Adorno, aklın nesnel olmadığını, insanın da bu anlamda kendi özneli olamadığını savunur ve bugüne kadarki felsefenin foyasını ortaya çıkarmaya çalışır. Aklın nesnel olamamasının sebebi de insanın kendi hayatının öznesi olamamasıdır. Toplum üzerine teorileri genel bir karamsarlığı yansıtır. Ona göre bürokrasi, idare ve teknokrasinin kuşattığı toplumda bireyin kendisi bizzat geçmişte kalmıştır. Yoğunlaşmış sermaye, planlama ve kitle kültürü bireysel özgürlükleri büyük oranda tahrip etmiş ve eleştirel düşünme yeteneği yerini tümüyle şeyleşmiş bir toplum bilincine bırakmıştır.
"Düşünen insan saldırgan olamaz" şeklinde kışkırtıcı tarzıyla ideolojilerin etkisini kırmayı, aforizmalar biçiminde yazılmış metinleriyle kapalı düşünce sistemlerinin temellerini yıkmayı düşünür. Bu geleneksel olmayan tavrı toplumun eleştirel olmayan bir olumlamasını engellemeye çalışır. Böylece okurun sadece düşünmesini değil, düşüncelerini eleştirel bir biçimde yeniden kurmasını hedefler.
Adorno'nun kişisel çalışması, okulun genel yönelimlerinin çok ötesine gider bir bakıma, çünkü Adorno bir anlamda eleştirel teorinin kendi sınırlarına ulaştığı noktada çalışmasını sürdürür ve kendine özgü yöntemini bu çalışmalarla geliştirir. Horkheimer ile birlikte yaptığı çalışmaların yanı sıra, kendi kişisel çalışmalarının derinliği ve içeriğinden söylem yapısına kadar taşıdığı özgüllüğü dikkat çekicidir. Onun kişisel başyapıtı olan Minima Moralia bu bakımdan özel bir yere sahiptir. Kendi yöntemini ve anlayışını derinlikli ve ilginç bir şekilde ortaya koyar bu kitap. Adorno, her zaman, düşüncenin kendi içine kapanma eğilimine karşı ısrarla direnir. O, bir anlamda her tür despotizmin ve tahakküm ilişkisinin kaynağını ve kökenini düşünme imkânının sınırlandırıldığı ve ketlendiği yerlerde görür.