  liderleriyle  D.  Cohn-Bendit,  Jacques  Sauvageot gibi Fransız öğrenci liderlerinin görüşlerini bir araya getiren bir ki­tabı okurlarıma salık vermek isterim. Ne İstiyoruz? adını taşıyan bu kitabı  Doğan  Hızlan  hazırlamış,  Mehmet  Faruk da  dilimize  çevirmiştir.  Kitabın sonunda ayrıca Doğan Hızlan’ın "Türkiye’de  Genç­lik Hareketleri" adında bir incelemesi de yer almaktadır. 
 
Bu  arada bu  düzen  değişikliği ya da  kalkınma  düşüncelerinin çokluk  gençler  arasında  filizlenmesinin  gençlerin  düşünmek  için çokça "boş zaman"ı ellerinde bulundurmalarından ileri geldiğini de söylemek  isterim.  Amerikan  filozofu  John  Devey  de  bu  "boş  za­manen gereğine parmak basmıştı.  Eflatun’un da devletin yönetimi için  filozofları  seçerken,  onlara,  eylemleri  üzerinde  düşünmek za­manı ayırdığını da anımsayacak olursak gençlerin ellerindeki hâzi­neyi iyi değerlendirdikleri sonucuna varmış oluruz. Ama bu düşün­celer  gençleri  nereye  götürecektir?  Cohn-Bendit’in  dediği  gibi  si­nemaya gidip kötü  filmi  domates yağmuruna  tutmaya  mı?  Her  ne halse,  gençler  bugün  konuşmaya  başlamıştır.  Garaudy’nin  kitabı da başladığı sözlerle bitiyor:

"Artık susmanın olanağı yok."


TIK
 
- - -
 
 
(1919-10 Mart 1999)
Asıl adının Ahmet Selahattin olduğunu söyleyen Birsel 1919 yılında Bandırma'da doğmuş, ortaöğretimini İzmir Erkek Lisesi'nde (1937) yapmış, yüksek öğrenimini ise İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü'nde tamamlamıştır (1948). Birsel, fakülteye gittiği yıllarda Nişantaşı Ortaokulu'nda başladığı Fransızca öğretmenliğine (1943) mezun olduktan sonra da bir süre devam etmiştir. Burhan Arpad'la ABC Yayınevini kurmuş, sonradan İhsan Devrim'in de ortak olduğu bu yayınevi, tek parti iktidarının kışkırttığı faşist ve uluscu öğrencilerin ünlü Tan gazetesini tahrip ettikleri olaylar sırasında yıkılmıştır. 1942 yılında İnkılâpçı Gençlik dergisinde yayımlanan "Bulut Geçti" adlı şiiri yüzünden, aile kurumunu yerdiği gerekçesiyle mahkemeye verilmiş ve iki yıl süren dava sonunda beraat etmiştir. Birsel öğretmenlikten ayrıldıktan sonra Ankara ve İstanbul'da iş müfettişliği, kitaplık müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulunmuştur. Birsel Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı da yapmıştır (1960-1973). Salâh Birsel Ankara Üniversitesi Basım Evi Müdürü görevinde iken emekli olmuştur. (1972)
Edebî yaşamı: Yazın alanına Gündüz dergisinde yayımlanan (1937) şiirleriyle erken yaşlarda giren Birsel, daha sonraki yıllarda İnkılâpçı Gençlik dergisinde yazmış, Sokak, İnsan, Yenilikler gibi ya kendisinin çıkardığı ya da yayımına doğrudan katıldığı dergilerde yer almıştır. 1940'ların yeni Edebiyat hareketi içinde aktif rol üstlenen Birsel, Garip Şiiri'nden farklı bir yol arayan şiirleriyle dikkati çekmiş, ama ilgisi giderek şiirden düzyazıya ve asıl anlamda denemeye kaymıştır.
"Keçi Çobanı Kuzu Çobanı" adlı denemesiyle 1970 TRT Deneme Başarı Ödülü'nü, Şiir ve Cinayet adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Deneme-Eleştiri-Gezi Ödülü'nü (1976), Paf ve Puf adlı kitabıyla da İş Bankası-Deneme-Eleştiri Büyük Ödülü'nü (1982), Yaşlılık Günlüğü kitabıyla da Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü (1986) kazanmıştır.
Yapıtları
Şiir:

Dünya İşleri (1941), Hacivatın Karısı (1955), Ases (1960), Kikirikhane (1961), Haydar Haydar (1962), Köçekçeler (1980), Bütün Şiirleri (1986)
Roman:
Dört Köşeli Üçgen (1961)
İnceleme / Araştırma:
Şiirin İlkeleri (1952), Rüştü Onur (1956), Sen Beni Sev (1957), Fransız Resminde İzlenimcilik (1967), Goethe (1972), Seyirci Sahneye Çıkıyor (1989)
Deneme:
Kendimle Konuşmalar (1972), Seyirci Sahneye Çıkıyor (1975), Kurutulmuş Felsefe Bahçesi (1979), Paf ve Puf (1981), Halley Kimi Kurtarır (1981), Amerikalı Tolstoy (1982), Bir Zavallı Sarı At (1985), Yapıştırma Bıyık (1985), Şişedeki Zenci (1986), Asansör (1987), Kediler (1988), Hafiyeler Önde Gider (1991), Nezleli Karga (1991), Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu (1992), Tarih / Salâh Bey Tarihi: Kahveler Kitabı (1976), Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu (1976), Boğaziçi Şıngır Mıngır (1980), Sergüzeşt-i Nono Bey (1982), İstanbul - Paris (1983), Günlük (1955), Kuşlar Örtünmek (1976), Hacivat Günlüğü (1982), Yaşlılık Günlüğü (1986), Aynalar Günlüğü (1988), Bay Sessizlik (1990), Gece Yarısı Mektupları (1991)
Birsel'in J. Janet (Hizmetçiler), M. Jacob (Genç Bir Şaire Öğütler), M. Duras (Bütün Gün Ağaçlarda) gibi bir çok yazardan yaptığı çevirileri de bulunmaktadır.