29 Eylül 2018

Tufan Türenç 'İhanet hep vardı'

GIRTLAĞINI sıkarak Sevr’i Osmanlı’ya imzalatan işgalci devletler, Kemalciler’in başkaldırısı nedeniyle bu anlaşmanın yürümeyeceğini anladılar.

Bunun üzerine 1920 yılında Londra’da alelacele topladıkları konferansa Ankara hükümetinin temsilcilerini de çağırdılar.

Konferansa, Dışişleri Bakanı Bekir Sami Kunduk’un başkanlığında bir kurul gönderildi.

Bekir Sami görüşmeler sırasında İngiliz, Fransız ve İtalyanlarla kurul üyelerinden habersiz, kabul edilemeyecek koşullar içeren anlaşmalar imzaladı.

Olay Ankara’da büyük bir infialle karşılandı. Meclis ayaktaydı.

Bekir Sami Ankara’ya döner dönmez Mustafa Kemal tarafından çağrıldı.

Dışişleri Bakanı, Mustafa Kemal’in istasyondaki lojmanına gitti ve kendisine anlaşmalarla ilgili geniş bilgi verdikten sonra şunları söyledi:

‘...Paşa hazretleri, bu savaşı sürdürürsek, bir gün mutlaka felakete uğrayacağız. Çok feci durumlara düşeceğiz. Esir ve zelil olacağız. Bunun için bir an önce barış yapmalıyız. Bu anlaşmalarla barış yolunu açtığımı sanıyorum. Eğer reddedilirse, hepimiz, tarih ve millet önünde sorumlu oluruz.’

* * *

Bekir Sami’yi hiç müdahale etmeden dinleyen Mustafa Kemal ‘Bitti mi?’ diye sordu, sonra sigarasını bastıra bastıra söndürdü:

‘...Bin zorlukla topladığımız Meclis uygar dünyadan çok basit bir şey istedi: Hür ve bağımsız yaşamak. Doğru mu?’

‘Doğru.’

‘Ben askerim.
Savaşın ne olduğunu hepinizden daha iyi bilirim. Zorunlu değilse savaş cinayettir. Ben de elbette barıştan yanayım. Çünkü yüzlerce yıllık yaralarımızı ancak barışta sarabiliriz. Ama galip devletler, hür ve bağımsız yaşama hakkımızı kabul etmiyorlar.’

Ayağa kalktı ‘Geliniz’ dedi, pencereye yürüdü ve perdeyi yırtar gibi açtı.

‘Lütfen bakınız! Bu tren az önce Eskişehir’den geldi. Vatanına kan borcunu ödeyen gazileri getirdi. Biraz sonra da şimdi yaralı arkadaşlarını taşıyan şu gencecik askerleri alıp cepheye götürecek. Bu insafsız ve vahşi savaşı, kendi vatanında garip dolaşan bu mazlum millet mi başlattı beyefendi?’

‘Hayır efendim.’

‘... Üzerine kinle, entrikayla, ateşle gelen dış düşmanlara ve içerdeki hainlere ve gafillere karşı namusunu ve vatanını savunmaktan başka ne yapıyor?
Biz bu zavallı milletin maddi ve manevi haklarını, sırf lütuflarını kazanmak için yabancılara nasıl bağışlayabiliriz? Asıl o zaman tarih ve millet önünde sorumlu olmaz mıyız? Kendimizi kurtarmak için geleceklerini satarsak bu insanlar ilerde hepimizi lanetle anmazlar mı?’

* * *

O sırada bir asker, kucağında küçük bir çocukla vagondan aşağı atladı. Bekir Sami çocuk sandığı bu insanın iki bacağı kökünden kesilmiş genç bir subay olduğunu fark etti. Gözlerinin dolmasına engel olamadı.

Mustafa Kemal son sözlerini üstüne basa basa söyledi:

‘... İmzaladığınız anlaşmaları, Misak-ı Milli’ye aykırı oldukları için reddetmesi tavsiyesiyle hükümete götüreceğim. Kişisel dostluğumuz elbette sürecektir. Ama hükümette arkadaşlık etmemize artık imkán kalmadığını sizin de teslim edeceğinizi sanıyorum.’

Bekir Sami, Mustafa Kemal
Paşa’nın bu kesin tepkisi karşısında çıplak kalmış gibi titredi ve bitmiş, tükenmiş bir halde odayı terk etti.

Yukardaki çarpıcı olayı Turgut Özakman’ın Bilgi Yayınevi’nden çıkan ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabından aktardım.

Kurtuluş Savaşı’nın elinizden bırakamayacak kadar çarpıcı öyküsünü okuyacağınız bu kitabı özellikle gençlere öneriyorum.

Turgut Özakman’ın büyük emekler vererek hazırladığı bu kitap günümüzdeki ihanetleri de tabak gibi açığa çıkaran güçlü bir projektör gibi.
 
Tufan Türenç