Hangimiz bilebilirdik bir ömür ışıyıp duracaklarını. Yazı iki kere sarıya boyayan harman yerleri, birer güneş ocağıydı. Yorgun atlar, sineklere yenik düşmüş öküzler, traktörlerden hatırlıydı henüz. Dünyanın bütün ırmaklarından büyük olan Saray Çayı, bedenimizin ilk karıncalı aynasıydı. Köyün içinden geçen Ankara- Sivas yolu, gündüzleri ayrı uzaklara giderdi, geceleri ayrı... Uzak kasabaları köy köy gezdiren çerçiler mi getirmişti ilk plastik kapları? Ya o transistorlu radyo, geceleri yalnız uzun dalgayı çeken. Kahire o zamanlar girdi evimize, İstanbul o günlerde, Ankara, Erivan o yalnızlıkta. ‘Sierra söylerken bülbüller susar’ diye kendini öven radyomuz kuşkusuz radyoların birincisiydi ve babama bir inek parasına mal olmuştu!
*
Toplumsal yapımızın minyatürü bir aile içinde büyüdüm. Sert, ataerkil. Erkek tek egemen, kadın katlanmak zorunda olan, ezik insan yetiştiren bir yapı. Çok az insanın sonra sonra ağırlığından kurtulmayı başarabildiği bir buruk duygu yükü. Öylesine bir genel geçerliliği vardı ki bu yapının, benimle birlikte toplumun çok değişik sınıf ve kesimlerinden insanların duygu dünyalarına, yaşama biçimlerine kolayca denk düşüyor, örtüşüyordu. Ben de sanıyorum bundan ötürü, bir genelev kadınında da, Sinema Kapıları'nda bir çocukta da kendi çocukluğuma ilişkin imajları kullanmaktan korkmadım. Hatta bu biraz da kendiliğinden oldu.
*
Lise ikinci sınıftayken evden kaçtım, kafama koymuştum, İstanbul’a gidecektim ancak otogarda köyden tanıdıklar beni fark etmişler, İstanbul’a diye kandırıp eve geri götürdüler. Bu olaydan sonra babam bana karşı olan davranışlarında biraz daha ılımlı olmaya başladı ki zaten bir daha kaçmama teminatıma karşılık bazı şartlar ileri sürmüştüm. Birincisi artık bana vurmayacaktı, ikincisi kahveye gitmeme izin verecekti, üçüncüsü haftalık 2.000 lira harçlık verecekti, bunun yarısıyla Birinci markalı sigara alacaktım ve babam şartlarımı kabul etti çünkü artık beni kaybedebileceği fikrine sahipti.
Toplumsal yapımızın minyatürü bir aile içinde büyüdüm. Sert, ataerkil. Erkek tek egemen, kadın katlanmak zorunda olan, ezik insan yetiştiren bir yapı. Çok az insanın sonra sonra ağırlığından kurtulmayı başarabildiği bir buruk duygu yükü. Öylesine bir genel geçerliliği vardı ki bu yapının, benimle birlikte toplumun çok değişik sınıf ve kesimlerinden insanların duygu dünyalarına, yaşama biçimlerine kolayca denk düşüyor, örtüşüyordu. Ben de sanıyorum bundan ötürü, bir genelev kadınında da, Sinema Kapıları'nda bir çocukta da kendi çocukluğuma ilişkin imajları kullanmaktan korkmadım. Hatta bu biraz da kendiliğinden oldu.
*
Lise ikinci sınıftayken evden kaçtım, kafama koymuştum, İstanbul’a gidecektim ancak otogarda köyden tanıdıklar beni fark etmişler, İstanbul’a diye kandırıp eve geri götürdüler. Bu olaydan sonra babam bana karşı olan davranışlarında biraz daha ılımlı olmaya başladı ki zaten bir daha kaçmama teminatıma karşılık bazı şartlar ileri sürmüştüm. Birincisi artık bana vurmayacaktı, ikincisi kahveye gitmeme izin verecekti, üçüncüsü haftalık 2.000 lira harçlık verecekti, bunun yarısıyla Birinci markalı sigara alacaktım ve babam şartlarımı kabul etti çünkü artık beni kaybedebileceği fikrine sahipti.
*
Annemler beni evlendireceklerini haber verdi, kız kimmiş, dedim. Karşı komşunun kızı Hatice olduğunu söylediler. Önce, hayatta evlenmem, dedim. Sonra bir gün kafama esti gösterin şu kızı, merak ettim dedim, gördüm, tamam isteyin, dedim, sonra evlendik.
*
Biz hepimiz, barış üzerine, savaşın yıkıcılığı, ölümün acısı üzerine kitaplar dolusu söz edebiliriz. Halkımız bunu, sözü dolaştırmadan, ‘ölümle öç alınmaz’a dönüştürüvermiştir. Necatigil, ‘gelir bir dost tedirgin / eşit sıkıntılarda’ der; bu söz bende gider, ‘değirmene vardım derdim yanmaya / değirmen başladı fır fır dönmeye’ sözüyle halkalanır durur."
Annemler beni evlendireceklerini haber verdi, kız kimmiş, dedim. Karşı komşunun kızı Hatice olduğunu söylediler. Önce, hayatta evlenmem, dedim. Sonra bir gün kafama esti gösterin şu kızı, merak ettim dedim, gördüm, tamam isteyin, dedim, sonra evlendik.
*
Biz hepimiz, barış üzerine, savaşın yıkıcılığı, ölümün acısı üzerine kitaplar dolusu söz edebiliriz. Halkımız bunu, sözü dolaştırmadan, ‘ölümle öç alınmaz’a dönüştürüvermiştir. Necatigil, ‘gelir bir dost tedirgin / eşit sıkıntılarda’ der; bu söz bende gider, ‘değirmene vardım derdim yanmaya / değirmen başladı fır fır dönmeye’ sözüyle halkalanır durur."
*
Çirkinliğe karşı incelik, duyarsızlığa karşı lirizm.
*
Bağbozumu, hevesle vazgeçişin birbirinde eridiği zamanlardır benim için. ‘Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa’dan, ‘Anılmazdı Veysel adı / O sana âşık olmasa’ya geldiğim şiirlerdir... Ne diyordu sevgili Hayati Baki: ‘daha yaşayacağız / çiçek tozlarının bilgisinde.
Çirkinliğe karşı incelik, duyarsızlığa karşı lirizm.
*
Bağbozumu, hevesle vazgeçişin birbirinde eridiği zamanlardır benim için. ‘Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa’dan, ‘Anılmazdı Veysel adı / O sana âşık olmasa’ya geldiğim şiirlerdir... Ne diyordu sevgili Hayati Baki: ‘daha yaşayacağız / çiçek tozlarının bilgisinde.
*
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı / insanlar arasında insan yalnızlığı mı?
*
Hâlâ kendimden başlıyorum. Elbette her zaman kendimden başlayacağım. Eğer ayakkabı tamir etmiyorsak (Hasan Ali Toptaş’ın kulakları çınlasın), eğer bir cıvataya somun takmıyorsak, bir tezgâhta ürünlere fiyat bandrolü koymuyorsak; özeti, yaratıcılık gerektiren bir alanda söz almak için bakıyorsak dünyaya, elbette kendimizden başlayacağız.
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı / insanlar arasında insan yalnızlığı mı?
*
Hâlâ kendimden başlıyorum. Elbette her zaman kendimden başlayacağım. Eğer ayakkabı tamir etmiyorsak (Hasan Ali Toptaş’ın kulakları çınlasın), eğer bir cıvataya somun takmıyorsak, bir tezgâhta ürünlere fiyat bandrolü koymuyorsak; özeti, yaratıcılık gerektiren bir alanda söz almak için bakıyorsak dünyaya, elbette kendimizden başlayacağız.
*
Afinogenov’un şu sözleriyle bağlarsam sözümü, bilmem daha ‘kuramsal’bir şey söylemiş olur muyum? “Bir yazarın sanatı, insanları gözlemesini bilmekten ibaret olsaydı, en iyi yazarlar doktorlar, sorgu yargıçları, öğretmenler, şimendifer kondüktörleri, parti komitesi
sekreterleri, komutanlar olurdu. Ama böyle değil. Çünkü yazarın sanatı, kendisini gözlemesini bilmek yeteneğinde toplanmaktadır.
*
Büyük kentler, küçük kasabalar, fark etmiyor; emek-özgürlük-demokrasi-edebiyat/sanat
menevişli bir düşü olan herkes, sistemin siyasi-ekonomik-kültürel kuşatması altında bunalıyor, çırpınıyor.
*
Belki de Necatigil’in dediği gibi bazı şiirler bazı yaşları bekliyor. Doğanın ve insanın nasıl bir mucize olduğunu görmeden, bu sonsuzluğu canında duymadan, kim, neden söz edebilir ki...Biraz böyle bir telaş sanırım. Hani Sofokles, “Yaşamayı hiç kimse, yaşlı bir insan kadar sevemez,” der ya..
*
Taşra, benim ana rahmim.
*
Düzyazılar bir gazetede haftalık yazma ile gündeme geldi. Daha önce de bir yerlerde
söyledim; yıllarca "şiire kuma getirmeyeceğim" diye direndim; ama olmadı. 1983'te Ömür Hanımla Güz Konuşmaları idi ilk örneği. Ve on bir yıl arkası gelmedi. Gazeteye yazmaya başladığımda bir şeyi gördüm. Ne yazarsam yazayım şiirin dilinden kendimi kurtaramıyordum.
*
Yıllarca, şiire kuma getirmeyeceğim diye inat ettim. Olmadı. Şiir üzerine, kitaplar üzerine çeşitli dergilerde yazmak zorunda kaldım. Sonra 1990’larda bir gazetede ısrarla yazmamı istediler. Toplumsal sorunlar, edebiyat sorunları, siyasal ve kültürel konular... denemeden başka bir şey gelmedi elimden. İçinde küçücük öykülemelerin olduğu, dili neredeyse baştan sona şiir dili, denemenin alçakgönüllü bilgeliği... yoğunlaştırılmış, üç türün birbiri içinde eridiği bir yol buldum kendime.
Afinogenov’un şu sözleriyle bağlarsam sözümü, bilmem daha ‘kuramsal’bir şey söylemiş olur muyum? “Bir yazarın sanatı, insanları gözlemesini bilmekten ibaret olsaydı, en iyi yazarlar doktorlar, sorgu yargıçları, öğretmenler, şimendifer kondüktörleri, parti komitesi
sekreterleri, komutanlar olurdu. Ama böyle değil. Çünkü yazarın sanatı, kendisini gözlemesini bilmek yeteneğinde toplanmaktadır.
*
Büyük kentler, küçük kasabalar, fark etmiyor; emek-özgürlük-demokrasi-edebiyat/sanat
menevişli bir düşü olan herkes, sistemin siyasi-ekonomik-kültürel kuşatması altında bunalıyor, çırpınıyor.
*
Belki de Necatigil’in dediği gibi bazı şiirler bazı yaşları bekliyor. Doğanın ve insanın nasıl bir mucize olduğunu görmeden, bu sonsuzluğu canında duymadan, kim, neden söz edebilir ki...Biraz böyle bir telaş sanırım. Hani Sofokles, “Yaşamayı hiç kimse, yaşlı bir insan kadar sevemez,” der ya..
*
Taşra, benim ana rahmim.
*
Düzyazılar bir gazetede haftalık yazma ile gündeme geldi. Daha önce de bir yerlerde
söyledim; yıllarca "şiire kuma getirmeyeceğim" diye direndim; ama olmadı. 1983'te Ömür Hanımla Güz Konuşmaları idi ilk örneği. Ve on bir yıl arkası gelmedi. Gazeteye yazmaya başladığımda bir şeyi gördüm. Ne yazarsam yazayım şiirin dilinden kendimi kurtaramıyordum.
*
Yıllarca, şiire kuma getirmeyeceğim diye inat ettim. Olmadı. Şiir üzerine, kitaplar üzerine çeşitli dergilerde yazmak zorunda kaldım. Sonra 1990’larda bir gazetede ısrarla yazmamı istediler. Toplumsal sorunlar, edebiyat sorunları, siyasal ve kültürel konular... denemeden başka bir şey gelmedi elimden. İçinde küçücük öykülemelerin olduğu, dili neredeyse baştan sona şiir dili, denemenin alçakgönüllü bilgeliği... yoğunlaştırılmış, üç türün birbiri içinde eridiği bir yol buldum kendime.
*
Cansever: ‘İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe (...)’Ben, uzunca bir süredir, doğayı bir ayin duygusuyla yaşamaya çalışıyorum. Küçücük bir yaprağın, bir salyangozun, bir narçiçeğinin, kaplumbağaların kur yapma törenlerinin, köpeklerin bakışlarındaki şefkat ve merhamet duygusunun büyüsüyle elim ayağım birbirine dolaşıyor. Hayranlıktan başım dönüyor. Bunları ve daha binlerce mucizeyi görmeyen gözlerin, bunlara değmeyen dilin, çok yoksul olduğuna inanıyorum. Dünyaya iyilikler, incelikler taşıyabileceğine inanmıyorum. Doğa, nasıl bütün varlıklarıyla kalbime doluyorsa, aynı hazla şiirime de doluyor. Seçimden öte bir varoluş hali bu..
Cansever: ‘İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe (...)’Ben, uzunca bir süredir, doğayı bir ayin duygusuyla yaşamaya çalışıyorum. Küçücük bir yaprağın, bir salyangozun, bir narçiçeğinin, kaplumbağaların kur yapma törenlerinin, köpeklerin bakışlarındaki şefkat ve merhamet duygusunun büyüsüyle elim ayağım birbirine dolaşıyor. Hayranlıktan başım dönüyor. Bunları ve daha binlerce mucizeyi görmeyen gözlerin, bunlara değmeyen dilin, çok yoksul olduğuna inanıyorum. Dünyaya iyilikler, incelikler taşıyabileceğine inanmıyorum. Doğa, nasıl bütün varlıklarıyla kalbime doluyorsa, aynı hazla şiirime de doluyor. Seçimden öte bir varoluş hali bu..
*
Ben, şiirde ahengi, doğrudan yapının kendisi olarak düşünüyorum. Anlamdan ritme, duygudan uyağa, ölçüden sese, şiiri şiir yapan ne varsa, bunların kusursuz olarak buluşmasıdır ahenk. Öyle bir harçtır ki, ancak aksadığında fark edilebilir. Şairin kalbi, meselesiyle birlikte çarpmaya başlar. Bu çarpıntının, bu soluk alıp vermenin durak yerlerini, meselenin ağırlığı ile birlikte kalbin bu ağırlığı kaldırma gücü belirler. Bu, çok büyük ölçüde sezgilerimizin ön aldığı bir yaratım halidir.
*
1980’lerin başında yazdım şu üç dizeyi; sürer hâlâ: “Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz/ Biçim veremediğimiz şeylerin/ Biçimini alıyoruz.” Baştan beri şuydu: İnsanı, içine yuvarlandığı yabancılaşma çukurundan çekip çıkaracak bir duyarlılık kazandırabilmeliydi şiirim; en başta bana, sonra da okuyan herkese... Aynalar pazarında binlerce parçaya bölünmüş hayatının bütünlüğünü, bir iç yaşantı olarak ona gösterebilmeliydi. Şiir bunu yapamazsa, kimsenin var oluşundan haz duyacağı, varlığını dünya ile bütünleyeceği bir hayatının olacağına inanmıyorum.
