13 Nisan 2020

Jean de La Fontaine'in Fablları

Fransız şair de, Ezop’un yapıtlarına esin verdiğini tasdik eder ve bu durumu açık bir şekilde dile getirir: “Düşenlerle alay etmemeli hiçbir zaman;Kim emindir daima mesut olacağından? Hâkim Aesopus kıssalarındaTürlü misaller verir buna dair;Benim burada anlatacağım daTıpkı onun kıssaları gibidir.”

“Arslanla Fare” isimli metinde aslanın bir fareye zarar vermekten kaçındığı ve günün birinde aynı fareden yardım gördüğü anlatılır:“Pencesi dibinde bir arslanın,Dalgınlıkla bir fare topraktan çıkıverdi.Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın;Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi.

La Fontaine bu masalı ile güç ve iktidar sahibi insanların günün birinde sıkıntıya düşebileceğini ve hiç ummadığı insanlardan yardım görebileceğini anlatmak ister:“Kimin aklına gelir ki bir an,Fareye işi düşer arslanın?Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan.Gitti tutuldu bir ağa.Ne çırpınma, ne kükreme... Kâr etmez tuzağa.Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağınıÖyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet.”

“Arslanla Eşek Avda” isimli masalda iyi bir av yakalama çabası içinde olan aslanın eşekle işbirliği yapması buna örnektir. “Hayvanların şahı bir gün avlanmaya kalktı:Şöyle güzel bir bayram yapacaktı.Arslan kısmının avı da serçe olamaz ya;Semiz danalar, geyikler olmalı mutlaka.Bu işi hakkıyla başarmak için,Bay arslan, davudi sesli eşeğin Yardımından faydalanmak istedi.– ‘Yardımından bağırmaktan ibarettir. ’ Dedi.

La Fontaine “aslan” karakteri ile asıl olanın güç sahibi olmak değil; bunu doğru kullanmak olduğunu dile getirmek ister. Nitekim eşeğin sesinden faydalanan aslan avını bir bir ele geçirir.“Gerçekten de ormandakilerin hiçbirisiAlışık değildi eşek sesine.Altı üstüne geliyordu sanki havanın;Bir korkudur aldı sakinlerini ormanın;Kaçmaya başladılar. Arslanın pençesineDüşüyorlardı hepsi, akın akın”

Aşağıda yer alan dizelerde, evini doğurmak üzere olan arkadaşına açan bir zağarın düştüğü müşküliyet anlatılır:“O müddet de bitti, yeniden geldi seninki,Evini barkını istemeye.Öbürü dişlerini göstererek dedi ki:– ‘Biz varız senin kulübeni terk etmeye;Elindeyse at bizi dışarı. ’Büyümüştü çünkü çocukları.Soysuza bir şey verme, sonra pişman olursun;Alamazsın verdiğini geri;Çekişirsiniz, ileri geri;Hâkimlere gider, yorulursun.Yüz versen astarını da ister,Elini uzatsan kolun gider.”

Güvercin, iyiliğin ve yardımlaşmanın göstergesi olarak yer alır. Fiziksel unsurları bakımından sevimli bir varlık olan güvercinin güzel değerleri temsil etmesi yazarın iç ve dış bütünlük arasındaki ilişkiye dikkat çekmek istediğini vurgular. “Güvercinle Karınca” adlı masalda güvercinin merhameti ve karıncaya yardım etmesi anlatılır: “Dere başında su içecekti bir güvercin.Tam eğiliyordu, bir karınca düştü suya. Bir koskoca ummanın ortasında, boş yere,Çırpınıyordu tekrar kıyıya çıkmak için.Güvercin de merhamete geldi birdenbire;Suyun üzerine bir çöp parçası bıraktı.Karınca da o çöpe tutunup kurtulacaktı.Kurtuldu da. İşte tam o sırada...”
 
