Parçalanmış Bir Zamanın Romanı: Hayır
Hayır, 12 Eylül sonrasının Türk aydınında yarattığı parçalanmanın romanıdır. Hayır, 12 Mart’tan 12 Eylül sonrasına kadar geçen sürede Dar Zamanlar kahramanlarının macerasının sonunu kapsar. Aysel’in 1972’de düğün gecesi tutuklanmasının dolandırıcı ilkokul arkadaşı Sevil’in Aysel’den kendisini saklamasını istemesi yüzünden olduğunu, Engin’le olan ilişkisini Cemal’in fakülteye ihbar ettiğini ve bu yüzden üniversiteden uzaklaştırıldığını, ardından bilimsel sahtekârlıkla suçlandığını, Engin’in 12 Eylül öncesinde tutuklandığını, sonra 12 Eylül’de tutuklanacakken Aysel ve Ömer’de bir gece kaldığını sonra yurt dışına kaçtığını, vatandaşlıktan çıkarıldığını, Danimarka’da yaşadığını, Bir Düğün Gecesi’nde hiç adı anılmayan Aydın’ın 12 Mart sonrasında sol yayınlar yayınlayan bir yayınevi kurduğunu 12 Eylül’den sonra hastalanıp öldüğünü. Hayır, Dar Zamanlar’ın zaman kurgusu bakımından en karmaşık romanıdır. Adalet Ağaoğlu, romanın zaman stratejisinin ipuçlarını“Ân” adını taşıyan son bölümde açıklamıştır:
“... Ancak, kırılmış kaygan zaman parçaları yan yana dizilebilir, üst üste yığılabilir, her biri ötekinden çeşitli uzaklıklara konulabilir. Elde avuçta olan-lar, elde avuçta olacak olanlar... Dünler, bugünler, yarınlar... Mayıslar, Martlar, Eylüller; şubat, haziran, aralık ve temmuzlar. Gündoğumları, günbatımları, acılar ve sevinçler, akşamlar, geceler ve yine sabahlar... Hepsi, hep birlikte durmadan yer değiştirmektedir. Yer zamanla, zaman yerle değişmekte. Yakalandığı an’da başka bir şeye dönüşen ân, aynı nedenle sonsuz çözme, bir o kadar da birleşme olanaklarıyla yüklüdür. Hayatın takvimi zamanı günlerle, haftalar, aylar, yıllarla sıraya dizer. Beynin takvimi bu sırayı bozar, karıştırır, ayıklar, seçer, birleştirir ve bunu, yüzünü görmeyi özlediği bir yarının merakıyla yapar.” (s. 310)
Bu sözlerden Hayır’da bütüncül bir zaman anlayışının olmadığı anlaşılır; ancak zaten diğer romanlarında da Adalet Ağaoğlu, zamanı takvim zamanına uygun olarak kurgulamamıştı. Ayrıca ay adlarından mart, mayıs ve eylülün diğer ay adlarından farklı olarak büyük harfle başlatılması, bu ayların romanın kurmaca zamanı bakımından önemli olduğunu göstermenin yanında tarihsel zaman ilişkisini de ima etmektedir. Özellikle “hayatın takvimi” ile “beynin takvimi” ayrımının yapılmış ve beynin kronolojik sırayı bozmasının vurgulanmış olması modernist zaman taktiklerinin bu romanda da uygulandığı konusunda okuyucuyu uyarmaktadır.
Hayır, kurmaca zamanı olarak yaklaşık 24 saatlik bir günü kapsamaktadır. Öyküleme zamanı ise, 1968’den 1984’e kadar geçen süreyle ilişkilidir. Özellikle yakın tarihimizde çok tartışılan, 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri, Aysel’in ve Engin’in yaşamında da travmalara neden olduğu için önemlidir. Ancak bu süre kronolojik sıra izlenerek öykülenmez.
Adalet Ağaoğlu, Hayır’da zaman kurgusunu özellikle üç zaman kesitini, yani geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı birlikte, birbirinin içine geçmiş olarak gerçekleştirmiştir.
Romanda özellikle gelecek zaman kurgusu, sanki an kurgulanıyormuş gibi anlatıldığı için okuyucu, gelecek tasarıları konusunda dikkatli değilse yanılgıya düşebilir.
Romanda özellikle gelecek zaman kurgusu, sanki an kurgulanıyormuş gibi anlatıldığı için okuyucu, gelecek tasarıları konusunda dikkatli değilse yanılgıya düşebilir.
Hayır’da geçmiş zaman öğeleri ve bunların kurgulanışı da oldukça önemli bir yer tutar. Hayır’da parçalanmışlık bütün zaman boyutlarında kendini gösterir. Geçmişin tasarlanışı da parçalanmışlığı daha belirginleştirir ve bu romanın iletisiyle de ilgilidir.
Hayır’ın geçmiş zaman taktiğinde anlatının odaklandığı üç figürün zamanı algılayışları önemli bir hareket noktası oluşturur. Özellikle romanın ana kahramanı Aysel, ân’ın içinde yaşarken sanrıları ve geçmişle hesaplaşması ile yansıtılmıştır.