*
Yazmaya başladığımdan bu yana benim en büyük önceliğim derdimi söylemek oldu. Duyduğum gibi, içimde yaşadığıma en yakın haliyle. "Şiirin güç anlaşılırlığı kolay anlaşılırlığından sonra gelmeli" diyen Edip Cansever'e inandım; ama yalnızca anlaşılır olmak gibi bir derdim olmadı. İmge şiirin ana dili elbette. Bizim iç gerçeğimizi ya da dış gerçekliği dönüştürmenin en büyük olanaklarından birisi; ama kendi için, kendi başına bir buluş olamaz hiçbir zaman. Nâzım Hikmet imgeyi, "güzel bir kadın bacağını daha güzel gösteren ince bir çorap"a benzetiyor ya, tam öyle bir olanak. İçinde bacak olmayan bir kadın çorabı nasıl durursa, bize bir gerçekliği, o gerçekliğin yeni bir boyutunu imlemeyen imge de öyle durur şiirde.
*
Genel duruma gelince... İmge öyle bir hale getirildi ki, sevgili Abdülkadir Budak'ın "meselesiz şiir" dediği; zamansız ve mekânsız, şairinden başka kimseyi kucaklamayan, dış dünya ile neredeyse hiçbir ilmeği olmayan bir şiir alkışlanır oldu. Şiir zekâ gösterisine dönüştürüldü. Toplumsal sorunlara değinmek ya popülizm ya kaba gerçekçilikle suçlandı.Varsa yoksa şairin özel, öznel gerçeği, duyguları... Kuşkusuz bir genel eğilim olarak söylüyorum bunu.
*
Ben, her şeyin doğrusunu büyük bir güvenle bilen insanlardan çok korkarım. Ben, kesinleşmiş, tamamlanmış, bitmiş şeylerden hemen boğulurun. Her şeyiyle bir yere ait olmayı ve o darlık içinde genişlik bulmayı anlayamam; beceremem; içime sindiremem. Tükeniş sayarım bunu. Eşikler, şiirin, itirazın, güzelliğin ve yeniliğin anahtarı oldu nicedir. Bu, bana da, benimle ilişkisinde bir aidiyet bekleyen kişilere de acı veriyor; yaşıyorum. Bu kuşatma altında yaratabildiğim tek ayrıcalığın bu olduğunu düşünüyorum. Eşikler benim özgürlüğüm. Tek seçenekli bir yaşam içinde kendime sunduğum binlerce seçenek. Bir kaçış gibi algılanması çok üzer beni..
*
Bireyle toplumun, öznelle nesnelin, içle dışın sınırlarını gençken daha cesur çekebiliyordum. Ama yine de birini ötekine feda etmemeye çalışarak. Giderek bunların, bir kâğıdın iki yüzü gibi olduğunu gördüm. Sizin harç dediğiniz belki de bu bilinç ve sezgidir.
*
Kirpikler...Bana çok sorulan bir soru. Şiirimdeki yerine bakınca ben de hak veriyorum bu kadar sorulmasına. Geçmişin hangi karanlıklarından süzülüp gelir, bilemiyorum. Belki yüzlerce değişik durumda kullandım. ‘İnsan kalbine giden yolun eşiği’ dedim. Ya durdurur, ya alır insanı derinlerine. Hep bir hüzün imgesi olarak durur. Harfsiz, sessiz cümlelerdir. Belki de insanın en içten, en çocuk, en kırılgan yeridir. Dünyanın bütün ağırlığını çekiyorlarmış gibi gelir bana. Yüzümüz yere kirpiklerimizle düşer, gökyüzüne onlarla dokunuruz. Başka ne söyleyeyim. Dilimin anahtarı kirpikler; bunu biliyorum.
*
Ben hayatı hiçbir zaman tek boyutlu düşünmedim. Nerelerden gelir bu bilgi, bilemiyorum. Erken bir bilgiydi. Hani Necatigil der ya, ‘tasaların altında gizli bir sevinç/ var mı siz ona bakın.’ Sanırım hep buna baktım ben. Dilim ve günüm zehir gibi acıyken bile kirpiklerim iyimser bir uzaklığa düştü. O kadar öfkelendim ama insandan umudu kesemedim. Bu da bir hastalıktır, kim bilir! Bu derya-deniz alçaklık içinde bu hastalığı güzel buldum. Bir yazımda söylemiştim; bu dünyada şiir yazan birisi varsa, bir yerlerde onu okuyan bir başkası varsa, hiçbir şey bitmemiştir. Plastik, sanal bir umut, bir iyimserlik değil bu. Acının, kötülüğün ve mutsuzluğun çekirdeğini oluşturan daha iyi bir yaşama imkânının gücü ve iyimserliğidir.
*
Şu kuşak kavramını anlamadım hiç. Şiire birlikte başladığım arkadaşlarımla kuşaktaşım ama İlhan Berk’le de, seninle de kuşaktaşım ben. Evet, ‘toplumcu gerçekçi’ bir meseleyle doğdu şiirim. Bizim yazmaya başladığımız yıllar, devrim düşüncesinin yalnız kalbimizde değil avucumuzda da bir ateş topu olduğu yıllardı. Ölüm dâhil şiddetin hiçbir biçimi, ne eşitlik duygumuzu ne de özgürlük tutkumuzu gölgelemişti. Hepimiz birer politik ütopya, acı birer gerçektik.
Ben, şiirde ahengi, doğrudan yapının kendisi olarak düşünüyorum. Anlamdan ritme, duygudan uyağa, ölçüden sese, şiiri şiir yapan ne varsa, bunların kusursuz olarak buluşmasıdır ahenk. Öyle bir harçtır ki, ancak aksadığında fark edilebilir. Şairin kalbi, meselesiyle birlikte çarpmaya başlar. Bu çarpıntının, bu soluk alıp vermenin durak yerlerini, meselenin ağırlığı ile birlikte kalbin bu ağırlığı kaldırma gücü belirler. Bu, çok büyük ölçüde sezgilerimizin ön aldığı bir yaratım halidir.
*
1980’lerin başında yazdım şu üç dizeyi; sürer hâlâ: “Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz/ Biçim veremediğimiz şeylerin/ Biçimini alıyoruz.” Baştan beri şuydu: İnsanı, içine yuvarlandığı yabancılaşma çukurundan çekip çıkaracak bir duyarlılık kazandırabilmeliydi şiirim; en başta bana, sonra da okuyan herkese... Aynalar pazarında binlerce parçaya bölünmüş hayatının bütünlüğünü, bir iç yaşantı olarak ona gösterebilmeliydi. Şiir bunu yapamazsa, kimsenin var oluşundan haz duyacağı, varlığını dünya ile bütünleyeceği bir hayatının olacağına inanmıyorum.
*
Yazmaya başladığımdan bu yana benim en büyük önceliğim derdimi söylemek oldu. Duyduğum gibi, içimde yaşadığıma en yakın haliyle. "Şiirin güç anlaşılırlığı kolay anlaşılırlığından sonra gelmeli" diyen Edip Cansever'e inandım; ama yalnızca anlaşılır olmak gibi bir derdim olmadı. İmge şiirin ana dili elbette. Bizim iç gerçeğimizi ya da dış gerçekliği dönüştürmenin en büyük olanaklarından birisi; ama kendi için, kendi başına bir buluş olamaz hiçbir zaman. Nâzım Hikmet imgeyi, "güzel bir kadın bacağını daha güzel gösteren ince bir çorap"a benzetiyor ya, tam öyle bir olanak. İçinde bacak olmayan bir kadın çorabı nasıl durursa, bize bir gerçekliği, o gerçekliğin yeni bir boyutunu imlemeyen imge de öyle durur şiirde.
*
Genel duruma gelince... İmge öyle bir hale getirildi ki, sevgili Abdülkadir Budak'ın "meselesiz şiir" dediği; zamansız ve mekânsız, şairinden başka kimseyi kucaklamayan, dış dünya ile neredeyse hiçbir ilmeği olmayan bir şiir alkışlanır oldu. Şiir zekâ gösterisine dönüştürüldü. Toplumsal sorunlara değinmek ya popülizm ya kaba gerçekçilikle suçlandı.Varsa yoksa şairin özel, öznel gerçeği, duyguları... Kuşkusuz bir genel eğilim olarak söylüyorum bunu.
*
Ben, her şeyin doğrusunu büyük bir güvenle bilen insanlardan çok korkarım. Ben, kesinleşmiş, tamamlanmış, bitmiş şeylerden hemen boğulurun. Her şeyiyle bir yere ait olmayı ve o darlık içinde genişlik bulmayı anlayamam; beceremem; içime sindiremem. Tükeniş sayarım bunu. Eşikler, şiirin, itirazın, güzelliğin ve yeniliğin anahtarı oldu nicedir. Bu, bana da, benimle ilişkisinde bir aidiyet bekleyen kişilere de acı veriyor; yaşıyorum. Bu kuşatma altında yaratabildiğim tek ayrıcalığın bu olduğunu düşünüyorum. Eşikler benim özgürlüğüm. Tek seçenekli bir yaşam içinde kendime sunduğum binlerce seçenek. Bir kaçış gibi algılanması çok üzer beni..
*
Bireyle toplumun, öznelle nesnelin, içle dışın sınırlarını gençken daha cesur çekebiliyordum. Ama yine de birini ötekine feda etmemeye çalışarak. Giderek bunların, bir kâğıdın iki yüzü gibi olduğunu gördüm. Sizin harç dediğiniz belki de bu bilinç ve sezgidir.
*
Kirpikler...Bana çok sorulan bir soru. Şiirimdeki yerine bakınca ben de hak veriyorum bu kadar sorulmasına. Geçmişin hangi karanlıklarından süzülüp gelir, bilemiyorum. Belki yüzlerce değişik durumda kullandım. ‘İnsan kalbine giden yolun eşiği’ dedim. Ya durdurur, ya alır insanı derinlerine. Hep bir hüzün imgesi olarak durur. Harfsiz, sessiz cümlelerdir. Belki de insanın en içten, en çocuk, en kırılgan yeridir. Dünyanın bütün ağırlığını çekiyorlarmış gibi gelir bana. Yüzümüz yere kirpiklerimizle düşer, gökyüzüne onlarla dokunuruz. Başka ne söyleyeyim. Dilimin anahtarı kirpikler; bunu biliyorum.
*
Ben hayatı hiçbir zaman tek boyutlu düşünmedim. Nerelerden gelir bu bilgi, bilemiyorum. Erken bir bilgiydi. Hani Necatigil der ya, ‘tasaların altında gizli bir sevinç/ var mı siz ona bakın.’ Sanırım hep buna baktım ben. Dilim ve günüm zehir gibi acıyken bile kirpiklerim iyimser bir uzaklığa düştü. O kadar öfkelendim ama insandan umudu kesemedim. Bu da bir hastalıktır, kim bilir! Bu derya-deniz alçaklık içinde bu hastalığı güzel buldum. Bir yazımda söylemiştim; bu dünyada şiir yazan birisi varsa, bir yerlerde onu okuyan bir başkası varsa, hiçbir şey bitmemiştir. Plastik, sanal bir umut, bir iyimserlik değil bu. Acının, kötülüğün ve mutsuzluğun çekirdeğini oluşturan daha iyi bir yaşama imkânının gücü ve iyimserliğidir.
*
Şu kuşak kavramını anlamadım hiç. Şiire birlikte başladığım arkadaşlarımla kuşaktaşım ama İlhan Berk’le de, seninle de kuşaktaşım ben. Evet, ‘toplumcu gerçekçi’ bir meseleyle doğdu şiirim. Bizim yazmaya başladığımız yıllar, devrim düşüncesinin yalnız kalbimizde değil avucumuzda da bir ateş topu olduğu yıllardı. Ölüm dâhil şiddetin hiçbir biçimi, ne eşitlik duygumuzu ne de özgürlük tutkumuzu gölgelemişti. Hepimiz birer politik ütopya, acı birer gerçektik.
*
Yaşamı, sonsuzluğa doğru akıp giden bir uzun, bir büyük nehre benzeterek başlayalım mı söze? İnsan bu akışın bir yerinde katılıyor ona ve ömrünün izin verdiği süre ve sınırlar içinde akıp gidiyor. Nehrin öncesini ve sonrasını kavrayabilmesi için elinde tek olanak var; içinde bulunduğu bölüm. En büyük verisi, nehrin oraya kadar sürükleyip getirdikleri ve katıldığı bölüm içerisinde olup bitenler. İşte, yalnız şiirde değil, yaşamın her alanında güncelin önemi bu noktada gündeme gelmekte tarihsel süreçte.
*
Burada biçimle içerik ilişkisine girmek gerekecek. Bilindiği gibi, dış gerçekliğin sanatsal olarak ifadesi, onun özümlenmesi sürecinde içeriğe dönüşen, canlandırılan yansıya, maddi bir yapı (biçim) yani anlatımsallık kazandırılmasıyla olanaklı. Bu ise, özne (sanatçı) ile nesnenin (dünyanın) keyfi ve rastlantısal ilişkisine değil, bilinçli, bilme ve değerlendirmeyi de içeren, ilişkisine dayanır, dayanmalıdır. Eğer sanatı, kişisel duygularla sınırlı ve yalnızca estetik haz veren bir etkinlik olarak görmüyor; onu, insanı bilinçlendiren, kişiliğini etkileyen, duygu ve düşüncelerini biçimlendirerek yaşama daha etkin ve bilinçli katılımını sağlayan bir iletişim aracı olarak görüyorsak; toplumsal işlevinden söz ediyorsak sanatın, böyle bir yaklaşım ve ilişki kaçınılmaz oluyor.
*
Andığım iki dizenin tamamlayanı, ‘Zamanı heceliyor Tanrı’dır. Sanırım doğa ya da tanrı, bizim üzerimizden var oluyor. İnsan sonsuzluğun nazar boncuğu, hecesi. Evrenin mayası yalnızlık. Biz ve kalabalık, onun bir avuç hazırlayıcılarıyız. İnsanın insanla, insanın doğayla her teması bu yapıya su taşıyor, taş oluyor. Şiiri bir sarkaç olarak düşünüyorum. Sonsuzlukla şimdi, kalabalıkla biz arasında gidip gelen görkemli bir çaresizlik. Bu sarkacın bir tarafa bağlanması, ölüm demektir. O yüzden bütün trajedisine rağmen şiir ve elbette insan, iki ucu da aynı acıyla, umutla, heyecanla sever, iki uca da aynı büyüklükle bağlanır. Yoksa hiçbir alanda yaratıcılıktan söz etmenin olanağı olamaz. Daha doğrusu yaşamaktan söz edilemez gibi geliyor bana.
*
Şaşarak baktığım, anlamaya çalıştığım, kederle boğulduğum, anımsayarak var ettiğim, kurtulmak istediğim, değer duygusu edindiğim, hiçliğini canımda duyduğum, zamanın elinden kurtarmak istediğim, yıllardır önemsiz diye geçip gittiğim, insan ancak bunlarla bir büyüklüğe varır, anlam edinir dediğim neler varsa onları... yazdığım şiirin beni getirdiği yerde bir boşluk, bir eksiklik, bir gecikme olarak yaşadığım “küçük acıları”, gürültünün içinde çırpınan sessizliği, doğanın büyük bir alçakgönüllülükle sunup durduğu yaşama bilgisini, ayrıntının ve ânın içinde çınlayıp durduğuna inandığım sonsuzluğu yazmaya çalıştım. Ne kadar becerdiğim ayrı bir konu elbette; ama yapmak istediğim buydu en azından. Kendimi dil içinde bir daha var etme, yaşadığım gerçekliği düzeysizliğin azabından kurtarma denemesi özetle...
*
Kısa, kesik cümlelerin her biri elbette birer dizedir. Sadece alt alta yazılmadı. Şiirin bildik biçimini bozmaktı derdim. Biçimin boşluklarını kaldırarak, art arda gelen, neredeyse soluksuz bir söyleyişle, içinde çaresizce yaşadığım ve anlamaya çalıştığım yaşantı parçasını çok daha katmanlı hale getirmekti. Bir süredir yazılan şiirin gevşek dokusuna bir gizli tepki belki de... Dil baştan sona şiirin dilidir. Hangi biçim içinde şiire çıkarsam çıkayım, şiirin dilinden, gereklerinden, gücünden ödün vermem mümkün mü? Kaldı ki söz, biçimsel varoluşunu yazılırken oluşturuyor zaten. Noktalar’daki söz, ancak bu biçim içinde var olabilirdi. Yaratacağı algılama güçlüğünü bilerek, göze alarak bir yoğunluğa varmaya çalıştım. Belki şöyle bir duygunun gizli payı da vardır: otuz üç yıldır yazdığım şiirin, zaman zaman sıkıldığım biçiminden biraz uzaklaşmak; derdi, bir de böyle mayalandırmak..
