21 Ocak 2022

Carl Gustav Jung - Eşzamanlılık

 

Jung ve Eşzamanlılık
Eşzamanlılık Kişilik teorisyenleri uzun yıllar psikolojik süreçlerin mekanizma şeklinde mi yoksa teoloji yoluyla mı işlediğini tartışmışlardır. Mekanizma düşüncesine göre, süreçler neden-sonuç ilişkisiyle işler. Bir şey bir diğerine yol açar ve diğeri başkasını doğurur ve bu böyle gider. Böylece şu anı geçmiş belirlemiş olur. Teoloji düşüncesinde ise gelecekteki bir durum hakkındaki fikirlerimizle yönlendiriliriz, amaçlar, anlamlar, değerler gibi şeylerle. Mekanizma determinizm ve doğa bilimleriyle ilişkilidir. Teoloji ise özgür irade ile bağlantılıdır.
Psikoloji tarihinde, Freudyenler ve davranış bilimciler daha çok mekanizmacı olarak, neo-Freudyenler, hümanistler ve varoluşçular ise teolojist olarak görülür. Jung, bunların her ikisinin de rolü olduğuna inanır ve ayrıca üçüncü bir alternatif daha ekler; eşzamanlılık. “Eşzamanlılık birbirine neden-sonuç ilişkisiyle ya da teolojik olarak bağlı olmayan, yine de aralarında anlamlı bir bağ olan iki olayın gerçekleşmesini anlatır.” Jung, birbiriyle ilgisiz gibi görünen olayların aslında bilmediğimiz bir bütünün parçaları olduğu için eşzamanlı meydana geldiğini söylemiş ve haberci rüyaları buna örnek göstermiştir. İnsanlar zaman zaman rüyalarında bir şeyler görürler, örneğin sevdikleri biriyle ilgili bir olayı ve ertesi gün gördüklerinin gerçekleşmiş olduğunu görürler. Bazen bir arkadaşımızı aramak için telefonu kaldırırız ve arkadaşımızın zaten hatta olduğunu görürüz. Çoğu psikolog bunları rastlantı olarak adlandıracak ya da gerçekleşme ihtimallerinin düşündüğümüzden çok daha fazla olduğunu göstermeye çalışacaktır. Jung ise bunların, bizim insanlarla ve genel anlamda doğayla kollektif bilinç yoluyla nasıl bağlandığımızı gösteren işaretler olduğunu söyler.
Jung kendi dini inançları hakkında pek ipucu vermemiştir. Yine de eşzamanlılıkla ilgili bu olağandışı düşünce Hintlilerin gerçekliğe bakış açısıyla kolaylıkla açıklanabilmektedir. Hint düşüncesine göre, kişisel egolarımız okyanustaki birer ada gibidir: Oradan kendi dünyamıza ve birbirimize bakarız ve birbirimizden ayrı varlıklar olduğumuzu düşünürüz. Göremediğimiz şey ise, birbirimize suların dibindeki okyanus katı ile bağlı olduğumuz gerçeğidir.
Hint inanışlarında dış dünyaya maya ?ilüzyon- adı verilir ve Tanrının rüyası ya da Tanrının dansı olarak düşünülür. Onu yaratan Tanrıdır, fakat kendi başına bir gerçekliği yoktur. Kişisel egolarımız jivatman, yani kişisel ruhlarımız olarak tanımlanır. Fakat onlar da ilüzyonun bir parçasıdır. Gerçekte tek ve bir olan Tanrı Atman?ın birer uzantısıyızdır; o kimliğini unutarak tamamen ayrı ve bağımsız olmuş, biz olmuştur. Fakat hiçbir zaman tamamıyla ayrı değilizdir. Öldüğümüzde uyanır ve başlangıçta kim olduğumuzu fark ederiz: Tanrı.
Hayal kurduğumuzda ya da meditasyon yaptığımızda kişisel bilincimizin derinliklerine iner, gerçek benliğimize, kollektif bilince gittikçe daha çok yakınlaşırız.Bu ruh hali içindeyken, diğer egolarla?diğerleriyle iletişime de özellikle açığızdır. Eşzamanlılık Jung?un teorisini nadir teorilerden biri haline getirmiştir; eşzamanlılık sadece parapsikolojik fenomenlerin üstünde değildir, aynı zamanda onları açıklamaya çalışmaktadır.

humanistakademi