19 Şubat 2020

Andre Gide - Ahlaksız

Bu kitap neyse, odur. O, acı küllerle dolu bir meyvadır; kavurucu bölgelerde yetişen ve susuzluğa daha dayanılmaz bir yakıcılık ekleyen, ama altın sarısı kumlar üzerinde güzellikten de yoksun olmayan çölün Ebu Cehil karpuzları gibidir.
 
Kahramanımı örnek olarak verseydim, kabul etmek gerekir ki, hiç de başarılı olamazdım; Michel’in macerasıyla birkaç kişinin isteyerek ilgilenmesi, iyiliklerinin bütün gücüyle onu kınamak içindi. Marceline’i bu kadar erdemle boşuna donatmadım; Michel’in kendisi yerine onu tercih etmemesi af edilmedi.
 
Eğer bu kitabı Michel’e karşı bir suçlama belgesi olarak ortaya koysaydım, yine de daha başarılı olamazdım; çünkü hiç kimse kahramanıma karşı duyduğu öfkeden dolayı bana minnettar kalmadı; bu öfke, öyle anlaşılıyor ki, bana rağmen duyuldu ve Michel’den benim üzerime doğru taştı: az kalsın beni onunla bir tutacaklardı.
 
Ancak ben bu kitapta, ne bir savunmada, ne de bir suçlamada bulunmak istedim ve yargılamaktan kaçındım. Fakat günümüzde okuyucu, yazarın olayı resmettikten sonra olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunmamasını af etmiyor artık; hatta dramın gidişi içinde onun taraf tutmasını, açıkça ya Alceste’in ya da Philinte’in, Hamlet’in ya da Ophelie’nin, Faust’un ya da Marguerite’in, Adem’in ya da Yehova’nın yanında yer almasını istiyor. Kuşkusuz tarafsızlığın (kararsızlığın, diyecektim), yüce bir düşüncenin güvenilir belirtisi olduğunu ileri sürmüyorum; fakat birçok büyük düşünürün sonuçlar çıkarmaktan epey tiksindiklerini sanıyorum – ve ayrıca bir sorunu ortaya atmanın onun önceden çözüldüğü anlamına gelmediğine inanıyorum.
 
“Sorun” sözcüğünü burada istemiyerek kullanıyorum. Gerçekten sanatta sorunlar olmaz – sanat yapıtı da sorunun yeterli çözümü değildir.
 
“Sorun”dan “dram” anlaşılacaksa, kahramanımın ruhunda oynanmak üzere bu kitabın anlattığı şeylerin, onun eşsiz macerasının sınırları içinde kalacak denli daha az genel olmadığını söylemeliyim. Bu “sorun”u keşfetmiş olduğumu iddia etmiyorum: o, kitabımdan önce de vardı; Michel boşarsa da, başarısızlığa uğrasa da, “sorun” var olmaya devam edecektir; ve yazar ne yengiyi, he de yenilgiyi kesin edinilmiş olarak önermektedir.
 
Eğer’bazı seçkin kafalar, bu dramda yalnızca acayip bir olayın anlatımını, kahramanında da yalnızca hasta bir adamı görmeyi kabul etmişlerse ve genel düzeyde bir önem taşıyan bazı ateşli düşüncelerin herşeye karşın burada yer aldıklarını anlayamamışlarsa – kabahat bu düşüncelerde ya da bu dramda değil yazardadır, daha doğrusu yazarın beceriksizliğindedir – üstelik bu kitaba yazar bütün tutkularını, gözyaşlarını ve özenini yerleştirmiş olduğu halde. Fakat bir yapıtın gerçek değeri ile belli bir dönemin okuyucularının ona verdikleri değer, birbirinden çok ayrı iki şeydir. Kanımca, fazla kendini beğenmişliğe düşmeden, saçmalıklardan hoşlanan bir okuyucu kitlesini yarını olmayan bir coşkunluğa yöneltmektense, ilginç şeylerle ilk gün hiç ilgilendirmemek tehlikesini göze almak daha iyidir.
Zaten hiçbir şeyi kanıtlamaya değil, fakat resmimi iyi çizmeye ve iyice aydınlatmaya çalıştım.


Andre Gide - Ahlaksız