*
Evet, ne yazık ki bizde, hüzünle çaresizlik arasında hep bir ilişki kurulmuştur. Çaresizlik, insanın günlük pratiğine ilişkin bir güçsüzlük durumudur; elbette acı verir, yılgınlık yaratır, onur kırıcıdır... Ancak hüzün, kökü çok daha derinlerde bir varoluş sorunsalıdır benim için. Bu yüzden yazdıklarımın hemen hepsinde bir hüzün vardır. Çünkü yaralı bir yaşama arzusu vardır. Bedensel ve zihinsel olarak kuşatılmış insan vardır. Unutma Defteri benim doğayla en barışık olduğum kitabımdır belki de... sanırım şiirlerdeki hüzün biraz da bu gecikmiş ve elden çıkmasına fazla bir zaman kalmamış buluşmadan geliyor.
*
Yaşamı, sonsuzluğa doğru akıp giden bir uzun, bir büyük nehre benzeterek başlayalım mı söze? İnsan bu akışın bir yerinde katılıyor ona ve ömrünün izin verdiği süre ve sınırlar içinde akıp gidiyor. Nehrin öncesini ve sonrasını kavrayabilmesi için elinde tek olanak var; içinde bulunduğu bölüm. En büyük verisi, nehrin oraya kadar sürükleyip getirdikleri ve katıldığı bölüm içerisinde olup bitenler. İşte, yalnız şiirde değil, yaşamın her alanında güncelin önemi bu noktada gündeme gelmekte tarihsel süreçte.
*
Burada biçimle içerik ilişkisine girmek gerekecek. Bilindiği gibi, dış gerçekliğin sanatsal olarak ifadesi, onun özümlenmesi sürecinde içeriğe dönüşen, canlandırılan yansıya, maddi bir yapı (biçim) yani anlatımsallık kazandırılmasıyla olanaklı. Bu ise, özne (sanatçı) ile nesnenin (dünyanın) keyfi ve rastlantısal ilişkisine değil, bilinçli, bilme ve değerlendirmeyi de içeren, ilişkisine dayanır, dayanmalıdır. Eğer sanatı, kişisel duygularla sınırlı ve yalnızca estetik haz veren bir etkinlik olarak görmüyor; onu, insanı bilinçlendiren, kişiliğini etkileyen, duygu ve düşüncelerini biçimlendirerek yaşama daha etkin ve bilinçli katılımını sağlayan bir iletişim aracı olarak görüyorsak; toplumsal işlevinden söz ediyorsak sanatın, böyle bir yaklaşım ve ilişki kaçınılmaz oluyor.
*
Andığım iki dizenin tamamlayanı, ‘Zamanı heceliyor Tanrı’dır. Sanırım doğa ya da tanrı, bizim üzerimizden var oluyor. İnsan sonsuzluğun nazar boncuğu, hecesi. Evrenin mayası yalnızlık. Biz ve kalabalık, onun bir avuç hazırlayıcılarıyız. İnsanın insanla, insanın doğayla her teması bu yapıya su taşıyor, taş oluyor. Şiiri bir sarkaç olarak düşünüyorum. Sonsuzlukla şimdi, kalabalıkla biz arasında gidip gelen görkemli bir çaresizlik. Bu sarkacın bir tarafa bağlanması, ölüm demektir. O yüzden bütün trajedisine rağmen şiir ve elbette insan, iki ucu da aynı acıyla, umutla, heyecanla sever, iki uca da aynı büyüklükle bağlanır. Yoksa hiçbir alanda yaratıcılıktan söz etmenin olanağı olamaz. Daha doğrusu yaşamaktan söz edilemez gibi geliyor bana.
*
Şaşarak baktığım, anlamaya çalıştığım, kederle boğulduğum, anımsayarak var ettiğim, kurtulmak istediğim, değer duygusu edindiğim, hiçliğini canımda duyduğum, zamanın elinden kurtarmak istediğim, yıllardır önemsiz diye geçip gittiğim, insan ancak bunlarla bir büyüklüğe varır, anlam edinir dediğim neler varsa onları... yazdığım şiirin beni getirdiği yerde bir boşluk, bir eksiklik, bir gecikme olarak yaşadığım “küçük acıları”, gürültünün içinde çırpınan sessizliği, doğanın büyük bir alçakgönüllülükle sunup durduğu yaşama bilgisini, ayrıntının ve ânın içinde çınlayıp durduğuna inandığım sonsuzluğu yazmaya çalıştım. Ne kadar becerdiğim ayrı bir konu elbette; ama yapmak istediğim buydu en azından. Kendimi dil içinde bir daha var etme, yaşadığım gerçekliği düzeysizliğin azabından kurtarma denemesi özetle...
*
Kısa, kesik cümlelerin her biri elbette birer dizedir. Sadece alt alta yazılmadı. Şiirin bildik biçimini bozmaktı derdim. Biçimin boşluklarını kaldırarak, art arda gelen, neredeyse soluksuz bir söyleyişle, içinde çaresizce yaşadığım ve anlamaya çalıştığım yaşantı parçasını çok daha katmanlı hale getirmekti. Bir süredir yazılan şiirin gevşek dokusuna bir gizli tepki belki de... Dil baştan sona şiirin dilidir. Hangi biçim içinde şiire çıkarsam çıkayım, şiirin dilinden, gereklerinden, gücünden ödün vermem mümkün mü? Kaldı ki söz, biçimsel varoluşunu yazılırken oluşturuyor zaten. Noktalar’daki söz, ancak bu biçim içinde var olabilirdi. Yaratacağı algılama güçlüğünü bilerek, göze alarak bir yoğunluğa varmaya çalıştım. Belki şöyle bir duygunun gizli payı da vardır: otuz üç yıldır yazdığım şiirin, zaman zaman sıkıldığım biçiminden biraz uzaklaşmak; derdi, bir de böyle mayalandırmak..
*
Evet, ne yazık ki bizde, hüzünle çaresizlik arasında hep bir ilişki kurulmuştur. Çaresizlik, insanın günlük pratiğine ilişkin bir güçsüzlük durumudur; elbette acı verir, yılgınlık yaratır, onur kırıcıdır... Ancak hüzün, kökü çok daha derinlerde bir varoluş sorunsalıdır benim için. Bu yüzden yazdıklarımın hemen hepsinde bir hüzün vardır. Çünkü yaralı bir yaşama arzusu vardır. Bedensel ve zihinsel olarak kuşatılmış insan vardır. Unutma Defteri benim doğayla en barışık olduğum kitabımdır belki de... sanırım şiirlerdeki hüzün biraz da bu gecikmiş ve elden çıkmasına fazla bir zaman kalmamış buluşmadan geliyor.
*
İlk birkaç Nokta çıktığında, Unutma Defteri, unutmaktan korktuklarımın, birgün çaresiz unutacaklarımın, insanların çoktan unuttuklarının kayıt altına alındığı bir dosya olmalı diye düşünmüştüm... Bu defterin yaprakları (zamanı) kaçınılmaz olarak sarı olacaktı; kalemi ise kırmızı... bu dediklerim ne kadar gerçekleşti, bilmiyorum... Bildiğim, hayalin de hatıranın da cümlesi yokluk üzerine kuruludur ve dili acıdır.
*
İki şeyi yapmaya çalıştım: Şiirin bildik biçimini bozacaktım; alt alta yazılmış, kırık kesik dizeler değil de, uyağı ölçüsü ritmi, birbirini izleyen dizelere yayılmış, daha doğrusu gizlenmiş, ancak dize/cümle içinde bir ses olarak algılanacak, düzyazı şiir diyebileceğimiz bir şiir kuracaktım. İkincisi de, şiirin biçim avantajını kaybetmiş görünen bu metiniçerisinde anlamı, dolayımı oldukça geniş, üst üste gelen imgelerle yoğunlaştırılmış, alışıldık şiirden biraz daha fazla çaba isteyen bir anlama doğru götürecektim. Önceki kitaplarda ara ara denediğim; denemenin, öykünün ve şiirin birbiri içinde eridiği düzyazı metinlerin, daha bir ayıklanmış ve yoğunlaştırılmış halleridir Noktalar... Söze, en azından kendim için bir yeni anlatım imkânı bulma denemesidir. Şiirin, biçim değil de bir dil işi olduğunu söylemeye çalıştım belki de... Hangi yaldızlı cümleyle söylersek söyleyelim, sözün özü, dert, kendi binasını kuruyor.
*
Bu soruyu Edip Cansever'in o güzel ‘Mendilimde Kan Sesleri’ şiirinden şu dizelerle yanıtlamaya çalışayım: “İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının tepelerinin dumanlı eğimine...” Yozgat benim yetiştiğim kent. Aşkın ve düşüncenin olanaksızlıklar içinde çırpındığı, dünyaya kanat vurduğum daracık gökyüzü. Duyarlığımın oluştuğu bir çeşit ana rahmi. İnsani ve evrensel olanı yakalayabilirseniz yerellik şiiri zenginleştirir.
*
*
İki şeyi yapmaya çalıştım: Şiirin bildik biçimini bozacaktım; alt alta yazılmış, kırık kesik dizeler değil de, uyağı ölçüsü ritmi, birbirini izleyen dizelere yayılmış, daha doğrusu gizlenmiş, ancak dize/cümle içinde bir ses olarak algılanacak, düzyazı şiir diyebileceğimiz bir şiir kuracaktım. İkincisi de, şiirin biçim avantajını kaybetmiş görünen bu metiniçerisinde anlamı, dolayımı oldukça geniş, üst üste gelen imgelerle yoğunlaştırılmış, alışıldık şiirden biraz daha fazla çaba isteyen bir anlama doğru götürecektim. Önceki kitaplarda ara ara denediğim; denemenin, öykünün ve şiirin birbiri içinde eridiği düzyazı metinlerin, daha bir ayıklanmış ve yoğunlaştırılmış halleridir Noktalar... Söze, en azından kendim için bir yeni anlatım imkânı bulma denemesidir. Şiirin, biçim değil de bir dil işi olduğunu söylemeye çalıştım belki de... Hangi yaldızlı cümleyle söylersek söyleyelim, sözün özü, dert, kendi binasını kuruyor.
*
Bu soruyu Edip Cansever'in o güzel ‘Mendilimde Kan Sesleri’ şiirinden şu dizelerle yanıtlamaya çalışayım: “İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının tepelerinin dumanlı eğimine...” Yozgat benim yetiştiğim kent. Aşkın ve düşüncenin olanaksızlıklar içinde çırpındığı, dünyaya kanat vurduğum daracık gökyüzü. Duyarlığımın oluştuğu bir çeşit ana rahmi. İnsani ve evrensel olanı yakalayabilirseniz yerellik şiiri zenginleştirir.
*
Birbirine benzerdi
Mevsimlerin bahçelere getirdiği renk
Evlere getirdiği telaş, sevinç, keder..
Yaşamak ağır bir suydu, zamanın
Ve toprağın derin ırmağında
Sürükleyerek bir nice hayatı ince kıvrımlarında
Akar, akardı..
Mevsimlerin bahçelere getirdiği renk
Evlere getirdiği telaş, sevinç, keder..
Yaşamak ağır bir suydu, zamanın
Ve toprağın derin ırmağında
Sürükleyerek bir nice hayatı ince kıvrımlarında
Akar, akardı..
“Yolculuk” Eşikler Kirpikler
*
*
Gülse yaz günleri gibi
İnsanların gölgeli yüzleri ar yağmasa dar yoluna...
Açtığı acının çukurunda
Yüzü kışlar kadar soğuk...
İnsanların gölgeli yüzleri ar yağmasa dar yoluna...
Açtığı acının çukurunda
Yüzü kışlar kadar soğuk...
“Yolculuk-IX” Bütün Şiirleri
*
Yağmurlarda yürümenin ustasıydı o
Yaprakların dört mevsimde aldığı biçimlerin
Sorsalardı bulutların o sonsuz akışını..
“Bütün Kapılardan Geri Döndü” Bütün Mevsimler Güz
*
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin...
“Ağaran Bir Suyum” Bütün Mevsimler Güz
*
Bütün mevsimler güz, vakitler ikindi
Turuncu bir sis inmiş gözlerinin burcuna
“Ayrıntılar- V” Bütün Mevsimler Güz
*
Adım şiddet, annem yalnızlık, adresim korku...
Bunlar evlerde sokaklara taşmış yenilgi.
Yaşamanın dünyasız fotoğrafları
“Dönüş” Unutma Defteri
*
İki yalnızlıktan kocaman bir kalabalık doğardı.
*
Yağmurlarda yürümenin ustasıydı o
Yaprakların dört mevsimde aldığı biçimlerin
Sorsalardı bulutların o sonsuz akışını..
“Bütün Kapılardan Geri Döndü” Bütün Mevsimler Güz
*
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin...
“Ağaran Bir Suyum” Bütün Mevsimler Güz
*
Bütün mevsimler güz, vakitler ikindi
Turuncu bir sis inmiş gözlerinin burcuna
“Ayrıntılar- V” Bütün Mevsimler Güz
*
Adım şiddet, annem yalnızlık, adresim korku...
Bunlar evlerde sokaklara taşmış yenilgi.
Yaşamanın dünyasız fotoğrafları
“Dönüş” Unutma Defteri
*
İki yalnızlıktan kocaman bir kalabalık doğardı.
Sözlerin kalbi yoktu.
Bir pencereden ötekine gün akşamdı.
Hangi sevgi sözünü söylesem yalnızlık, hangi zamana sitem etsem hayat...
“Harita” Unutma Defteri
*
Böyle zamanlarda insan
Çokluk yalnız kalmalı.
Bir pencereden ötekine gün akşamdı.
Hangi sevgi sözünü söylesem yalnızlık, hangi zamana sitem etsem hayat...
“Harita” Unutma Defteri
*
Böyle zamanlarda insan
Çokluk yalnız kalmalı.
Ufuksuz sularda duran gemini
Getir ki sabaha çok var
Hem bakarsın gecelerin koynundan bir binen çıkar.
Getir ki sabaha çok var
Hem bakarsın gecelerin koynundan bir binen çıkar.
“Geceler Aydınlık”, Bütün Şiirleri
*
Zaman bir ince yalnızlık nicedir
Hayatın gözeneklerinden süzülen
*
Zaman bir ince yalnızlık nicedir
Hayatın gözeneklerinden süzülen
Bilenip gümüş hançerinde gecelerin
Vuruyor hilâl hilâl bir mezar taşına.
“Yolculuk-X” Bütün Şiirleri-1
*
Yağmur değil güneş sağanağı.
Vuruyor hilâl hilâl bir mezar taşına.
“Yolculuk-X” Bütün Şiirleri-1
*
Yağmur değil güneş sağanağı.
On bir aylar, acemboruları, taflanlar yaprak yaprak yağıyor.
Pencereler çift kanatlı bir sevinç.
Güneş tanrım.
Yağmur annem.
Toprak ömrüm.
Bir su damlasından sonsuzluk veren hayat...
“Sevinç” Unutma Defteri
*
Unuturmuyum, unuturmuyum
Yüreğimin ince tülbentlerinden
Titreyerek süzdüğüm o büyülü rüzgârı,
O mayıs göğünü, ilkyaz parkını...
*
Unuturmuyum, unuturmuyum
Yüreğimin ince tülbentlerinden
Titreyerek süzdüğüm o büyülü rüzgârı,
O mayıs göğünü, ilkyaz parkını...