La Fontaine “Horozla İnci” masalında değerli bir inci bulan ve bunu biraz darı karşılığında satan horozun hikâyesine yer verir. Bu anlatıdan çıkarılacak dersi cahile miras kalan kitap örneği ile daha da somutlaştırır:“Bir cahile bir kitap miras kalır;Cahil de hemen, bu kitabı alır,Yol üstündeki kitapçıya uğrar;Der ki:– ‘Bu kitabı vereyim sana,Yerine üç beş kuruş ver bana;O benim daha çok işime yarar. ’

Ayrıca, dünyada her canlının bir önem arz ettiğini belirtmekle beraber, insanoğlunun başarıyı yalnızca kendine mal etmesini ve ukala tavırlar içine girmesini açık bir dille eleştirir. La Fontaine’i üzen bir diğer nokta ise; bu tip kişilerin sayısının azımsanmayacak derecede olduğudur: “Dünyada işte böyle işgüzarlar doludur.Her şeye burunlarını sokarlar.Sanki onlarsız bütün işler durur.Türlü ukalalıklar ederek can sıkarlar.”

Kurbağa, masallarda sıklıkla geçen hayvanlardan biridir. Yazar, onun bedensel özelliklerini ustaca gözlemleyerek, karakter özellikleriyle ilişkilendirmeye çalışır. Bilindiği gibi kurbağaların gözleri diğer hayvanlara oranla biraz daha yukarıdadır. Bu fiziksel özellikten hareketle La Fontaine “kurbağa” figürü ile yeteneklerini küçümseyen ve gözü yükseklerde olan kişileri eleştirmek ister. “Dünya böyle budalalarla doludur işte;Nicelerin gözü asilzadeliktedir.Kimininki ağalık, beylikte,Kimininki şehzadeliktedir.”

Nitekim demokrat bir şekilde yaşayan kurbağalar bu durumdan sıkılıp Tanrı’dan bir kral isterler. Halim selim bir insan olan kraldan da şikâyet eden kurbağalar bu kez zalim bir turnanın hükmü altına girerler. Kanaatkâr olmamanın neden olduğu durumu La Fontaine şu sözlerle açıklar:“O vakit Tanrıları der ki: – ‘Siz çok oldunuz!Hep keyfinizle mi iş göreceğiz?Pekala bir hükümet kurmuştunuz;Onu muhafaza edecektiniz;Etmediniz. Hiç olmazsa ilk kralınızla–Ne halim selim kraldı!– yetinseydiniz ya!Düşmemek için daha beterine. ’

“Balıkçıl” kuşu ile kibirli olmanın ve müşkülpesentliğin eleştirisi yapılır. Yazar aynı adı taşıyan fablı ile acıkmasına rağmen önüne çıkan her yemeği beğenmeyen, kendine daha lezzetli yemekleri layık gören; fakat sonunda bir sümüklüböceğe razı olan kahramanın düştüğü durumu gözler önüne serer. Bu eserden çıkarılacak iletiyi ise oldukça açık ifade eder:“Pek o kadar müşkülpesent olmayın.Bu dünyada, en fazla, uysallar rahat eder.Aç gözlülük ederseniz, eldeki de gider;Hiçbir şeyi küçük görmeyin sakın.”

“Gelincik” masallarda; yarınını düşünmeyen ve dünya nimetlerine düşkün insanları temsil eder. Anlatılanlara göre günlerden bir gün hasta ve zayıf bir gelincik daracık bir delikten geçerek ambara girer. Buradaki buğdaydan gerektiğince istifade eder. İyice semirince dışarı çıkmak ister; fakat bu, mümkün değildir. Yazar, bu işin çözümünü ise farenin ağzından şu sözlerle anlatır:“Zayıf girdiğiniz zayıf çıkmanız gerek yine.Başkalarına da söyleyebilirim bunu;Korkum şu ki çapanoğlu çıkar işin sonu;Bırakalım hepsini hallerine.”

