19 Temmuz 2021

Halil Cibran - Ermiş "Suç ve Ceza"


Suç ve Cezaya Dair Derken kentin yargıçlarından biri öne çıktı ve bize Suç ve Cezadan Söz Et, dedi. O da yanıtladı ve dedi ki: Ruhunuz rüzgârın sırtında başı boş dolanmaya çıktığındadır, yalnız ve korumasızken, kusur işlemeniz başkalarına ve dolayısıyla kendinize karşı. İşlediğiniz bu kusur için kutsanmış kişilerin kapısını çalıp, esameniz okunmadan beklemeniz gerekecek bir süre. Okyanus gibidir tanrı-özünüz; sonsuza kadar kirlenmeden kalır. Hava gibi ancak kanatlı olanları uçurur. Hatta güneş gibidir tanrı-özünüz; köstebeğin yollarını bilmez, yılanın deliklerini de aramaz. Ama tanrı-özünüz tek başına yaşamaz varlığınızdan içre. İçinizde pek çok şey hâlâ insan ve pek çok şey henüz insan değil. Sadece şekilsiz bir cüce, kendi uyanışını arayarak siste uyurgezer yürüyen…Şimdi de içinizdeki insandan söz etmek istiyorum. Çünkü odur bilen suçu ve suçun cezasını, yoksa ne tanrı-özünüz ne de sisteki cüce. Kötülük yapan birinden, sizlerden biri değil de, size yabancı biriymiş, dünyanıza giren davetsiz bir misafirmiş gibi söz ettiğinizi sık sık duydum. Fakat ben derim ki, evliyalar ve adil kişiler nasıl her birinizin içindeki en yüksekten daha yukarı çıkamazlarsa, kötüler ve zayıflar da, yine sizlerin içindeki o en alçak noktadan daha aşağıya inemezler.

Nasıl tek bir yaprak bile sararmazsa bütün ağacın sessiz bilgisi olmadan, kusur işleyen de hepinizin gizli iradesi dışında kusur işleyemez. Hep birlikte bir tören alayı gibi yürürsünüz tanrı özünüze doğru. Yol da sizsiniz yolcu da. Aranızdan biri düştüğünde, arkasındakiler için düşmüştür, taşa takılıp tökezlenmeye karşı bir uyarı… Evet, hem de önündekiler için düşmüştür, ayaklarına daha tez ve sağlam oldukları halde, ayağa takılacak taşı kaldırmayanlar için. Bir de, sözlerim ağır bir yük gibi çökse de yüreğinize, şunu söyleyeceğim: Öldürülenin hiç sorumluluğu yok değildir öldürülmesinde, soyulanın hiç suçu yok değildir soyulmasında. Dürüst ve adil olan azade değildir kötünün ettiklerinden. Pirüpak olana bulaşmamış değildir mücrimin pisliği. Evet, suçlu mağdurun kurbanıdır çoğunlukla. Daha da büyük bir çoğunlukla, suçtan ve suçlanmadan azade olanların yükünü taşır mahkûmlar. Haklıyı haksızdan ve iyiyi kötüden ayıramazsınız… Çünkü birlikte dururlar güneşin altında, birlikte dokunan siyah ve beyaz iplikler gibi. Koptuğunda siyah iplik, dokuyucu tümünü elden geçirir kumaşın ve tezgâhı da gözden geçirir hatta. Eğer varsa aranızda sadakatsiz kadını yargılayacak olan, kocasının yüreğini de tartsın terazide ve ruhunu ölçülerle vursun ölçüye. İnciteni kınayacak olan varsa, incinenin de ruhuna baksın. Eğer aranızda doğruluk adına cezalandıracak ve kötü ağaca baltayı vuracak olan varsa, köklerine baksın ağacın. Gerçekte iyi ile kötünün, meyve veren ile vermeyenin köklerini sarmaş dolaş görecektir toprağın sessiz bağrında. Ve siz adil olmaya özenen yargıçlar. Cismen namuslu ama ruhen hırsız olana ne hüküm verirsiniz?

Cismen katleden ama ruhen maktul olana ne ceza kesersiniz? Eyleyişinde düzenbaz ve zalim olanı nasıl mahkûm edersiniz, aynı zamanda incinmiş ve haksızlığa uğramış ise? Ya pişmanlıkları yaptıkları yanlışları çoktan aşmış olanları nasıl cezalandırırsınız? Pişmanlık değil midir, hizmete heves ettiğiniz o hukukla sağlanan adalet? Ama yükleyemezsiniz pişmanlığı masumların yüreğine, suçlularınkinden de kaldıramazsınız. O çağrılmadan çalacaktır kapıları geceleri, insanlar uyanıp kendilerine baksın diye. Ya siz adaleti kavramak isteyenler, nasıl yapacaksınız bunu tüm fiillere ışığın kusursuz aydınlığında bakmadan? Ancak o zaman göreceksiniz dimdik ayakta olan ile düşmüşün aslında tek bir insan olduğunu ve durduğunu onun cüce-özünün gecesi ile tanrı-özünün gündüzü arasında, alacakaranlıkta ve tapınağın köşe taşının, temelin en dibindeki taştan daha üstte olmadığını.