“Unuturmuyum” Bütün Şiirleri-1
*
Tanrıyı Akdeniz'in çocuğu yapan yaşama tutkusu.
Dağın dili, ormanın kalbi.
*
Tanrıyı Akdeniz'in çocuğu yapan yaşama tutkusu.
Dağın dili, ormanın kalbi.
Ey denizle canlanan mezarlar...
“Atlas” Unutma Defteri
*
Avucumda binlerce su yaprağı
Sevmek için yaşadığım hayatı
İçimdeki fotoğrafları ışığı geçiriyorum;
*
Avucumda binlerce su yaprağı
Sevmek için yaşadığım hayatı
İçimdeki fotoğrafları ışığı geçiriyorum;
Hurmalar, on bir ay çiçekleri, güneş saatleri...
“Işık Masalı” Gölge Masalı
*
Siz bir ülkeden ötekine,
Gümrük, denetim, vize;
Biz de öyleyiz burda
Evden tarlaya köyden yaylaya
Asker, panzer, çevirme!..
“Aykırı Benzeme” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
İnsan Sevmezse Ölür, sevda şiirlerinden yapılmış bir seçmedir. O yüzden aşk yoğun olarak yer almakta kitapta. Aşk, sanırım insanın en kolay olduğunu sandığı en çetrefil yaşantılarından birisi. Gündelik hayatın en kolay yaraladığı bir duygu. Her zaman biricik olduğundan, hiçbir deneyimin ‘ustalık’ kazandıramadığı bir güzel acemilik. Başlarken de biterken de acı verir. İnsana insan olduğunu duyumsatan en büyük imkândır. Zaaflarımızı büyüten bir erdemdir.
*
*
Siz bir ülkeden ötekine,
Gümrük, denetim, vize;
Biz de öyleyiz burda
Evden tarlaya köyden yaylaya
Asker, panzer, çevirme!..
“Aykırı Benzeme” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
İnsan Sevmezse Ölür, sevda şiirlerinden yapılmış bir seçmedir. O yüzden aşk yoğun olarak yer almakta kitapta. Aşk, sanırım insanın en kolay olduğunu sandığı en çetrefil yaşantılarından birisi. Gündelik hayatın en kolay yaraladığı bir duygu. Her zaman biricik olduğundan, hiçbir deneyimin ‘ustalık’ kazandıramadığı bir güzel acemilik. Başlarken de biterken de acı verir. İnsana insan olduğunu duyumsatan en büyük imkândır. Zaaflarımızı büyüten bir erdemdir.
*
Aşka başımı eğmeseydim, ne bir inceliğim olurdu, ne şiire sahip olurdum. Önce yokluğu ile eğitti beni, sonra varlığı ile. Biri durmadan ötekine dönüştü, ikisi birden beni dünyaya ekledi: aşk ve şiir.
*
İlk gençliğin telaşı geçti. Aşksız hiçbir iyiliğin, inceliğin ve verimin olamayacağını, belki biraz pahalı, öğrendim. Ne şiir, ne bilim, ne kavga...
*
Biz, sanırım gözlerimizi içimize biraz geç çeviriyoruz. Çevirdiğimizdeyse gördüğümüz, tomurcuklar içinde kurumuş bir insan gülü, insan olma olanağı...Aşk bir yere gitmiyor. Biz onu binlerce önlem duygusuyla mezara dönmüş gövdemize gömüyoruz.
*
Gülün aklı, gülün kalbi,
Gülün rahmi...
*
İlk gençliğin telaşı geçti. Aşksız hiçbir iyiliğin, inceliğin ve verimin olamayacağını, belki biraz pahalı, öğrendim. Ne şiir, ne bilim, ne kavga...
*
Biz, sanırım gözlerimizi içimize biraz geç çeviriyoruz. Çevirdiğimizdeyse gördüğümüz, tomurcuklar içinde kurumuş bir insan gülü, insan olma olanağı...Aşk bir yere gitmiyor. Biz onu binlerce önlem duygusuyla mezara dönmüş gövdemize gömüyoruz.
*
Gülün aklı, gülün kalbi,
Gülün rahmi...
Böyle susuyorum seni
Ömür hanım
Ay Gölü. Bir sebep buluyor kendine
Bunalmış, eksik, yanlış.
Ey dünya pervanesi hayal
İki ağızlı bıçakmış
Kirpiğin kirpiğe değmesi...
“İki Ağızlı Bıçak” Üç Nokta Beş Harf
*
En ince yerinde sözün, en içten
Gülüyorsun ya hani köpük köpük
Binlerce pencere açılıyor içime
Her camından bin altın güneş esen...
Ömür hanım
Ay Gölü. Bir sebep buluyor kendine
Bunalmış, eksik, yanlış.
Ey dünya pervanesi hayal
İki ağızlı bıçakmış
Kirpiğin kirpiğe değmesi...
“İki Ağızlı Bıçak” Üç Nokta Beş Harf
*
En ince yerinde sözün, en içten
Gülüyorsun ya hani köpük köpük
Binlerce pencere açılıyor içime
Her camından bin altın güneş esen...
“Adınla Yer Değiştiriyor” Bütün Şiirleri-1
*
Kar yağarken öptüm dudaklarını
Dudaklarını mı bulut aklığını mı?
*
Kar yağarken öptüm dudaklarını
Dudaklarını mı bulut aklığını mı?
Yoksa bir sevginin incecik
Gülümseyen yumuşaklığını mı?
Öptüm kar yağarken, yüreğinin
Yüzüme dökülen tüy hafifliğini...
“Kar Yağıyor Yüzüme O Günden Bugüne” Bütün Şiirleri-1
*
Beni yalnızlığa batırdın gittin
Tüm güzelliğimi bitirdin gittin
Taş olup göğsüme oturdun gittin
Dört yanımdan esiyorsun güz gibi
“Seni Uzaklara” Derin Kesik
*
Neler değişti bilsen ardından...
Elini çabuk tut biraz ne olur
Gülümseyen yumuşaklığını mı?
Öptüm kar yağarken, yüreğinin
Yüzüme dökülen tüy hafifliğini...
“Kar Yağıyor Yüzüme O Günden Bugüne” Bütün Şiirleri-1
*
Beni yalnızlığa batırdın gittin
Tüm güzelliğimi bitirdin gittin
Taş olup göğsüme oturdun gittin
Dört yanımdan esiyorsun güz gibi
“Seni Uzaklara” Derin Kesik
*
Neler değişti bilsen ardından...
Elini çabuk tut biraz ne olur
Yerini tutmuyor hiçbir şey
Görüşmenin konuşmanın dokunmanın...
“Altın Kafes” Bütün Mevsimler Güz
*
Anılar söz dinlemiyor, anılar
Korkunun kol gezdiği
O yalnızlık saatlerinde
Sıralı kirpik gibi diziliyorlar
Gözlerimin çevresinde.
Görüşmenin konuşmanın dokunmanın...
“Altın Kafes” Bütün Mevsimler Güz
*
Anılar söz dinlemiyor, anılar
Korkunun kol gezdiği
O yalnızlık saatlerinde
Sıralı kirpik gibi diziliyorlar
Gözlerimin çevresinde.
“Anılar Söz Dinlemiyor” Bütün Şiirleri-1
*
O zamanlar uzak taşra kasabalarında
Akşamlar birer kara buluttu
Ölümü yedeğine almış ajans haberleriyle
*
O zamanlar uzak taşra kasabalarında
Akşamlar birer kara buluttu
Ölümü yedeğine almış ajans haberleriyle
Yaşamla ölümün bıçak sırtı sıratında,
Ölenler, arananlar, yakalananlar...
“Kimliksiz Değişim-III”Bütün Şiirleri-1
*
Bir tek sen
Acı değilsin bana
Tamamla artık
Kusurlu cümlemi
Başka sözü Olanlar var.
Canım evin
Hoş geldin
Sevgilim ölüm...
“Nokta” Üç Nokta Beş Harf
*
Kadın portakal bahçesinden çıktı.
Eteğinde üç güneş gölü, üç ışık harmanı.
Gün üç geçti gövdesinden.
Parmaklarıyla soluk aldırdı ağaçlara...
Uzak evlere turuncu bir kış hazırlıyor kadın.
“İyimserlik”Unutma Defteri
*
Her gece açılan mezarı bir erkeğin
İki küçük kasa şimdi, duruyor önünde
Kadın değil de annesi her şeyin...
Nasıl bakarsa Tanrı dünyasına
Öyle bir uzaklıktan bakıyor portakallara.
“Her Şeyin Annesi” Gölge Masalı
Ölenler, arananlar, yakalananlar...
“Kimliksiz Değişim-III”Bütün Şiirleri-1
*
Bir tek sen
Acı değilsin bana
Tamamla artık
Kusurlu cümlemi
Başka sözü Olanlar var.
Canım evin
Hoş geldin
Sevgilim ölüm...
“Nokta” Üç Nokta Beş Harf
*
Kadın portakal bahçesinden çıktı.
Eteğinde üç güneş gölü, üç ışık harmanı.
Gün üç geçti gövdesinden.
Parmaklarıyla soluk aldırdı ağaçlara...
Uzak evlere turuncu bir kış hazırlıyor kadın.
“İyimserlik”Unutma Defteri
*
Her gece açılan mezarı bir erkeğin
İki küçük kasa şimdi, duruyor önünde
Kadın değil de annesi her şeyin...
Nasıl bakarsa Tanrı dünyasına
Öyle bir uzaklıktan bakıyor portakallara.
“Her Şeyin Annesi” Gölge Masalı
*
Sevdiğim kadınlardan bir mucize
Bütün acılarımın dışına çıktım
Elinden tuttum çocuk babamın
Annem yeni doğuruyordu beni.
“36.” Yalnızlık Heceleri
*
İzler bırakarak geride yürek çarpıntılarından
İyimser, kederli
Bir özge zaman arması gibi
Andıkça sevgiyle
Yalnızca sevgiyle ışıklanan...
Sevdiğim kadınlardan bir mucize
Bütün acılarımın dışına çıktım
Elinden tuttum çocuk babamın
Annem yeni doğuruyordu beni.
“36.” Yalnızlık Heceleri
*
İzler bırakarak geride yürek çarpıntılarından
İyimser, kederli
Bir özge zaman arması gibi
Andıkça sevgiyle
Yalnızca sevgiyle ışıklanan...
“Çekilme” Bütün Şiirleri-1
*
Ve günü geldi, hayatın yüreğinden
Dünyaları iyileştiren bir ince sızıyla
Fışkırdı duyguların ivecen tomurcuğu...
Sığarak akıl almaz bir biçimde
Gözbebeklerine gamzelere kulak memelerine
Bir ten sıcaklığı olup soluk soluk
Sevgi, doldu ömrümüze...
“Yolculuk-VIII” Bütün Şiirleri-1
*
Sana bir cümle kurdum çocukluktan
Kitaplar dolusu suç buldum bana
Ben, şu geceyi harfleyen
Sen gündüzü başkalarından okuyan...
“Cümle” Üç Nokta Beş Harf
*
Bir çocuk bırakıyor beni her akşam
Her akşam inip sessizce merdivenlerden günün
Ayrılığın ve alacakaranlığın soğuk avuçlarına...
“Akşamla giden” Bütün Şiirleri-1
*
Bir hayal yalnızlığında sustum
Bozulmasın diye güzelliği.
Ağzından topuğuna dışarılar pervanesi
Kalbi söze indirdi dünyayı sese
Çok eski bir ayrılıksın diyemedim...
İki boşlukla dar
Ey karanlık kapılar
*
Ve günü geldi, hayatın yüreğinden
Dünyaları iyileştiren bir ince sızıyla
Fışkırdı duyguların ivecen tomurcuğu...
Sığarak akıl almaz bir biçimde
Gözbebeklerine gamzelere kulak memelerine
Bir ten sıcaklığı olup soluk soluk
Sevgi, doldu ömrümüze...
“Yolculuk-VIII” Bütün Şiirleri-1
*
Sana bir cümle kurdum çocukluktan
Kitaplar dolusu suç buldum bana
Ben, şu geceyi harfleyen
Sen gündüzü başkalarından okuyan...
“Cümle” Üç Nokta Beş Harf
*
Bir çocuk bırakıyor beni her akşam
Her akşam inip sessizce merdivenlerden günün
Ayrılığın ve alacakaranlığın soğuk avuçlarına...
“Akşamla giden” Bütün Şiirleri-1
*
Bir hayal yalnızlığında sustum
Bozulmasın diye güzelliği.
Ağzından topuğuna dışarılar pervanesi
Kalbi söze indirdi dünyayı sese
Çok eski bir ayrılıksın diyemedim...
İki boşlukla dar
Ey karanlık kapılar
Bu meydan ortasında
Eşiğinizden bir dilim...
“Saygı” Üç Nokta Beş Harf
*
Ağzındı
Rayiha bahçelerinde bir tomurcuk vakti
Ağzındı
Bulut mavi yağmur kuşların cümlesi...
Ağzındı Annemden sana kadar.
“Annemden Sana Kadar” Gölge Masalı
*
Eşiğinizden bir dilim...
“Saygı” Üç Nokta Beş Harf
*
Ağzındı
Rayiha bahçelerinde bir tomurcuk vakti
Ağzındı
Bulut mavi yağmur kuşların cümlesi...
Ağzındı Annemden sana kadar.
“Annemden Sana Kadar” Gölge Masalı
*
Önceleri bir yeşil pülsendi gözleri. Nasıl bir geceden nasıl bir sabaha çıkardı ki, fiske fiske bakardı yüzümüze. Uzun saçları, harelerini örtermi, çoğaltır mı bilinmezdi. Soluğu sığınma duygusuydu, gövdesi binlerce yılın dokuduğu bir önlem yumağı. Aylarca süt kokusuyla yıkadı bizi.
“Süt Kokusu” Derin Kesik
*
*
Aile, bizim içinde oluştuğumuz ana rahmi. Tüm kusurlarıyla iyilikleriyle bizi besleyen; sevgi ve sevgisizlikle acı ve sevinçle tanıştığımız ilk dünya. İsteyelim istemeyelim, beğenelim beğenmeyelim insanın değiştiremeyeceği bir gerçek bu, izlerini ömür boyu taşıdığı...
*
İnsan beş çocuğundan birisini, bir gün olsun kucaklamadan, bir güzel söz söylemeden, aynı evin içinde, aynı bahçelerde, aynı avluda nasıl yaşar?
*
Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı, gün boyu biriktirdiği
Kuşları, birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.
*
İnsan beş çocuğundan birisini, bir gün olsun kucaklamadan, bir güzel söz söylemeden, aynı evin içinde, aynı bahçelerde, aynı avluda nasıl yaşar?
*
Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı, gün boyu biriktirdiği
Kuşları, birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.
Siyah- beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan bir diş
Gıcırtısıydı babam...
“Aynı Yürek Lekesi” Derin Kesik
*
Yozgat bir kar kentidir
Sürmeli bir türküdür
Serttir soğuktur küçüktür.
İki dağın dudağına kısılmış
İncecik bir sudur
İçinde zamandan başka her şeyin aktığı...
“Yolculuk –III” Bütün Şiirleri-1
*
Bir gülün tenine değmedi hiç elleri
Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler
Çiçeksiz büyüttüler çocukları
Oyunlarda durmadan yenmeyi öğrettiler
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan bir diş
Gıcırtısıydı babam...
“Aynı Yürek Lekesi” Derin Kesik
*
Yozgat bir kar kentidir
Sürmeli bir türküdür
Serttir soğuktur küçüktür.
İki dağın dudağına kısılmış
İncecik bir sudur
İçinde zamandan başka her şeyin aktığı...
