Küçücük bir evdi odası. Kendi zevkine ve olanaklarına göre düzenlemişti. Kendi dünyasında yaşıyordu. Şeker hastasıydı, geçenlerde uzun süren rahatsızlığı da olmasa kendini iyi hissediyordu. Hoşsohbet, sevecen, güler yüzlü, temiz ve uyumlu giyimli, orta yaşın üstünde bir hanımdı. Kendine sorarsanız “75 yaşındaydı, ama yılbaşından sonra 70-73 arasında gidip geliyordu.”
Gelen gideni yoktu pek. Yatağı, buzdolabı, televizyonu ve dolabıyla gereksinim duyulacak hemen her şey vardı odasında. Bizi sanki evindeymiş gibi ağırlamaya çalıştı, özel bir dinlenme eviydi burası. Yatağın üzerinde asılı küçük bir çerçeve içinde yer alan fotoğrafla ne çok benzerliği vardı Leman Hanım’ın. Bu fotoğraf, ünlü ney ustası Neyzen Tevfik Kolaylı’ya aitti. Leman Kolaylı da onun tek çocuğuydu.
Leman Kolaylı, önce içten anlatımıyla söyleyeceklerini özetleyiverdi: “Babamı benden başka herkes iyi tanıyor, emin olun.”
Babasıyla ilgili anımsadıkları mı?
“Bilseniz o kadar komik hadiseler oldu ki... 1953 senesinde öldüğü zaman, İzmir’de olduğum için cenazesine gidemedim. 4-5 ay sonra tanıştığım eczacı, ‘Babanız benim ellerimde öldü’ dedi. Oysa babam, Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’taki evinde ölmüştü. Adama itiraz ettim, o da ‘Hayır, benim kollarımda öldü’ diye ısrar etti. Ben de ‘Tamam, sizin dediğiniz gibi olsun’ dedim.”
Küçük oğlundan söz etmeden yapamıyordu. 31 yaşında ölmüştü oğlu. Onu yitirişini, “Hapa alıştı, sonra da cinayete ismi karıştı” diyerek özetledi. Gözleri doluyor, yüreğindeki acıyı dindiremiyordu. Basından yakındı:
“Herkes hep Neyzen Tevfik’in torunu diye yazdı. Ne kadar çirkin bir şey... Bu yüzden basına kırgınım. Oğlum da kahrından intihar etti diyorum. Bir oğlum daha var. Bir çiftlikte oturuyor, çalışıyor, ara sıra beni görmeye gelir.”
Hüzünlü gülümsemeyle, geçmişle ilgili kırık dökük anılarını sıraladı:
“İstanbul’da Pendik’te otururduk. Çok güzel bir yerdi burası. Bu zamanın gençleri gibiydik. Amcam (Şefik Kolaylı) hiç mutaasıp değildi. Fevkalade medeni fikirli bir insandı... Nüktedandı babam, çok güzel taklit yapardı. İçkiyi fazla kaçırdığı zaman, Kadıköy’deki eve gider, orada duvarlara şiir yazarmış. Sonradan doktorlar deftere geçirmişler. Yani düzenli olarak bir yere şiir yazmazdı.”
Annesiyle babasının evlilikleri üzerine söyleyebilecekleri?
“Babamın evli olduğunu bilmezlerdi hiç. Hep iddiaya girerlerdi, evli mi, değil mi diye. Annem evlendiğinde çok küçükmüş. Evlendikten bir yıl sonra boşanmışlar. Ayrıldıklarında ben, üç aylıkmışım... Annemi 18 yaşında tanıdım. Babam, ‘Aman annene kızma, onun kabahati yok, benim kahrımı kimse çekemez. Çok küçüktü aldığımda. Çekemedi benim kahrımı’ derdi her zaman.
Hatta annem de anlatırdı; 14 yaşında Erenköy’de evlenmişler, annem köşkün bahçesinde toplanan çocuklarla oynarmış. Bir bakarmış babam geliyor, kaçarmış evin içine, korkudan dolapta saklanırmış. Oysa babam o tipte bir insan değildi. İçmediği zamanlar gayet nazikti. İçtiği zamanlar kafasına taktığı oldu mu, tamam, Allah diline düşürmesin. İşte böyle...” diyerek kesti konuşmasını.
Leman Kolaylı, babasımn hemen hemen olduğu gibi bütün yüz hatlarına sahipti. Ancak onun yüzü dingin ve mahzundu. Tatlı gülümsemesiyle konuşmasını ince esprilerle süslüyor, yerine göre hicvetmeden de yapamıyordu. Babasından söz etmeyi sürdürdü:
“Babama Nuri Demirağ, bir ev verdi Beşiktaş’ta. Orada oturuyordu. Sonradan iki çocuğu hami aldı, onlarla oturmaya başladı, ‘Fakir fukaralar geçinsinler’ dedi. İçmediği zamanlar Pendik'e gelirdi. Kendine çok bakardı, sıhhatine düşkündü. Kendimi ‘kalafata’ çekiyorum, derdi.”
Neyzen Tevfik’i Pendik’e uğradığı zamanlar dışında görür müydü?
“Bir keresinde 20-22 yaşlarındaydım. Babamı Beyoğlu’nda pejmürde giysilerle gördüm bir gün. Oysa daha yeni bir takım elbise diktirmişti. Ne zaman yeni bir şey alınsa ya da dikilse hemen başkasına verirdi. Kendisi de eski püskü giysiler giyerdi. Pendik’e geldiği zaman ‘Sen konserlerden niye para kazanıyorsun, neden böyle geziyorsun?’ diye sorduğumda, ‘Haklısın’ derdi bana, bu yüzden geçinemezdik onunla, amcam bana babalık yaptığı için fevkalade rahattı...”
Babasının ney tutkusu ya da musikiye merakı onda da var mıydı?
“Pendik’te her sabah kör karanlıkta ney çalardı babam. Ona karşı hatalarım çoktur. Neyi her yerde herkese çalmazdı. Canı istediği zaman çalardı. Değişik bir çalışı vardı, ne kadar güzel çalardı... Ben hiç çekmemişim ona. Keman çalmak istedim, sonradan kemanıma eşek arıları yuva bile yaptı ilgisizlikten.”
Omuzlarını silkip “Ne bileyim işte, öyle ‘layülsel’ bir adamdı babam...Katiyen giyimine önem vermezdi, çok haklıydı.” diye bitiriyor geçmişe yolculuğunu Leman Kolaylı.
2.2.1987, İzmir