Romanın karmaşık yapısı içinde Aysel’in ödül törenine gitmek veya kaybolmak için hazırlanırken anımsadığı geçmiş, bazen sadece bir cümle, özellikle Ömer’le yapılmış bir konuşma, bazen bir olay, bazen bir karşılaşma, bazen de bir davadır. Aysel’in bilincine göre hareket eden anlatıcı da, bizzat Aysel’in bilinci de geçmiş zamanı kronolojik bir sırayı izleyerek aktarmaz.
Aysel’in geçmişi anımsaması, çoğunlukla bir hesaplaşma şeklinde gerçekleşmiştir. Hayır’daki geçmiş, Aysel için yenilgilerin, baskıların, travmaların zamanıdır. Bu bakımdan geçmişin geleceği kurma şansı da yoktur.
Aysel’in bilincinden yansıyan geçmiş zaman an’larına bakıldığında bunların birkaç grupta toplanabileceği görülür: Aysel’in kişisel yaşamı, akademik yaşamı ve darbelerin yarattığı travmalar.
Aysel 12 Mart ve 12 Eylül’de bir aydın olarak baskıya maruz kalmıştır. Yaymadığı bir bildiri yüzünden hakkında dava açılmıştır; üniversiteden uzaklaştırılmıştır.
Kısacası Aysel için geçmiş kaybediş anlamına gelmektedir. Artık onu geleceğe taşıyacak hiçbir geçmiş öğesi yoktur. Bu da Aysel’in geleceğe dair sanrılarının neden bu kadar fazla ve karanlık olduğunun yanıtını verir. Ama Aysel, bu geçmişe ve onu bekleyen belirsiz geleceğe direnmek ister. Ödül töreni için hazırlanırken yazı makinesinde büyük harflerle yazdığı ve aslında romanın da iletisi olarak okunabilecek şu satırlar onun nasıl bir direnme seçtiğini gösterir:
“Her durumda özgür kimliğimizi koruyabilmek ancak edimle söylenebilecek şu iki sözcüğe bağlı: Yinelemeye hayır... Aynılaşmaya hayır. Aynılığa hayır. Yinelemeye hayır...” (s.51) Bu bir yenilgi değildir.
“Her durumda özgür kimliğimizi koruyabilmek ancak edimle söylenebilecek şu iki sözcüğe bağlı: Yinelemeye hayır... Aynılaşmaya hayır. Aynılığa hayır. Yinelemeye hayır...” (s.51) Bu bir yenilgi değildir.
Engin’in zamanı ise ân ve geçmişin anımsamalarından oluşmuştur. Hayır, kuşkusuz sadece ân’ı muğlaklaştıran sanrılar açısından bile oldukça ilginç bir romandır.
Aysel’in gelecekle ilgili neredeyse hiçbir seçeneğinin kalmadığı da gösterilmiştir. Aysel’in kaybolması, gelecekle ilgili umutlarının da tükendiği anlamına gelir. Çünkü artık altmışlı yaşlarını yaşamaya başlayan Aysel, roman boyunca kendisini ayakta tutacak hiçbir hayal üretemez. Geçmişte hakkında açılan davada bile kendini yeterince savunamamış olması, onu geçmişi bile deforme etmeye itecektir. Aysel, geçmişi kişisel ve toplumsal travmalarla dolu olan, an’a hükmedemeyen, geleceği elinden alınmış bir aydındır. Bu durumda kendi öznel zamanını, özgür iradesiyle durdurmaktan başka bir karşı çıkışyolu da kalmaz. Zaten Yazar dostu bile Aysel’e intihar dışında bir seçenek bırakmamıştır. Ancak Aysel’in intihar edip etmediği romanın sonunda açıkça belirtilmez. Ancak ister intihar etsin, ister kaybolmayı seçsin Aysel’in son eylemi aynılaşmaya, uzlaşmaya “hayır” anlamı taşımaktadır.
Aysel’in gelecekle ilgili neredeyse hiçbir seçeneğinin kalmadığı da gösterilmiştir. Aysel’in kaybolması, gelecekle ilgili umutlarının da tükendiği anlamına gelir. Çünkü artık altmışlı yaşlarını yaşamaya başlayan Aysel, roman boyunca kendisini ayakta tutacak hiçbir hayal üretemez. Geçmişte hakkında açılan davada bile kendini yeterince savunamamış olması, onu geçmişi bile deforme etmeye itecektir. Aysel, geçmişi kişisel ve toplumsal travmalarla dolu olan, an’a hükmedemeyen, geleceği elinden alınmış bir aydındır. Bu durumda kendi öznel zamanını, özgür iradesiyle durdurmaktan başka bir karşı çıkışyolu da kalmaz. Zaten Yazar dostu bile Aysel’e intihar dışında bir seçenek bırakmamıştır. Ancak Aysel’in intihar edip etmediği romanın sonunda açıkça belirtilmez. Ancak ister intihar etsin, ister kaybolmayı seçsin Aysel’in son eylemi aynılaşmaya, uzlaşmaya “hayır” anlamı taşımaktadır.
Sonuç
Adalet Ağaoğlu için romanda zaman kurgusuyla oynamak, sadece romanın teknik sorunlarıyla uğraşmak anlamına gelmemektedir. Dar Zamanlar’ın Türk toplumunda bireyleşme sorunlarını irdelediğini ve bunu da Cumhuriyet ideolojisiyle ve demokrasinin kesintiye uğratıldığı dönemlerle ilintilendirdiğini de romanlardaki zaman öğesini incelerken mutlaka göz önünde bulundurmalıyız...dergipark.org.tr