“Yolculuk –III” Bütün Şiirleri-1
*
Bir gülün tenine değmedi hiç elleri
Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler
Çiçeksiz büyüttüler çocukları
Oyunlarda durmadan yenmeyi öğrettiler
Bir büyük oyunda sonra yenildi çokları
Sevgisiz büyüttüler çocukları
Dal sürmedi hiçbiri kaldılar yoz kıraçta
Çiğ yalan bencillik biraz da kindi suları
Gölgesiz büyüttüler çocukları
Konmadı hiçbirinin sesine yumuşacık
Bir yüreğin dalından uçan sevi kuşları
Türküsüz büyüttüler çocukları
El vermek nedir dosta dostluk nedir ki
Hep bir oyuna gelmekti korkuları
Güvensiz büyüttüler çocukları.
“Çocukları Öldürdüler” Kum ile Su
*
İlk akşamdan alnına düşen o erkenci bulut
O kırık çizgi, sularda susan ışık, eksilen rüzgar dallarda
Gölgelerin perde perde pişmanlığı getirmesi
Günün gönlünce geçmediğindendir.
Avuçlarında biriken ter o gözyaşından içten
Dal sürmedi hiçbiri kaldılar yoz kıraçta
Çiğ yalan bencillik biraz da kindi suları
Gölgesiz büyüttüler çocukları
Konmadı hiçbirinin sesine yumuşacık
Bir yüreğin dalından uçan sevi kuşları
Türküsüz büyüttüler çocukları
El vermek nedir dosta dostluk nedir ki
Hep bir oyuna gelmekti korkuları
Güvensiz büyüttüler çocukları.
“Çocukları Öldürdüler” Kum ile Su
*
İlk akşamdan alnına düşen o erkenci bulut
O kırık çizgi, sularda susan ışık, eksilen rüzgar dallarda
Gölgelerin perde perde pişmanlığı getirmesi
Günün gönlünce geçmediğindendir.
Avuçlarında biriken ter o gözyaşından içten
Bir damlası inancına düşen bir damlası yorgunluğuna
Umarsızlık değilse bunalmış ve bitkin
Düşlerin gerçeğe dönüşme telaşındandır.
Evlerde bıçak yarası bir ayrılık
Çatılardan camlara akıp duran kırmızı
Her şeyin dokunması insana bu içli saatlerde
Zamanın aldıkları geri dönmediğindendir.
Bir duruşun var hani susmakla söylemek arası
Bir duruşun var hani susmakla söylemek arası
Bir gider bir gelir ikircim sularında
Kalmışsa yüreğinin teknesi kıyısız
Gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır.
Savrulmuş tel tel kalabalıklar içinde
Rüzgârın ucunda bir bulut duyguların avucunda bir çocuk
Görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
Görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
Büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir.
Bir adam... tutmuş yüzünü uzun yağmurlara
Bir kadın... kendi kuyularında ıslak ve hüzünlü
Söylüyorsa hala bir incecik türküsünü
Sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandır...
“Ondandır” Eşikler ve Kirpikler
*
“Ondandır” Eşikler ve Kirpikler
*
Kimseleri istemiyorum
Düşüncelerimde yola çıktığım vakit
Gerçeğin beni bunalttığı günlerde
Dilimden düşürmediğim bir şarkı gibi
Düşüncelerimde yola çıktığım vakit
Gerçeğin beni bunalttığı günlerde
Dilimden düşürmediğim bir şarkı gibi
Sen ol sesimin konak yerlerinde
Yeter...
“Anlıklar I” İyimser ve Kederli
*
Uyuyan şu insanların rüyaları adına
Geceyi hırka gibi giyinmiş uykusuzluğun acısı adına
Ağaçların yaprak yaprak gökyüzüne uzanmış arzusu adına
Sokak köpeklerinin ezanla başlayan ulumaları adına
Denizin büyük mavi karanlığı adına
İncinmiş gururun gözyaşı adına
Yeter...
“Anlıklar I” İyimser ve Kederli
*
Uyuyan şu insanların rüyaları adına
Geceyi hırka gibi giyinmiş uykusuzluğun acısı adına
Ağaçların yaprak yaprak gökyüzüne uzanmış arzusu adına
Sokak köpeklerinin ezanla başlayan ulumaları adına
Denizin büyük mavi karanlığı adına
İncinmiş gururun gözyaşı adına
Nar ağaçlarının kırmızı bereket çanı adına
Umudun umutsuzluktan ağır yükü adına
Kalbine inanmış bütün sevenlerin muradı adına
Yolların cezaya döndüğü uzaklıklar adına
Yolların bağışa döndüğü yakınlıklar adına
Saka kuşunun çembercik kuşuna söylediği şarkılar adına
Umudun umutsuzluktan ağır yükü adına
Kalbine inanmış bütün sevenlerin muradı adına
Yolların cezaya döndüğü uzaklıklar adına
Yolların bağışa döndüğü yakınlıklar adına
Saka kuşunun çembercik kuşuna söylediği şarkılar adına
Şarabın mumla seviştiği geceler adına
Arzusu gövdesinde kalmış ölüler adına
Yoksulluğun uzak derin gözleri adına
Yoksulluğun uzak derin gözleri adına
Yüzü yere düşen çaresizlik adına
Kavuşmanın kekeme sevinci adına
Herkesten yapılmış duvarlar adına
Kavuşmanın kekeme sevinci adına
Herkesten yapılmış duvarlar adına
Kendinden başka doğrusu olmayan büyük aşklar adına
O ışık goncasının arzusu ve korkusu adına
Benim kırk yıl gecikmiş avunmaz zamanım adına...
O ışık goncasının arzusu ve korkusu adına
Benim kırk yıl gecikmiş avunmaz zamanım adına...
“Gecikme” Bağ Bozumu Şarkıları
*
Bir şehrayin gibi geçerken ben başlarının üzerine
Vermiş bütün renklerimi güneşe ve rüzgâra
Yüzüm yaşadıklarımdan ipi kopmuş bir uçurtma
Uzun yağmurlar altında ıslana ıslana
Varıp en kırılgan yerlerine konacağım.
“Bir Çağrıya Uymak” İyimser ve Kederli
*
Bir salkım söğüde benzetiyorum seni
Uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
Kendimi unutulmuş bir ırmağa
Yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
Düşmüyor bir gün olsun
Sularıma gölgen...
“Anlıklar IV” İyimser ve Kederli
*
Ne mi yapıyorum böyle
*
Bir şehrayin gibi geçerken ben başlarının üzerine
Vermiş bütün renklerimi güneşe ve rüzgâra
Yüzüm yaşadıklarımdan ipi kopmuş bir uçurtma
Uzun yağmurlar altında ıslana ıslana
Varıp en kırılgan yerlerine konacağım.
“Bir Çağrıya Uymak” İyimser ve Kederli
*
Bir salkım söğüde benzetiyorum seni
Uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
Kendimi unutulmuş bir ırmağa
Yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
Düşmüyor bir gün olsun
Sularıma gölgen...
“Anlıklar IV” İyimser ve Kederli
*
Ne mi yapıyorum böyle
Cam bilyeleriyle mutlu
Oynayıp duran çocuklar gibi
Işıyarak sözcüklerle...
İnsan ömrü kadar eski
Oynayıp duran çocuklar gibi
Işıyarak sözcüklerle...
İnsan ömrü kadar eski
Bir o kadar eskimez
Bir tutkunun yanıtı bu.
Çirkin bir kadının gülüşü gibi
Bir tutkunun yanıtı bu.
Çirkin bir kadının gülüşü gibi
-Coşkusu yüzüne batan
- Dokunaklı bir yağmura
Gökyüzü çiziyorum ince ve derin
O her şeyi güzel kılan
İyiliğin ipeğinden
İpincecik bir dünya
Yumuşak, sevecen, geniş...
“ İyiliğin İpeğinden” İyimser ve Kederli
*
Gökyüzü çiziyorum ince ve derin
O her şeyi güzel kılan
İyiliğin ipeğinden
İpincecik bir dünya
Yumuşak, sevecen, geniş...
“ İyiliğin İpeğinden” İyimser ve Kederli
*
Onlar mı?
Yıpranmış giysiler içinde mağrur
Her gün bir başka yenilgiden dönüyorlar.
Kupon çekiliş maç
Kupon çekiliş maç...
Çekilip ikl akşamdan evlerin damına
Televizyon izleyip bulmaca çözüyorlar...
Kalmadı toplanacak yerler
Aynalara baka baka çoğalmaya çalışıyorlar.
“Kimliksiz Değişim IV” İyimser ve Kederli
*
Yıpranmış giysiler içinde mağrur
Her gün bir başka yenilgiden dönüyorlar.
Kupon çekiliş maç
Kupon çekiliş maç...
Çekilip ikl akşamdan evlerin damına
Televizyon izleyip bulmaca çözüyorlar...
Kalmadı toplanacak yerler
Aynalara baka baka çoğalmaya çalışıyorlar.
“Kimliksiz Değişim IV” İyimser ve Kederli
*
Orada hayalet bir değirmen
Nazlı buğday başakları, dua, bekleyiş
Rüzgârları soyunmuş parmak sular
Rüzgârları soyunmuş parmak sular
Terli bir gökyüzü, can sıkıntısı, ağır zaman
İçine bağıran bir adam
İçine bağıran bir adam
Nereye büyüyeceğini bilmeyen çocuklar
Etekleri yaz bahçesi bir kadın
Etekleri yaz bahçesi bir kadın
Orada merhametli yoksulluk
Sürmeli geceler, bulanık sabahlar
Güneşle çiçeklenen yorgunluk
Ay ışığında solan sözler
Atların köpeklerle konuştuğu bir bozkır
Yıldızlar çıkmadan görünmeyen gökyüzü
Bakır bir tencerede eriyen evler
Sürmeli geceler, bulanık sabahlar
Güneşle çiçeklenen yorgunluk
Ay ışığında solan sözler
Atların köpeklerle konuştuğu bir bozkır
Yıldızlar çıkmadan görünmeyen gökyüzü
Bakır bir tencerede eriyen evler
“Bahçemizde Nar Ağacı Yoktu” Bağ Bozumu Şarkıları
*
*
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı.
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı.
“İlk Harf” Bağ Bozumu Şarkıları
*
*
Ey gece sokaklarına sabahın resmini çizen
Ey sözleri halkının kalbini içeren...
Hani o, güneşini eğninde taşıyan
Ey sözleri halkının kalbini içeren...
Hani o, güneşini eğninde taşıyan
“Yolculuk IV” Eşikler ve Kirpikler
*
*
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık...
Ey tek heceli darlık...
“Üç Nokta”, Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
*
Ak baldırları balkonlarda birer buğulu ırmak
Bir çocuk fırladı odalardan yalınayak
Bir çocuk fırladı odalardan yalınayak
“Arınma” İyimser ve Kederli
*
*
Evlerde bıçak yarası bir ayrılık
Çatılardan camlara akıp duran kırmızı
Her şeyin dokunması insana bu içli saatlerde
Zamanın aldıkları geri dönmediğindendir.
Çatılardan camlara akıp duran kırmızı
Her şeyin dokunması insana bu içli saatlerde
Zamanın aldıkları geri dönmediğindendir.
Bir duruşun var hani susmakla söylemek arası
Bir gider bir gelir ikircim sularında
Kalmışsa yüreğinin teknesi kıyısız
Gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır.
Savrulmuş tel tel kalabalıklar içinde
Kalmışsa yüreğinin teknesi kıyısız
Gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır.
Savrulmuş tel tel kalabalıklar içinde
Rüzgârın ucunda bir bulut duyguların avucunda bir çocuk
Görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
Büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir.
Bir adam... tutmuş yüzünü uzun yağmurlara
Bir kadın... kendi kuyularında ıslak ve hüzünlü
Görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
Büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir.
Bir adam... tutmuş yüzünü uzun yağmurlara
Bir kadın... kendi kuyularında ıslak ve hüzünlü
Söylüyorsa hala bir incecik türküsünü
Sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandır
“Ondandır” İyimser ve Kederli
*
“Ondandır” İyimser ve Kederli
*
Geçerek yeni zaman dervişlerinin
Borsa ve banka tapınaklarından
Yan yana namaza durmuş yalan ve imanla
Yan yana namaza durmuş yalan ve imanla
Eğilip günde beş vakit ezan sesleriyle
Dünyadan varlık için minarelerden geçerek...
Telsiz mesajlarından gizli raporlardan vergi iadelerinden
Uzun masalar ardında kendine hayran
Küçük insanların kasılmış kaypak gövdelerinden...
Geçerek bıçkın küfürlerinden hızlı şoförlerin
Pavyon fedailerinin geceye yakışan güçlerinden
Telsiz mesajlarından gizli raporlardan vergi iadelerinden
Uzun masalar ardında kendine hayran
Küçük insanların kasılmış kaypak gövdelerinden...
Geçerek bıçkın küfürlerinden hızlı şoförlerin
Pavyon fedailerinin geceye yakışan güçlerinden
İki kopuk düğme gibi sabaha düşen
Sağılmış memelerinden o kadınların...
Sağılmış memelerinden o kadınların...
“Zaman...Geçerek” İyimser ve Kederli
*
*
Değişik resimler çiziyor gölgeler alınlara
Düşlerle saldırıp anılarla vurarak
Düşlerle saldırıp anılarla vurarak
Düştü bir bir yaralı askerler gibi eşiklere
“Gün Bitti” İyimser ve Kederli
*
*
Değişik resimler çiziyor gölgeler alınlara
Düşlerle saldırıp anılarla vurarak
Düşlerle saldırıp anılarla vurarak
Düştü bir bir yaralı askerler gibi eşiklere
“Gün Bitti”, İyimser ve Kederli
*
Ağrı’nın eteğinde bir kara çalı:
*
Ağrı’nın eteğinde bir kara çalı:
-Boyum senden uzun, boyum senden uzun...
Bulutlar birbirine gülümsüyor yukarda.
Harran’ın düzünde bir küçük avlu:
Bulutlar birbirine gülümsüyor yukarda.
Harran’ın düzünde bir küçük avlu:
-Ufkum senden geniş, ufkum senden geniş...
Rüzgâr gökyüzünü soluyor dışarda.
Fırat’ın kıyısında bir parmak musluk:
Fırat’ın kıyısında bir parmak musluk:
-Suyum senden serin, suyum senden derin...
Dalgalar köpük köpük boy veriyor taşlarda.
Botan’ın karında bir hâki leke:
Dalgalar köpük köpük boy veriyor taşlarda.
Botan’ın karında bir hâki leke:
-Ayazım senden sert, ayazım senden sert...
Doruklar sabırla iç çekiyor rüzgârda.
Yaşamın üstünde bir sinsi ölüm:
Doruklar sabırla iç çekiyor rüzgârda.
Yaşamın üstünde bir sinsi ölüm:
-Gücüm senden büyük, gücüm senden büyük...
Binlerce gelincik uç veriyor dağlarda.
“Binlerce Gelincik” Dicle Üstü Ay Karanlık
*
Binlerce gelincik uç veriyor dağlarda.
“Binlerce Gelincik” Dicle Üstü Ay Karanlık
*
Yere bakarak konuşuyor
Ötesinde bütün seslerin
Her solukta bir ışık sönüyor
Yüzünün alaca akşamından
Yüzü çiğnenmiş bir ülke
Omzunda ağırlığı yetmişiki yılın
Gözleri toprakta uçurumlar açıyor
Konuşmuyor
Çözerek düğümünü kirpiklerinin
Tüm gördüklerini yere gömüyor...
“Hangi Ölüme Güvenelim” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Acılarını rüzgâra tutsam bir zaman
Saçlarına yağmurlardan taraklar vursam...
“Dağlarda Ölsem” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Ötesinde bütün seslerin
Her solukta bir ışık sönüyor
Yüzünün alaca akşamından
Yüzü çiğnenmiş bir ülke
Omzunda ağırlığı yetmişiki yılın
Gözleri toprakta uçurumlar açıyor
Konuşmuyor
Çözerek düğümünü kirpiklerinin
Tüm gördüklerini yere gömüyor...
