15 Haziran 2019

M.Ömer Dedeoğlu "İzmir Suikastı"

Büyük liderler kolay yetişmez. Onları keşfetmek, yetiştirmek ve gözünün bebeği gibi korumak ulusların görevidir. Her zaman ortaya çıkmazlar. Bazen doğumları, asırlar süren ve zorlu geçen bir toplumsal gebelik sonucu olur. Bilinçli bir ulus bu değeri harcamaz ve yüceltir.

15 Haziran 1926 günü Giritli Şevki isimli motorcu, İzmir Valisi Kazım Dirik’in kapısına dayanır. Ulu Önder’e bir suikast girişimi olduğunu ihbar eder. Gazi’ye hitaben bir mektup kaleme alır. Mektubunda Yunan harbinden tanıdığı Sarı Efe Edip’in kendisini bir önceki akşam Çopur Hilmi ve Lazistan mebusu Ziya Hurşit isimli birileriyle tanıştırdığını söyler. Gazi’ye suikast düzenleyeceklerini ve bunun için kendisinden yardım istediklerini anlatır. Bu yardım, suikast sonrası canileri motoru ile Sakız Adası'na kaçırmaktır. Giritli Şevki kimseye güvenemediğini ve bu sebepten doğrudan Gazi’nin kendisine mektubu yazdığını belirtir.


Bu ihbar üzerine tutuklamalar başlar. Suikast timini oluşturan Ziya Hurşit, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf o gün yakalanır. Çopur Hilmi de aynı gün ele geçer. Sonradan anlaşılacağı üzere Sarı Efe Edip suikast günü olarak belirlenen ve Gazi’nin yurt gezisi kapsamında İzmir’e geleceği 15 Haziran günü İstanbul’a gitmiş, kendisi de işin içinde olan Şevki sabırsızlanmış ve paniğe kapılmış, Sarı Efe’nin ihbarda bulunacağından şüphelenmiş ve daha önce davranıp suçlamalardan kurtulabilmek için Valiye koşmuştur. Sarı Efe’de aynı gün İstanbul’da yakalanır. 


Ankara İstiklal Mahkemesi, 17 Haziran 1926 günü özel bir trenle İzmir’e giderek olaya el koyar. Mahkeme, Ziya Hurşit’in ilk ifade- sine dayanarak eski İttihatçıların öncülüğünde, gericiler ve bölücülerin aynı çatı altında toplandığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mebuslarının görüldükleri yerde tutuklanmaları talimatını verir. Bu, fırka ile suikast girişimi arasında bir bağlantı kurulduğunun göstergesidir. Hayata geçirildiği günden itibaren bazı basın organlarının da desteğiyle ölçüsüz bir muhalefet yapan cumhuriyetin bu ilk muhalefet partisi, devrimlerin uygulanmasına, yerleşmesine ve gidişatına zarar vermektedir. Cumhuriyet karşıtı tüm unsurlar bu Fırkayı destekler. Genç Cumhuriyet hassas bir dönemdedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurulduğu günden itibaren güttüğü komitacılığa dayalı iktidar ele geçirme hırsı hâlâ devam etmektedir. 


Bu cemiyetin Türk demokrasisinin tesisinde ve ulus benliğinin yeşermesinde katkısı büyüktür. Kurucularının vatanperverliği tartışılmazdır. Fakat maceraperest Panturanizm ve Panislamizm hayalleri, iktidar hırsları, yönetimde kalabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaları (ki bunun içinde suikast, baskın ve bombalamalar da vardır) ülkeye Osmanlı’nın son günlerinde çok zarar vermiş ve çöküşü hızlandırmıştır. 

Tutuklamalar Kazım Kara- bekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi Anadolu direnişini Mustafa Kemal ile birlikte ateşleyen ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başında olan paşalara kadar uzanır. Bu isimler hilafet konusunda Gazi ile ters düşmüşlerdir. Başbakan İsmet İnönü en başta, Kazım Karabekir’in tutuklama kararını kaldırtır. Bunun muhalefeti bütünüyle susturmak için yapılan düzmece bir komplo olduğunu zanneder. Bu müdahalesi üzerine Mahkeme İnönü hakkında da tutuklama kararı çıkarır. Atatürk buna engel olur ve İsmet İnönü’yü, konuyu yerinde incelemesi için İzmir’e çağırır. Duruşma ve sorgulamaları dinleyen İnönü gerçekten bir suikast planı olduğunu anlayınca İstiklal Mahkemesi başkanlığına hitaben 22 Haziran 1926 özür mahiyetinde bir mektup yazar ve konu hallolur. 


