22 Ekim 2019

Arthur Rimbaud - Tan

                Sarıldım yaz şafağına.

Hiçbir şey kımıldamıyordu daha alnacında sarayların.Ölüydü  su.  Orman  yolundan   ayrılmıyordu alacakaranlığı   konak  yerleri. Yürüdüm,   diri   ve  ılık  solukları uyandırıp;  ve   baktı   değerli taşlar, ve gürültüsüzce havalandı kanatlar.

    Şimdiden yepyeni ve solgun ışıklarla dolu bir patikada,  bir çiçek yaptı ilk girişimi ve adını söyledi bana.

            Gülümsedim çamların arasında saçını dağıtan sarışın çağlayana: Keşfettim tanrıçayı gümüş rengi dorukta.

    O zaman kaldırdım örtüleri birer birer. Ağaçlı yolda sallayıp kollarımı.  Onu   horoza  gösterdim  ovada.  Çan  kuleleri  ve  kubbeler  arasında  kaçıyordu  büyük kentte, ve,  tıpkı  bir  dilenci gibi, koşarak kovalıyordum onu mermer rıhtımlarda.

    Yolun  yukarısında,  bir  defne  ormanının  kıyısında, sardım onu mat mat örtüleriyle,  ve  duyumsadım uçsuz bucaksız gövdesini. Ormanın alt yanına indi tan ve çocuk.

    Öğle olmuştu uyandıklarında.