“Hangi Ölüme Güvenelim” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Acılarını rüzgâra tutsam bir zaman
Saçlarına yağmurlardan taraklar vursam...
“Dağlarda Ölsem” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Bir annenin elini tuttum bu gün
İki gözü iki çocuk, devleti susuyordu.
Terli vakit. Boğuk heves.
İki gözü iki çocuk, devleti susuyordu.
Terli vakit. Boğuk heves.
Haksız ömür
Hangi özgürlük doldurur boşluğun.
“İtiraz” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Hangi özgürlük doldurur boşluğun.
“İtiraz” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Babasının sustuklarını
İki çocuk büyüttü, ikisi de
Üstüne titredikçe yabancı.
İki çocuk büyüttü, ikisi de
Üstüne titredikçe yabancı.
“Yalnızlık Heceleri 47” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
*
Sözler kalbinde vazgeçiş
Bedeni göz göz unutuluş mühürü
Yok yalnızlığından başka gücü
Bedeni göz göz unutuluş mühürü
Yok yalnızlığından başka gücü
Bir kirpik hecesiyle
Küçük düşürüp yakınlığımızı
Ceza gibi geçiyor içimizden.
Küçük düşürüp yakınlığımızı
Ceza gibi geçiyor içimizden.
“Yalnızlık Heceleri 34” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
-Vakitler vakitler gölgesiz vakitler
*
-Vakitler vakitler gölgesiz vakitler
- Başka nedir derdim dünyayı giyinmek
-Ey pahalı uğultu, her yerden esen
- Son kale gibi gelirdim sana
-Hayal sularıyla yıkanmış eşikler
- Hükmümü bile bile gelirdim
Herkesin gittiği yere bakardın sen
Ben seni döner döner üşürdüm...
“Son Kale” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Herkesin gittiği yere bakardın sen
Ben seni döner döner üşürdüm...
“Son Kale” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Keder olmadı
Herkes kendini
Bir daha sevdi
Heves, pişmanlık
Bıraktı kalbi
Şiir okumadım
Zamanı bildim
Aşk, evdi
Güz hep başkalarının
Bahçesine geldi
“Ünlem” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Senden ışır ayrılık
Gözlerim yol tenhası
Heves, pişmanlık
Bıraktı kalbi
Şiir okumadım
Zamanı bildim
Aşk, evdi
Güz hep başkalarının
Bahçesine geldi
“Ünlem” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
Senden ışır ayrılık
Gözlerim yol tenhası
Kirpikler dili oldum
Ağzım ölü zamanlar.
Ağzım ölü zamanlar.
Benden vakitli taşlar
Gövdeni solumaya
O mumdan eşiklerim
Sokakları titreyen.
Bitti sandım gideni
Eyvah ki dünya imiş
Gövdeni solumaya
O mumdan eşiklerim
Sokakları titreyen.
Bitti sandım gideni
Eyvah ki dünya imiş
Mezar benim nem olur.
“Yalnızlık Heceleri 22” Üç Nokta Beş Harf/Yalnızlık Heceleri
*
*
Ay dolanır dolanır da gelir
Gecenin derin koyaklarından...
Yatağı gülsüz, bedeni buğusuz
Saçları rüzgârsız bir kadını
Öper de iki omzundan ayrılığın ağzıyla
Kırar durur parmaklarını bir adam
Bir adam çok uzaklarda
“Uzaklarda I”İyimser ve Kederli
*
Yatağı gülsüz, bedeni buğusuz
Saçları rüzgârsız bir kadını
Öper de iki omzundan ayrılığın ağzıyla
Kırar durur parmaklarını bir adam
Bir adam çok uzaklarda
“Uzaklarda I”İyimser ve Kederli
*
Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.
“Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun” İnsan Sevmezse Ölür
*
“Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun” İnsan Sevmezse Ölür
*
Saate bakarız durmadan kör bir hareketle bilinçsiz ve bıkkın Sevilmeyen bir konuk gibi zaman oturur bileklerimizde Gitmeyi bilmez bir türlü hantal gövdesiyle gün. Konuşmaya başlarız sıkıntıdan, ilgisiz kopuk rastgele Bir avuç ölü sözü uzun uzun çiğneyip dururuz ağzımızda; Hayat pahalılığı, ev işleri, yeni alınan giysiler Hükümetin gidişi, akşamki konuklar, yemek türleri Yaramazlıkları çocukların, televizyondaki film...
-Evlendik evleneli şekerim, okuyamıyorum
Zaman kalmıyor ki işten, hem kitaplar da çok pahalı...
“Dar Odada Ömürler” Aykırı Yaşamak
*
*
Sessizlikten harfler oydum sana
Sesi bil, beni sus, kendini gör diye
Değil arka bahçelerin, akşam saatlerinin
Silik ya da selgin her geçişte kalabalıktan
Değil arka bahçelerin, akşam saatlerinin
Silik ya da selgin her geçişte kalabalıktan
Nedir biraz daha evlerden eksilen
“Cümle” İnsan Sevmezse Ölür
*
Kalabalık çarşılarda tenha adamlar
Öyle bakar vitrinlere yoksulluk
Gözlerin bir ucundan günlerine girmeseler
*
Kalabalık çarşılarda tenha adamlar
Öyle bakar vitrinlere yoksulluk
Gözlerin bir ucundan günlerine girmeseler
Bir çift çocuk fotoğrafı dikiz aynasında
Kar mı gözlerin mi kayboldukları boşluk
Köroğlu Beli’nde ağır kamyon şoförleri
Bozkırın ortasında binlerce küçük ırmak
Avuçlarında yıldızlar ve kimsesiz kavaklar
Senin gözlerini çoğaltmak için akarlar
Bulanık bir şarkı gücenik duruşlarında
Köroğlu Beli’nde ağır kamyon şoförleri
Bozkırın ortasında binlerce küçük ırmak
Avuçlarında yıldızlar ve kimsesiz kavaklar
Senin gözlerini çoğaltmak için akarlar
Bulanık bir şarkı gücenik duruşlarında
Sakarya Caddesi’nde çıraklar
Güne değil gözlerine başlıyorlar
Güne değil gözlerine başlıyorlar
“Gözlerin Dünya” İnsan Sevmezse Ölür
*
*
Bir yabancı gözleri çan bilmediği dillerde
Bildik hayatların uzun intiharı da geldi.
Kırmızı yaşlar idim bir çocuğun yatağında
Kırmızı yaşlar idim bir çocuğun yatağında
Gecenin hayal hayal intizarı da geldi
Gittim bir medet harflerden gamzelere
Ahlâkın yaşla çiftleştiği yaşama mezarı da geldi
Ahlâkın yaşla çiftleştiği yaşama mezarı da geldi
Bir zamandım, erken, uzak geleceklerden
Güzelliğin lâl odalarda beden çerağı da geldi
Güzelliğin lâl odalarda beden çerağı da geldi
“Yalnızlık Heceleri 18” İnsan Sevmezse Ölür
*
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
*
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık...
Ey tek heceli darlık...
“Üç Nokta” Üç Nokta Beş Harf
*
Eğri çizgiler dalgın
İki kaşım üzerinde
İki kaşım üzerinde bir ağrı
Gözlerim yanıyor günlerdir
Gözlerimde bir yangın.
*
Eğri çizgiler dalgın
İki kaşım üzerinde
İki kaşım üzerinde bir ağrı
Gözlerim yanıyor günlerdir
Gözlerimde bir yangın.
Bir yanım gündelik şeyler
Evdir ekmektir
Yaşadığım kaskatı;
Yaşadığım kaskatı;
Bir yanım olmadık türküler söyler
Yoldur özlemdir
Yoldur özlemdir
Benim en güzel düşlerim
İçimde kaldı.
İçimde kaldı.
Bir yerlerim eksiliyor günlerdir
Bir yerlerim eriyor
Günlerdir başımda bir esrik bulut
Ben süt mavilerde umarken günü
Günlerdir başımda bir esrik bulut
Ben süt mavilerde umarken günü
Aykırı sularda akşam oluyor.
“Bir Özlemin İzdüşümü” Aykırı Yaşamak
*
*
Sinmiş silinmiş suskun
İçinde kimbilir hangi güzden
İçinde kimbilir hangi güzden
“Bir Adam”, Aykırı Yaşamak
*
*
Kullandığımız eşyalar
Kol saatimizin kordonundan örneğin
Kolyemizin taşından
Kolayından, hazır, ezbere...
Kol saatimizin kordonundan örneğin
Kolyemizin taşından
Kolayından, hazır, ezbere...
“Hazır Yaşamak” Aykırı Yaşamak
*
*
Ve akşam al atlı bir şehzade gibi gelir
Düştür kurtuluştur sokaktır sevinçtir...
Yollar yürüyüşümüzden tanır bizi, kekeme ve aceleci
Çarşılar camlara düşen ezik bakışlarımızdan.
Rüzgârdan ve gün ışığından kamaşır gözlerimiz
Yollar yürüyüşümüzden tanır bizi, kekeme ve aceleci
Çarşılar camlara düşen ezik bakışlarımızdan.
Rüzgârdan ve gün ışığından kamaşır gözlerimiz
Giysilerimiz ele verir kimliğimizi, yıpranmış ve temiz.
Aklımızda borçlardan ve ihtiyaçlardan sıralı yüzlerce soru
Katılmadığımız bir şarkı gibi gün biterken eşiklerde
Aklımızda borçlardan ve ihtiyaçlardan sıralı yüzlerce soru
Katılmadığımız bir şarkı gibi gün biterken eşiklerde
Evler sıkıntımızın sürdüğü bir başka memuriyettir.
“Dar Odada Ömürler” Aykırı Yaşamak
*
*
Unutur muyum, unutur muyum
Yüreğimin ince tülbentlerinden
Titreyerek süzdüğüm o büyülü rüzgârı,
Yüreğimin ince tülbentlerinden
Titreyerek süzdüğüm o büyülü rüzgârı,
O Mayıs göğünü, ilkyaz parkını,
Hüznü bile gülümseyen bir güle çeviren
Hüznü bile gülümseyen bir güle çeviren
O lekesiz çocuk güzelliğini
Unutur muyum
“Unutur muyum...” Aykırı Yaşamak
*
*
Tam da akşamüzeri gidiyorsun alıp aklımın aydınlığını
Yaşanmış ve yaşanmamış ne varsa sana ilişkin,
Geçerek bırakılmışlığımın başucundan telaşlı adımlarla
Yaşanmış ve yaşanmamış ne varsa sana ilişkin,
Geçerek bırakılmışlığımın başucundan telaşlı adımlarla
Usul usul eksiliyor sokaklar
“Tırnaklarımı Yiyorum” Aykırı Yaşamak
*
*
Yaprağa inanırım ben
Yağmurun yağmasına
Bozkırın avucunda
Bozkırın avucunda
Akan parmak suya
Havaya atılan taşın
Yere düşmesine
Bir köpeğin havlamasına
Yere düşmesine
Bir köpeğin havlamasına
Yalnızlıktan beter
Gittikçe artan kaygısına
Adres arayan birinin
Işıklı camlarda simsiyah bir cümle
Gittikçe artan kaygısına
Adres arayan birinin
Işıklı camlarda simsiyah bir cümle
Alın çizgisin
Ben inanırım
Susan babalara
“Ay Gölü” Üç Nokta Beş Harf
*
*
Kılavuzum yalnızlık olacak
Ömrümü hiçbir yakınlıkta örtmeyeceğim
Ömrümü hiçbir yakınlıkta örtmeyeceğim
Babamı bende yaşatmayacağım
Çocuklarımdan çekileceğim
Hayalden başka gerçeğim olmayacak
Ölüme bırakmayacağım bilmeyi
Aralık kapılarda fotoğrafınızı alacağım
Çocuklarımdan çekileceğim
Hayalden başka gerçeğim olmayacak
Ölüme bırakmayacağım bilmeyi
Aralık kapılarda fotoğrafınızı alacağım
“Kum ile Su” Seçme Şiirler
*
Değişik şeyler söyle, yeni bir şeyler söyle
*
Değişik şeyler söyle, yeni bir şeyler söyle
“Ömür Hanımla Güz Konuşmaları” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Büyüklenmenin küçük düştüğü bir genişlik
*
Büyüklenmenin küçük düştüğü bir genişlik
“Yalnızlık Heceleri 21” Üç Nokta Beş Harf
*
*
Nerdesiniz ey zamandan büyük zamanlar
Yürüyeceğim canının yapraklarına
Yürüyeceğim canının yapraklarına
Zamanın evi, dünyanın elifi
Kaç kere söyledim bunu sana:
İnsan yaşıyorken sever kendini
İnsan yaşıyorken öldürür.
Kaç kere söyledim bunu sana:
İnsan yaşıyorken sever kendini
İnsan yaşıyorken öldürür.
“Sonsuzluk” Pervane
*
Yalnızlık ağaçlardan kuşlardan gelmiyor
Otlar böceklerle bahçeler bulutlarla
Dört mevsimin masalını söylüyor
Sular kederlenmiyor, kimsesiz akıyorum diye
Balıklar denizin yedi renkli turnası
Toprağın taşa borcu yok, gülün bülbüle nispeti
Kediler sokaklarda birer güneş salkım
İğde kokuları, erik şıraları, ceviz boyaları
İğde kokuları, erik şıraları, ceviz boyaları
“Taşın Çiçeklenmesi” Pervane
*
*
Al götür ne varsa gelirken getirdiğin
Yarama bastığın tuz, gözümdeki meneviş
Ağzımda esen serinlik, göğsüme akan ırmak
Yarama bastığın tuz, gözümdeki meneviş
Ağzımda esen serinlik, göğsüme akan ırmak
“Ağır Bağış” İnsan Sevmezse Ölür
*
*
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Dışa vurmayı duygularınızı
Dışa vurmayı duygularınızı
“Koşaradım” Kum ile Sur
*
*
Özellikle, sözcük ve öbeklerinin, bütün bir dizenin yinelenmesi ses açısından bir etkileme saglamakta, bir uyum, bir ritm olusturmakta, tıpkı müzik yapıtlarında zaman zaman ana melodinin yinelenmesi ya da çeşitlemelerle anımsatılmasında oldugu gibi, dinleyende uyanan ses imgesini pekiştirmektedir.
