Yalnız değildir. Arkadaşları, dostları ve düşmanları vardır kıyasıya.
Çatışmaların, çekişmelerin, kavgaların insanıdır. Haksızlıklara karşı direnir, dikilir. Karşı devrimcilerle sürekli mücadeleyi sürdürür. İnsancıldır, toplumcudur, devrimcidir her yerde ve zamanda... Konuşmakla yetinmez, eylemle tamamlar, bitirir işini. Evreni kapsayan bir niteliği vardır; ilkelerin, amaçların, özlemlerin olağanüstü simgesidir Abdülcanbaz...
Başlangıçta yalnızdır...Giderek arınıp sağlam bir kişilik edinmiştir, daha sonra karşıtları ve yandaşları ile değişik karakterlerin belirlendiği bir kalabalık oluşmuştur Abdülcanbaz’ın çevresinde.
1957 yılından beri günlük gazetelerde yayımlanan ve büyük bir ilgiyle izlenen Abdülcanbaz’ın gördüğü olağanüstü rağbet, ulusal bir sanata yönelişten (Karagöz ve Hacivat, ortaoyunu gibi) ileri gelir. O, diğer çizgi romanlara benzemez, kendine özgü bir anlatımı, kendine özgü bir çizgi dünyası vardır. Bu özgün anlatımın bir bakış açısı vardır. Olayları, bu açıdan bakarak değerlendirir, eleştirir ve sonuca bağlar.
Karagöz ve Hacivat’taki gibi halkın içinden kişiler, halkın karşısında kişiler vardır Abdülcanbaz’da. Olaylar içinde, bunların çatışmaları, savunmaları görülür. Bizim halkımızın, insanımızın çatışmaları, savunmalarıdır bunlar...
TURHAN SELÇUK, Önce Çizgi Vardı..., 2003
Abdülcanbaz, gerçekten, çizgi romanda büyük bir aşama. Batıda genellikle bir beyin yıkama aracı olarak kullanılan çizgi roman, büyük sanatçı Turhan Selçuk’un elinde, yıllar boyunca sabırla ve büyük bir sevgiyle geliştirilerek bugünkü olgunluğuna ulaşmış.
Doğudaki olumlu örneklerini yakından izleyemediğimiz için bilmiyoruz ama gerçekten usta işi çizgisiyle, devrimci özü ve yaygın etki gücüyle Turhan’ın Abdülcanbaz’ı için rahatlıkla, çizgi romanın dünya ölçüsünde en seçkin örneklerinden biridir diyebiliriz.
Gerçekleştirmeyi özlediğimiz tiyatro için gerekli temel malzeme Abdülcanbaz olabilir mi?