Yargılama sonucu suçunu itiraf eden Ziya Hurşit, bu işe para için karışan Laz İsmail ve Gürcü Yusuf’tan oluşan suikast timi başta olmak üzere, perde arkasından hain planı kurgulama suçuyla mebuslardan Şükrü, Arif, Abidin, Halis Turgut, İsmail Canpolat ve Rüştü Paşa ile birlikte toplam 18 kişi idam edilirler. İttihat ve Terakkinin önde gelenlerinden “Küçük Efendi” lakaplı Kara Kemal ve eski Ankara valisi Abdülkadir Bey firaridir ve gıyaben idam cezasına çarptırılırlar. Kara Kemal gazeteci bir arkadaşının evinde saklanırken polis baskını olur ve intihar eder. Abdülkadir Bey yakalanıp idam edilir. Kara Kemal’in hain planda oynadığı rol tam olarak kanıtlanamaz. Abdülkadir’in diğer kişileri ikna etmek için onun adını kullandığı da iddia edilir. Diğer taraftan onun en başından beri işin içinde olduğuna dair deliller de vardır. Kara Kemal hem çok zeki hem de çok iyi bir teşkilatçıdır. Talat, Enver ve Cemal’in ölümleri ardından cemiyetin gizli lideri konumundadır. Komitacılığı meşhurdur. Hep arka planda kalmıştır. Abdül kadir ve Kara Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni tekrar canlandırmak istemektedirler. 


“İzmir Suikastı: Bir Suikastın Perde Arkası” isimli kitabında Doç. Dr. Cemal Avcı şu tespitte bulunur: 
“İzmir Suikastı ile ilgili büyük tartışmalar yaşanmaktadır. Bu konuda başlıca üç görüş ileri sürülebilir: 
1-Suikasta tüm muhalif ittihatçıların katıldığı yolundaki görüş. 
2-Suikast olayının uydurma olduğunu ve muhalefeti bastırmak amacı güttüğünü savunan görüş. 
3-Suikast olayı bir ittihatçı tertibidir; ancak bu tertibe sadece iktidar hırslarını önleyemeyen komitacı ittihatçılarla Mustafa Kemal’e şahsi kinleri veya suikast işinden maddi çıkarları olanlar katılmıştır şeklindeki görüş.
Burada üçüncü görüş ağır basmakta. Çünkü ortada bir suikast vardır. Suikastçılar silahları ile yakalanıp suçu itiraf etmişlerdir. İşin içinde ittihatçılar vardır. Ama Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programı dahlinde olduğunu kanıtlayacak yeterli delil de mevcut değildir. 

1926’da Cumhuriyet ve devrimler daha çok yenidir. Bunlar kolay elde edilmemiştir. Bu devrimlerin devamı ve tamamlanmasının Atatürk’ün hayatına bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Mahkemelerin aldığı kararları bunun ışığında değerlendirmekte fayda vardır. Eğer Gazi bu dönemde bir suikasta kurban gitseydi ülke karışıklığa sürüklenebilir, dış düşmanlar tekrar müdahale edebilecek zemini bulabilirlerdi. O yüzden planlanan bu hain saldırı sadece Atatürk’e yönelik değil tüm Türk milletine yöneliktir. 

Asırlar sonra çıkardığımız bu en önemli ve en büyük halkçı lidere suikast düzenleyebilecek kadar gözleri dönmüş ve bunu vatan sevgisi uğruna yaptıklarını iddia edebilecek kadar gaflete düşmüş bir zihniyetin olması çok acı. İzmir suikastı önlenmiş, Atatürk ömrü vefa ettiği kadar devrimleri korumuş, tatbiklerinin teminatı olmuş ve Cumhuriyeti sağlam temeller üzerine oturtmuştur. Yeraltına çekilen ve pusuda bekleyen bu menfur zihniyet onun ölümünden sonra dış mihraklarında desteğiyle faaliyetini çoğaltmış ve zemin buldukça büyümüş ve gelişmiştir. 15 Haziran 1926’da İzmir’de amacına ulaşamayan bu zihniyet günümüzde Atatürk’ün manevi mirasına, kurduğu ve Türk halkına armağan ettiği Cumhuriyete, devrimlerine, ailesine ve dehasına suikast girişiminde bulunmaya devam etmektedir. Heykellerini yıkarak veya okul kitaplarından çıkararak ona zarar verebileceğini düşünmektedir. Onun 15 yıl içinde kurduğu cumhuriyet kurumlarını yıkarak veya satıp yiyerek onu kalplerden ve zihinlerden söküp atabileceğini düşünmektedir. 

Bu tutumları kanımca, “kindar” olarak yetiştirmeyi planladıkları nesillerde merak uyandırmakta ve ters tepmektedir. Bu merak sayesinde de Atatürk’ü çok iyi okuyup, anlayacak bir nesil yetişmektedir. Merak bilimsel düşüncenin başlangıcı, bilim de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur. Bazı şeylerin önüne geçmek mümkün değildir. 

Gazi suikast planı ortaya çıktıktan sonra Anadolu Ajansına verdiği demeci şu sözlerle noktalar: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” Yaklaşık yetmiş yıldır kötü yönetilen cumhuriyetimiz gerçekten de “payidar kalma” mücadelesi vermekte. Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği gençler ise onun yolundan ısrarla ilerlemekte... 
butundunya.com