*
Sınırların ardına çekebilir miyiz
Sınırların ardına neden çekelim ki
Sınırların ardında yalnızlık bitecek mi
Sınırların ardında yoksulluk daha mı az
Sınırların ardında ateş yakmaz su boğmaz mı
Sınırların ardında ölüm vakitli mi gelir
Sınırların ardında ay hilal ufuk hayal değil midir
Sınırların ardında aşk acı akşam hüzün vermez mi
Sınırların ardına neden çekelim ki
Sınırların ardında yalnızlık bitecek mi
Sınırların ardında yoksulluk daha mı az
Sınırların ardında ateş yakmaz su boğmaz mı
Sınırların ardında ölüm vakitli mi gelir
Sınırların ardında ay hilal ufuk hayal değil midir
Sınırların ardında aşk acı akşam hüzün vermez mi
“Kim İzin Verecek Rüzgâra”, Kum ile Su
*
Bir baş dönmesiyle evler hayaldi
Bir baş dönmesiyle dünya hatıra
Bir baş dönmesiyle dünya hatıra
“Bir Gün Bu Sözler De” Pervane
*
*
Yıldızlardan indim
Yapraklardan indim
Köpüklerden indim
Köpüklerden indim
“Ay Yeşil Pencere” Bağ Bozumu Şarkıları
*
*
Denizin yataklara dolduğu bir gece
Şarabın denize dolduğu bir gece
Sözcüklerin şaraba dolduğu bir gece
Bedenin dünyaya dolduğu bir gece
Kendi etimi öpüyordum ben
Şarabın denize dolduğu bir gece
Sözcüklerin şaraba dolduğu bir gece
Bedenin dünyaya dolduğu bir gece
Kendi etimi öpüyordum ben
“Ay Tutulması ya da Şeb-i Gam” Bağ Bozumu Şarkıları
*
*
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
“İlk Harf” Bağ Bozumu Şarkıları
*
*
Gözlerinle dilin arasına gerili uçurumu seviyorum
Kekeme özgürlüğünü seviyorum
Susuşundaki hıncı seviyorum
Kalbinde ürperen kışı seviyorum
Çocukluğunu seviyorum
Dudaklarında titreyen zamanı seviyorum
Boynunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum
Gözlerindeki yaşı seviyorum
Beni uzaklaştırmaya çalışırken aklından geçenleri seviyorum
Kalbinden gövdene yürüyen utangaç karıncayı seviyorum
Ağzından gelecek her sevinci, her azabı seviyorum
Gece ışıklarında topladığın o evler esrarını seviyorum
Teri yastığına sızan rüyanı seviyorum
Odalara ömür veren gövdeni seviyorum
Bekleyişteki o mucizeyi seviyorum
Hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum
Bir iç çekişte yanan hayatı seviyorum
Senden ayrılanı seviyorum, sana kavuşanı seviyorum
Bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum
Üstüme elediğin şefkati seviyorum
Çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum
İlk gece yapacağı her şeyi seviyorum
Kekeme özgürlüğünü seviyorum
Susuşundaki hıncı seviyorum
Kalbinde ürperen kışı seviyorum
Çocukluğunu seviyorum
Dudaklarında titreyen zamanı seviyorum
Boynunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum
Gözlerindeki yaşı seviyorum
Beni uzaklaştırmaya çalışırken aklından geçenleri seviyorum
Kalbinden gövdene yürüyen utangaç karıncayı seviyorum
Ağzından gelecek her sevinci, her azabı seviyorum
Gece ışıklarında topladığın o evler esrarını seviyorum
Teri yastığına sızan rüyanı seviyorum
Odalara ömür veren gövdeni seviyorum
Bekleyişteki o mucizeyi seviyorum
Hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum
Bir iç çekişte yanan hayatı seviyorum
Senden ayrılanı seviyorum, sana kavuşanı seviyorum
Bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum
Üstüme elediğin şefkati seviyorum
Çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum
İlk gece yapacağı her şeyi seviyorum
“Cam ile Taş” Kum ile Su
*
*
Bir güvercin kuşudur ki yasam havalandıkça sevdim sarplara sardı, çıkmazlara girdi, dalaştık sevdim, dikenlere bastım sardı cılk yaralar bütün gövdemi yara bendim, can benimdi, güzel acımı sevdim
“Sevdim” Yedi Deryalar Geçsen
*
“Sevdim” Yedi Deryalar Geçsen
*
Yayla domatesinin içindeki gümüştür şiir, yaban zeytinini düşle aşılamaktır şiir, ne gösteren, ne de gösterilendir, olmak’tır şiir.
“Yapısalcılık ve Şiir” Hayat Bilgisi
*
“Yapısalcılık ve Şiir” Hayat Bilgisi
*
Hem sanık hem yargıç rolünü bırak
Ne kimseyi suçlar ne suçludur bir başına
Herkesin ömrü kendinin hem yanlışı hem doğrusudur
Ne kimseyi suçlar ne suçludur bir başına
Herkesin ömrü kendinin hem yanlışı hem doğrusudur
“Bir Sonuca Varamadım” İyimser ve Kederli
*
*
Ne gerçeğin sınırı biter ne düşlerin direnci
Ne senden bir yankı verir sarnıcı zamanın...
Ne senden bir yankı verir sarnıcı zamanın...
“Gecenin Avuçlarında”İyimser ve Kederli
*
*
Ey uzun sürgünü kısa ömrümün
Ülkesine gurbetler gezdiren...
Ülkesine gurbetler gezdiren...
En iyi sen bilirsin
Ne altın kafeslerden sıla olur
Ne ayrılık ondurur insanı...
“Altın Kafes” Bütün Mevsimler Güz
*
Ne altın kafeslerden sıla olur
Ne ayrılık ondurur insanı...
“Altın Kafes” Bütün Mevsimler Güz
*
Yaşadım kırk yıl
Sevinç ve hüzün
Aşk ile cesur
Büyüdü yüreğim...
“Ömrümle Öderim” Bütün Mevsimler Güz
*
Sevinç ve hüzün
Aşk ile cesur
Büyüdü yüreğim...
“Ömrümle Öderim” Bütün Mevsimler Güz
*
Ne yıldızlar
Ne ışıkları hayal kentlerin
Ne de bozkırda yalnızlık arması
Bir su damlası köyler...
“Gitmek Çünkü Güzeldir” Derin Kesik
*
Ne ışıkları hayal kentlerin
Ne de bozkırda yalnızlık arması
Bir su damlası köyler...
“Gitmek Çünkü Güzeldir” Derin Kesik
*
Ey gülüşün ve ay ışığının gümüş çocuğu
Yaşamak ve direnmek kıvamında
Ölü, çirkin ve kirli...
“Yolculuk IV” Eşikler Kirpikler
*
İnsan burada büyük denizler üzerine düşler kuramaz
İnsan burada ışıklı çarşıların masalını duyamaz...
Bir akışsız sudur sevgi kendi bendini yıkan
İnsan burada aç kalır, yalnız ölür, türküsüz soluyamaz...
“Azala Azala Ölmek” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Yaşamak ve direnmek kıvamında
Ölü, çirkin ve kirli...
“Yolculuk IV” Eşikler Kirpikler
*
İnsan burada büyük denizler üzerine düşler kuramaz
İnsan burada ışıklı çarşıların masalını duyamaz...
Bir akışsız sudur sevgi kendi bendini yıkan
İnsan burada aç kalır, yalnız ölür, türküsüz soluyamaz...
“Azala Azala Ölmek” Dicle Üstü Ay Bulanık
*
Günün gönlünce geçmediğindendir
Düşlerin gerçeğe dönüşme telaşındandır
Zamanın aldıkları geri dönmediğindendir
Gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır
Büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir
Sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandır
“Ondandır” İyimser ve Kederli
*
Düşlerin gerçeğe dönüşme telaşındandır
Zamanın aldıkları geri dönmediğindendir
Gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır
Büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir
Sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandır
“Ondandır” İyimser ve Kederli
*
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Kırmak istememiştim duygu filizlerini
Rüzgârımı olanca yumuşaklığı ile salmıştım üzerine
Sıcak bir sığınak olayım demiştim
Yanıtı olmayan sularda boğmak istememiştim
Dingin bir ikindiüstü olayım demiştim
Üşütmek istememiştim
“Sitem” İyimser ve Kederli
*
Rüzgârımı olanca yumuşaklığı ile salmıştım üzerine
Sıcak bir sığınak olayım demiştim
Yanıtı olmayan sularda boğmak istememiştim
Dingin bir ikindiüstü olayım demiştim
Üşütmek istememiştim
“Sitem” İyimser ve Kederli
*
Bir gün olsun inip aralarına katılmadık Balkonlara çıktık en fazla, camlardan sarktık Karmakarışık duygular içinde bocalayıp kaldık Anlamadık Ama biz korktuk Ama biz sustuk Ama biz düşünmedik Ama biz teslim olduk
“Bir Şiir Öncesinde XI”İyimser ve Kederli
*
*
Kirpiklerini yere düşürmemek için bin yıldır hep ötelere bakan bir halkın alın çizgileri var. Akşamları kendisi, sabahları başkası, iki dilli eşikler var. Bir gökyüzü var, sesini başka sesler içind yeni yeni duymaya başlayan o çekinik kadınların çocuk sesleri var. İki taşın arasında ezilmiş bir el var.
“Serap’ın Sesinde Ne Var”, Kum ile Su, Seçme Şiirler
*
Ne mi yapacağım bundan sonra? Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir okumayacağım bir süre. Hediyelik eşya satan dükkânların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu bir gül ağacının dibine dökeceğim. Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım.
“Senin Korkularını Benim İnceliğim” Eşikler Kirpikler
*
“Serap’ın Sesinde Ne Var”, Kum ile Su, Seçme Şiirler
*
Ne mi yapacağım bundan sonra? Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir okumayacağım bir süre. Hediyelik eşya satan dükkânların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu bir gül ağacının dibine dökeceğim. Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım.
“Senin Korkularını Benim İnceliğim” Eşikler Kirpikler
*
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık...
Ey tek heceli darlık...
“Üç Nokta” Üç Nokta Beş Harf
*
Orada esmer ve uzun adamlar
Evleri onarmak için
Dağlara başladılar
Bir uzun havada yüzlerce mermi
Sabahın güneşinde leke
Ay bin yıldır kederli orada
Ölüm yoksulluğu çoktan unutturdu
Sular bile yılan gibi akıyor arklarda
Orada açlık onurla ayakta
Bulutlar ayrılıktan alıyor nemini
Evleri onarmak için
Dağlara başladılar
Bir uzun havada yüzlerce mermi
Sabahın güneşinde leke
Ay bin yıldır kederli orada
Ölüm yoksulluğu çoktan unutturdu
Sular bile yılan gibi akıyor arklarda
Orada açlık onurla ayakta
Bulutlar ayrılıktan alıyor nemini
Yağmurun adı gözyaşı
Her eşik bir musalla taşı orada
Orada koyunların sütü kırmızı
Barut kokuyor yaz kış yamaçlar
Ağaçlar kurudukça kurudu
Göğsünde ölü gözlerinden başarı nişanı
Seçilmiş adamlar orada
Her eşik bir musalla taşı orada
Orada koyunların sütü kırmızı
Barut kokuyor yaz kış yamaçlar
Ağaçlar kurudukça kurudu
Göğsünde ölü gözlerinden başarı nişanı
Seçilmiş adamlar orada
“Değirmen Taşlarında Buğday” Bütün Şiirleri 2
*
Akşam sızıyor aralık kapıdan
Aralık kapıdan ayrılık sızıyor
*
Akşam sızıyor aralık kapıdan
Aralık kapıdan ayrılık sızıyor
-Her gün biraz daha ağır-
Anılar sızıyor aralık kapıdan
Yıllar sızıyor aralık kapıdan
“Bir Şiir Öncesinde” İyimser ve Kederli
*
Bir yerlerim eksiliyor günlerdir Bir yerlerim eriyor
Günlerdir başımda bir esrik bulut
“Bir Özlemin İzdüşümü” Bütün Şiirleri 1
*
Bir yağmur mevsiminde yitirdim yüzümü
Yüzümü bir çamur mevsiminde
“Yitirdim Yüzümü” Bütün Şiirleri 1
*
Gelsen şu olurdu:
Evim dünya olurdu
İncelik dil bulurdu
Saygı çocuklaşırdı
Anılar sızıyor aralık kapıdan
Yıllar sızıyor aralık kapıdan
“Bir Şiir Öncesinde” İyimser ve Kederli
*
Bir yerlerim eksiliyor günlerdir Bir yerlerim eriyor
Günlerdir başımda bir esrik bulut
“Bir Özlemin İzdüşümü” Bütün Şiirleri 1
*
Bir yağmur mevsiminde yitirdim yüzümü
Yüzümü bir çamur mevsiminde
“Yitirdim Yüzümü” Bütün Şiirleri 1
*
Gelsen şu olurdu:
Evim dünya olurdu
İncelik dil bulurdu
Saygı çocuklaşırdı
Beden murat kesilirdi
Kalabalık çiçek açardı
Pişmanlık utanırdı
Eşyalara su yürürdü
Acı değer kazanırdı
Ölüm sahipsiz kalırdı
Güzel anı olurdu
Aşka yakışırdı
Şiir usulca susardı
Yaşamak büyür büyürdü
“Yalnızlık Heceleri 48” Üç Nokta Beş Harf
*
Kalabalık çiçek açardı
Pişmanlık utanırdı
Eşyalara su yürürdü
Acı değer kazanırdı
Ölüm sahipsiz kalırdı
Güzel anı olurdu
Aşka yakışırdı
Şiir usulca susardı
Yaşamak büyür büyürdü
“Yalnızlık Heceleri 48” Üç Nokta Beş Harf
*
Kimsenin sevinci kimseye bir şey demiyor
Kimseler duymuyor başkasının hüznünü
“Bir Yudum Su”, Bütün Şiirleri I
*
Gözlerin senin
Öyle bakar yollara umut ve yıkım
Gözlerinden iniyor Ayancık’a akşam
Kapı önlerinde yaşlı kadınlar
Senin gözlerinde ancak bir nefes ışırlar
Gözlerinden almış közünü ve rüzgârını
Gözlerin kanatlı yılanlar, burgaçlanan su
Kalabalık çarşılarda tenha adamlar
Öyle bakar vitrinlere yoksulluk
Gözlerin bir ucundan günlerine girmeseler
Kar mı gözlerin mi kayboldukları boşluk
Köroğlu Beli’nde ağır kamyon şoförleri
Avuçlarında yıldızlar ve kimsesiz kavaklar
Senin gözlerini çoğaltmak için akarlar
Sakarya Caddesi’nde çıraklar
Güne değil gözlerine başlıyorlar
Aklında gözlerin olmayan hapisler yenik
Cümle mazlumların ülkesi gözlerin
Kimseler duymuyor başkasının hüznünü
“Bir Yudum Su”, Bütün Şiirleri I
*
Gözlerin senin
Öyle bakar yollara umut ve yıkım
Gözlerinden iniyor Ayancık’a akşam
Kapı önlerinde yaşlı kadınlar
Senin gözlerinde ancak bir nefes ışırlar
Gözlerinden almış közünü ve rüzgârını
Gözlerin kanatlı yılanlar, burgaçlanan su
Kalabalık çarşılarda tenha adamlar
Öyle bakar vitrinlere yoksulluk
Gözlerin bir ucundan günlerine girmeseler
Kar mı gözlerin mi kayboldukları boşluk
Köroğlu Beli’nde ağır kamyon şoförleri
Avuçlarında yıldızlar ve kimsesiz kavaklar
Senin gözlerini çoğaltmak için akarlar
Sakarya Caddesi’nde çıraklar
Güne değil gözlerine başlıyorlar
Aklında gözlerin olmayan hapisler yenik
Cümle mazlumların ülkesi gözlerin
Gözlerin yağmur sonrası, rüzgârla yunmuş güneş
Gözlerin senin
Öyle bakar dünyaya dinginlik ve haz...
“Gözlerin Dünya”Bütün Şiirleri 3
*
Gözlerin senin
Öyle bakar dünyaya dinginlik ve haz...
“Gözlerin Dünya”Bütün Şiirleri 3
*
Her şeyi tüketiyorum yazarak
Acımı bile...
Biri içerden yağar biri dışarıdan
Gözyaşıyla yağmurun ayrımı
Bir kara çalı gün boyu
Geceye sığmayan insan.
Ucuzluyor çoğalan her şey
Güzelin trajedisi...
Acımı bile...
Biri içerden yağar biri dışarıdan
Gözyaşıyla yağmurun ayrımı
Bir kara çalı gün boyu
Geceye sığmayan insan.
Ucuzluyor çoğalan her şey
Güzelin trajedisi...
Elinden tutuyorum
Evler ayakta
Biraz daha yaklaşsaydım
Acı çekecekti o çocuk
Benim özgürlüğüm
Biraz daha yaklaşsaydım
Acı çekecekti o çocuk
Benim özgürlüğüm
Uykusuz gecelerin senin.
“Çizikler” Bütün Şiirleri 2
*
“Çizikler” Bütün Şiirleri 2
*
Benim gittiğim uzaklar değil, içimdeki sözlerdir. Buğday tarlalarının uykusunu, yüksek seslerin kışını, kırlangıçların akşamını geçti çocuk. Gaz lambasından güneşler yapıyor düşen gövdesine. Benim gittiğim o çocuğun kalbindeki gecedir. Bir kadın yemenisini tutuyor inen tokada, bir kendinden daracık odalarda. Gün iki kez bitmiş, gece bir daha siyah. Çocuk üç büyük korkuyla büyük. Kadın değil de tokat parçalanıyor. Benim gittiğim kadının yemenisindeki hayat bilgisidir.