“Kurtla Köpek” adlı fablda kurdun farklı bir yönü; özgürlüğe olan düşkünlüğü konu edinilir. Kurt; güzel, besili, tüyleri tertemiz bir köpek gibi bağlı yaşamaktansa; çiroz kalmayı ve serbestçe dolaşmayı tercih eder; çünkü hürriyeti onun en değerli varlığıdır:“ – ‘Bağlamak mı, serbestçe dolaşamaz mısınız? –Pek dolaşamayız, ama ne çıkar? –Ne mi çıkar? Yerinde dursun saltanatınız. Hani hazineler bağışlasalar Zerre bile feda edemem hürriyetimden, ’ Diyip bizim kurt oradan uzaklaştı hemen.”

La Fontaine “Karga ile Tilki” masalında karganın ağzından bir parça peyniri koparmak için iltifatlar eden (!) tilkinin samimiyetsizliğine yer verir:“Bir dala konmuştu karga cenapları;Ağzında bir parça peynir vardı.Sayın tilki kokuyu almış olmalı,Ona nağme yapmaya başladı:– ‘Oooo! Karga cenapları, merhaba!Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!Gözüm kör olsun yalanım varsa,Tüyleriniz gibiyse sesiniz,Sultanı sayılırsınız bu ormanın. ’

“Horozla Tilki” masalında ise yine hile ve entrikayla avını ele geçirmek isteyen tilkinin oyununa yer verir:“Görmüş geçirmiş, anasının gözü bir horozTünemiş bir ağacın dalına.Kurnaz tilki, sesini yumuşatarak, onaDedi ki:–‘Kardeşçiğim, artık dostuz;Barış oldu hayvanlar arasında.Müjde getirdim sana in de bir öpüşelim;Ama Allah aşkına oyalanma;Çünkü bilirsin ya, başımdan aşkın işlerim. ’

At; bencil, saygısız, kibirli ve merhametsiz kişilerin sembolüdür. Yazar “Atla Eşek” masalında insanlığı olmayan bu tür kişileri yerden yere vurur. Yine aynı masalda adı geçen eşek ise; yardıma muhtaç düşkün kimselerin temsilcisidir. Zayıf ve aciz görünümünün yanı sıra bu varlığın kimi zaman kaba insanları, kimi zaman gösteriş budalalarını kimi zaman da ucuz kahramanlıklara soyunan ahmak kişileri anlatmaya çalıştığı gözlerden kaçmaz. Yazar bu tür insanların sayısının oldukça çok olduğunu şu sözlerle dile getirir:“Dünyada bir sürü kalpazan vardır;Doğrusu pek benzerler buradaki eşeğe.Aslında hepsi uydurma bahadır,Adları çıkmıştır kahraman diye.”

Köpek; rahat yaşamak uğruna özgürlüğünü bile feda etmekten çekin-ğruna özgürlüğünü bile feda etmekten çekin-kten çekin-meyen maddiyatçı insanları temsil eder. Dünya nimetlerinden mahrum olmama sadakat ve birlikteliğe esin olacaktır.  “ – ‘Hiç! Dedi köpek, sadece adam kovalamak.Vazifeniz yabancılara şiddet,Evdekilere hürmet göstermekten ibaret.Ama karşılığında neler, neler!Sizindir artık evin sayısız yemekleri.O ne piliç, o ne kuş yemekleri!O ne sonsuz okşanıp sevilmeler! ’

Masallarda geçen keklik kimi zaman kolay elde edilen kazancın kimi zaman da başkalarıyla alay etmenin göstergesi olur. “Güvercinle Karınca” ve Tavşanla Keklik” masalları bu değerlerin ele alındığı bölümlerdir. Şair kolay elde edilen kazancı “çantada keklik”  ibaresiyle dile getirirken;  baş-kalarıyla alay eden kişileri de bu varlığın şahsında aynı akıbetle cezalandırır. “Keklik işte o zaman geldi dile:– ‘Hani siz pek süratli koşardınız?Nasıl tutuldunuz ne oldu bacaklarınız?Gülüyordu ama, kendine gelmişti sıra,Biraz fazla güveniyordu kanatlarına.Hesaba katmamıştı atmacayı.Hazret de kurtaramadı paçayı. ’