Bölgemizde bu soruların cevabı
genellikle şöyledir; sistem, devlet,
sömürgeci güçler, petrol, doğal
zenginlikler....vs. vs.
Peki gerçek nedir? Sadece bir şehrimiz büyüklüğünde olan Hollanda’nın, nüfusu 9 milyon olan İsviçre’nin, susuz çölün ortasında olan
İsrail’in ve %80’i tarıma elverişsiz,
petrolü ve doğal zenginliği olmayan Japonya’nın zenginlik kaynağı
nedir? Çok sert kış koşulları yaşayan ve 4 aylık yazın çoğu bulutlu
geçen İskandinav ülkelerinin zenginlik kaynağı nedir?
Dünyadaki bütün örnekler, gerçek
zenginliğin insan kaynağı olduğunu göstermektedir. Evet ne petrol,
ne iklim, ne geniş verimli topraklar, nede zengin madenler. Arap
ülkelerindeki petrol, ancak gelişmiş
ülkelerin yaptığı araçlar sayesinde
değer kazanmaktadır. Doğal kaynaklar eninde sonunda bitmektedir.
Oysa sürekli
gelişen ve
yenilenen
gerçek kaynak insan
kaynağıdır.
Elbette vasıflı insan
kaynağı.
Nedir bu
vasıf? Kendisinden başlayarak, topluma, tabiata yön verebilen, işleyebilen, geliştirebilen ve
değer katabilen insan kaynağı.
Eleştirmek yerine çözüm arayan,
pineklemek yerine çaba gösteren
zihniyete sahip insan kaynağı.
Özünde kalıcı bütün zenginliklerin
arkasındaki kaynak budur.
Durumundan şikayetçi olan her
kişinin ve her toplumun, derdinin
dermanıdır bu. Hayat karşısında doğru tavır budur. Elbette ki bu tavır,
sürekli öğrenmeyi,
gelişmeyi, geliştirmeyi, değer katmayı
içerir. Bu konuda
durmak bilmez bir
azim ve irade içerir.
İşte bizim bölgemize
ve toplumumuza
aşılamak istediğimiz zihniyet budur. Bu zihniyet
mevcut bütün sorunları zaman içinde en uygun şekilde çözecektir. Halil Cibran’ın dediği gibi “bilgi gerçek asalettir”...