“Yalnızlığın Ruh Atlası” Gölge Masalı
*
“Yalnızlığın Ruh Atlası” Gölge Masalı
*
Şimdi evlerin alnında akşamın perçemi
Yüzlerde gölgelerin derin derin oyunu
Çekiyor perdelerini üstümüze zaman...
Kirpiklerinin beşiğinde uyuduğum çocuk
Yanımda olsaydın keşke, düşseydi
Yüreğimin avucuna gözlerinin ışığı
“Bir Yudum Su”Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
Yüzlerde gölgelerin derin derin oyunu
Çekiyor perdelerini üstümüze zaman...
Kirpiklerinin beşiğinde uyuduğum çocuk
Yanımda olsaydın keşke, düşseydi
Yüreğimin avucuna gözlerinin ışığı
“Bir Yudum Su”Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
Aylarca bir çocuğun gülüşüne takıldı Kalbim ki
Bulanık bir gökyüzünde duru kalmış Tek incelik bulutuydu.
Tutulup rüzgârına ırgalanan kirpiklerin
Bir sevincin uğrağına düştü
Bir hüznün...
“Sonunda”Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
İnceltilmiş bir yüzle konuşuruz ölçerek her sözümüzü
Yanlış anlaşılmak kaygısıyla tedirgin ve sürekli tetikte
Adımızdan bir duvarın ardına saklayıp yalnızlığımızı
Saygılı bir sesle selamlarız her sabah birbirimizi
Ah biz memurlar, bürolara tıkılmış insan konserveleri
Özü gitmiş ömürler, ölü alışkanlıkların tutsakları.
“Dar Odada Ömürler” Aykırı Yaşamak
*
Bulanık bir gökyüzünde duru kalmış Tek incelik bulutuydu.
Tutulup rüzgârına ırgalanan kirpiklerin
Bir sevincin uğrağına düştü
Bir hüznün...
“Sonunda”Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
İnceltilmiş bir yüzle konuşuruz ölçerek her sözümüzü
Yanlış anlaşılmak kaygısıyla tedirgin ve sürekli tetikte
Adımızdan bir duvarın ardına saklayıp yalnızlığımızı
Saygılı bir sesle selamlarız her sabah birbirimizi
Ah biz memurlar, bürolara tıkılmış insan konserveleri
Özü gitmiş ömürler, ölü alışkanlıkların tutsakları.
“Dar Odada Ömürler” Aykırı Yaşamak
*
Çın çın ötüyor sesi
Değişmeyen tonuyla
Değişmeyen tonuyla
-Zaman bozuk bir plak gibi
Aynı mevsime takıldı-
Yüksekten ve rahat konuşuyor
Gücünün güvenciyle
Yanlış yapmak kaygısı yok
Aynı mevsime takıldı-
Yüksekten ve rahat konuşuyor
Gücünün güvenciyle
Yanlış yapmak kaygısı yok
-Her dediği doğrudur
O yerdeki insanın!-
O yerdeki insanın!-
“Bir Güç Simgesinin Yetersiz Tanımlaması” Aykırı Yaşamak
*
*
Yitik sularında gezdik bendi yıkık bir geçmişin
Yandı dilimiz düne aklımız güne değdikçe
Dudak uçlarında boğuk gecelerin çığlık izi
Sarmaya çalıştık onur yaralarımızı kendimizce
Ağladı mı ne, gözlerinde bir ara
Gözleri kadar iri göller birikti gizlice
“Bir Şiir Öncesinde- XVIII” İyimser ve Kederli
*
Korkunun ve bekleyişin bunalttığı evlerde
Yüreklerinde merakın ağır yüküyle insanlar
Günde bin kez gidip gelirlerdi
Yaşamla ölümün bıçak sırtı sıratında...
Bir metal ses, yitirmiş insan sıcaklığını
Okuur, okurdu...
“Bir Şiir Öncesinde VI” Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
Unutulmak korkusuyla tedirgin
Tükeniyor kalbimin direnci
Aykırı sularda bungun Bir çürük tekne gibi
Rüzgârını özlüyorum.
“Rüzgârını Özlüyorum” İnsan Sevmezse Ölür
*
Yandı dilimiz düne aklımız güne değdikçe
Dudak uçlarında boğuk gecelerin çığlık izi
Sarmaya çalıştık onur yaralarımızı kendimizce
Ağladı mı ne, gözlerinde bir ara
Gözleri kadar iri göller birikti gizlice
“Bir Şiir Öncesinde- XVIII” İyimser ve Kederli
*
Korkunun ve bekleyişin bunalttığı evlerde
Yüreklerinde merakın ağır yüküyle insanlar
Günde bin kez gidip gelirlerdi
Yaşamla ölümün bıçak sırtı sıratında...
Bir metal ses, yitirmiş insan sıcaklığını
Okuur, okurdu...
“Bir Şiir Öncesinde VI” Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
Unutulmak korkusuyla tedirgin
Tükeniyor kalbimin direnci
Aykırı sularda bungun Bir çürük tekne gibi
Rüzgârını özlüyorum.
“Rüzgârını Özlüyorum” İnsan Sevmezse Ölür
*
Bir salkım söğüde benzetiyorum seni
Uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
Kendimi unutulmuş bir ırmağa
Yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
Düşmüyor bir gün olsun
Sularıma gölgen...
“Anlıklar- IV” İyimser ve Kederli
*
Uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
Kendimi unutulmuş bir ırmağa
Yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
Düşmüyor bir gün olsun
Sularıma gölgen...
“Anlıklar- IV” İyimser ve Kederli
*
Kadın portakal bahçesinden çıktı.
Eteğinde üç güneş
gölü, üç ışık harmanı.
gölü, üç ışık harmanı.
Gün üç kez geçti gövdesinden.
Parmaklarıyla soluk aldırdı ağaçlara.
Parmaklarıyla soluk aldırdı ağaçlara.
Çocukların yalnızlığıyla açtı köklerini.
Ağustosböceklerinden bir sonsuzluk bahçe.
Yemenisini üç kez kuruttu dalda.
Yorgunluk yüzünde yaprak yaprak gölgeleniyor.
En uzun saatinde gün.
Yorgunluk yüzünde yaprak yaprak gölgeleniyor.
En uzun saatinde gün.
Bahçe kapısı değil uykunun eşiği.
Geçmeden geçiyor.
Göğsünde soğumuş bir rüya, bir gece eskisi.
Sıcak ekmekler gibi gülümseyen bir adam.
Avucundaki kokuyla düzeltti saçlarını.
Portakallar dünyaya yürüyor ardından.
Uzak evlere turuncu bir kış hazırlıyor kadın.
“İyimserlik” Unutma Defteri
*
Avucundaki kokuyla düzeltti saçlarını.
Portakallar dünyaya yürüyor ardından.
Uzak evlere turuncu bir kış hazırlıyor kadın.
“İyimserlik” Unutma Defteri
*
Sabah değil bu.
Yapraklanan deniz.
Sürmeli ağaçlar.
Kuşların ayini.
Kuşların ayini.
Bahçe sevinci.
Sessizlikten sessizliğe uyanan dağ.
Yatakların gamzesi.
Yatakların gamzesi.
Ekmek kokusu.
Camlarda buğulanan iki beden.
Gülhatminin küpeçiçeğine armağanı.
Gülhatminin küpeçiçeğine armağanı.
Sokağın yürümesi.
İnsanın dünyaya bir daha inanması.
Tarlalarda başaklanan güneş.
Tarlalarda başaklanan güneş.
Kırmızı şarabı gecenin.
Kirpik kirpik ağaran sular. Sabah bu.
Kirpik kirpik ağaran sular. Sabah bu.
Mutsuzluğun yaşama simyası.
“Kamaşma” Unutma Defteri
*
“Kamaşma” Unutma Defteri
*
Yıkanın sevgili çocuklar yıkanın
Bilge bir dede gibi olgun ve yumuşak
Dünyaya sevgiyle gülümseyen
O altın güneşlerle yıkanın.
Dudakları teninizde sussun
İnce ürpermelerle gezinip içinizde
Öpüşlerden büyülü yaz rüzgârlarının.
Sulardan hayatın duruluğunu alın
Bilge bir dede gibi olgun ve yumuşak
Dünyaya sevgiyle gülümseyen
O altın güneşlerle yıkanın.
Dudakları teninizde sussun
İnce ürpermelerle gezinip içinizde
Öpüşlerden büyülü yaz rüzgârlarının.
Sulardan hayatın duruluğunu alın
Mavilerden mutluluğun rengini.
Oyunlar yorgunu pembe bebekler gibi
Düşlerin eşiğinde uçuk ve süzgün
Bırakın yüreğinizi dalgaların beşiğine.
Süzülsün tırnaklarınızdan saçlarınızdan
Kumların anne kucağına
Kentin, insanı kendinden bıktıran
Üzüntüsü ve gürültüsü...
Ömrünüz en yüce bağıştır size
Yaşamak bir büyük sanat
Duyun çoşkusunu iliklerinizde
Mavileşin güzelleşin arının
Yıkanın sevgili çocuklar yıkanın
“Yıkanın Sevgili Çocuklar” Aykırı Yaşamak
*
Sen Deniz' din.
Düşlerin eşiğinde uçuk ve süzgün
Bırakın yüreğinizi dalgaların beşiğine.
Süzülsün tırnaklarınızdan saçlarınızdan
Kumların anne kucağına
Kentin, insanı kendinden bıktıran
Üzüntüsü ve gürültüsü...
Ömrünüz en yüce bağıştır size
Yaşamak bir büyük sanat
Duyun çoşkusunu iliklerinizde
Mavileşin güzelleşin arının
Yıkanın sevgili çocuklar yıkanın
“Yıkanın Sevgili Çocuklar” Aykırı Yaşamak
*
Sen Deniz' din.
Uzun boylarımızdın.
Evlerimiz yalnız düşmüş harflerdi.
Üstümüzde bizim olmayan bir hayat.
Kuyularda masaldık.
Gecemiz yoksul güne unutma sürmesi.
Dünyayı gören rüyamızdın.
Sen Deniz'din.
Sen Deniz'din.
Uyanan sesimizdin.
Gözlerimiz ellerimizde biterdi.
Uzağımız yine bizdik.
Sözlerin birden kalabalıktl.
Sözlerin şehre inmiş kenar mahalleler.
İyiliğin sabahına mavi haritamızdın.
Sen Deniz'din.
Sen Deniz'din.
İpe değil yıldızlara çekilmiş onurumuzdun.
Ekmeğimiz korkuyla acıydı.
Ekmeğimiz korkuyla acıydı.
Başkasını bilmezdik.
Aklımız keçeleşmis bir geçmiş.
Gövdemize gelecek zamanları düşürdün.
Karıncalaşmış özgürlüğümüzdün.
Sen Deniz'sin.
Sen Deniz'sin.
Bize sonsuzluğu öğretensin.
Kaç bin kadın, kaç bin erkek, kaç bin çocuk, muradından doğurdu seni.
Ölümünü aldık, hayatını verdik.
Parmaklarımız sözlerinin mumları.
Seni anladık, seni büyüdük, seni yalnız kaldık...
“Deniz” Unutma Defteri
*
“Deniz” Unutma Defteri
*
Ben bir şiir öncesindeydim
Bütün hasretiyle Nâzım geldi
Öptü sözcüklerini birer birer
Memleket kesilmiş dudaklarıyla
Başında And Dağları’ndan bir kar bulutu
Rüzgârı kan ve kardeşlik kokan
Neruda geldi Şili’den
Kocaman gövdesiyle sevgiler yumağı
Lorca ansızın öldü
Bir İspanyol dansı gibi incecik
Akıtıp ömrünü Granada toprağına
Şiirin ve şarkının sonsuz yatağında
Ritsos kurtardı Yunanistan’ı
Yenip veremi ve faşizmi
Küçücük sularından günlük hayatın
Büyük denizlere ulaşan gücüyle
Sürgünlerden sevinçlere eğriler çizerek
Bütün hasretiyle Nâzım geldi
Öptü sözcüklerini birer birer
Memleket kesilmiş dudaklarıyla
Başında And Dağları’ndan bir kar bulutu
Rüzgârı kan ve kardeşlik kokan
Neruda geldi Şili’den
Kocaman gövdesiyle sevgiler yumağı
Lorca ansızın öldü
Bir İspanyol dansı gibi incecik
Akıtıp ömrünü Granada toprağına
Şiirin ve şarkının sonsuz yatağında
Ritsos kurtardı Yunanistan’ı
Yenip veremi ve faşizmi
Küçücük sularından günlük hayatın
Büyük denizlere ulaşan gücüyle
Sürgünlerden sevinçlere eğriler çizerek
Dize dize bir ozan
Gördü gerçeğe dönüşünü şiirinin
“Döndü Havana’ya
Gördü gerçeğe dönüşünü şiirinin
“Döndü Havana’ya
Nicolas Guillen”
Ve İstanbul geldi, bir halk şenliğinde
Gömmüş otuz dört ölüsünü
Gömmüş otuz dört ölüsünü
Mayıs mavilerine...
Seslendiler bir şiir öncesinde verip el ele
Bütün iyi ölülerimle ölümsüz soy şairlerim.
“Bir Şiir Öncesinde” Yolculuk/Kimliksiz Değişim
Seslendiler bir şiir öncesinde verip el ele
Bütün iyi ölülerimle ölümsüz soy şairlerim.
“Bir Şiir Öncesinde” Yolculuk/Kimliksiz Değişim
*
Senin bütün hayatına yetecek bir söz söylesem
Seni bu söze inandırsam, kendimi yatıştırsam, sussam
Sonunu görmesem de ömrümde bir şeye inanmış olarak ölürdüm.
“Büyük İstek” Bütün Şiirleri -2
*
Karın kapattığı yollarda
Yalnızca serçelerin kanat izleri
Bir tek pencere görünmüyor ufukta...
Gittikçe ağırlaşıyor hiçlik duygusu...
“Çırpınış- 1” Bütün Şiirleri- 2
*
Seni bu söze inandırsam, kendimi yatıştırsam, sussam
Sonunu görmesem de ömrümde bir şeye inanmış olarak ölürdüm.
“Büyük İstek” Bütün Şiirleri -2
*
Karın kapattığı yollarda
Yalnızca serçelerin kanat izleri
Bir tek pencere görünmüyor ufukta...
Gittikçe ağırlaşıyor hiçlik duygusu...
“Çırpınış- 1” Bütün Şiirleri- 2
*
Ne sözcükler göverdi elimi değdiğim yerden
Ne dilimden ezgiler döküldü durup dururken
Onları ben bir bir doğurdum
İnancın ağır yüklü
Ve bunlu baskınıyla acıların
Çırpınan yüreğimden kıvranan beynimden...
“Bir Şiir Sonrasında” Yolculuk/ Kimliksiz Değişim
*
Ne mi yapıyorum böyle
Ne dilimden ezgiler döküldü durup dururken
Onları ben bir bir doğurdum
İnancın ağır yüklü
Ve bunlu baskınıyla acıların
Çırpınan yüreğimden kıvranan beynimden...
“Bir Şiir Sonrasında” Yolculuk/ Kimliksiz Değişim
*
Ne mi yapıyorum böyle
Cam bilyeleriyle mutlu
Oynayıp duran çocuklar gibi
Işıyarak sözcüklerle...
“İyiliğin İpeğinden” Yolculuk/ Kimliksiz Değişim
Oynayıp duran çocuklar gibi
Işıyarak sözcüklerle...
“İyiliğin İpeğinden” Yolculuk/ Kimliksiz Değişim