16 Ağustos 2018

İlhan Selçuk - Düşünüyorum Öyleyse Vurun

 A'dan Z'ye
Daktilonun başına geçtim; piyanosunda ne çalacağını düşünen sanatçı fiyakasıyla ellerimi makinenin tuşları üzerinde gelişigüzel gezdirdim.

Harflere baktım.

Şişgöbek D'ye, ince İ'ye, dengeli H'ya, yuvarlak O'ya, balık oltasına benzeyen J'ye, ayakyolunu anımsatan W'ye, öküz çağrışımı yaptıran Ö'ye, cetvel gibi T'ye, yılan gibi kıvrılan S'ye göz attım.

Harfler susuyorlardı.

Konuşmamı sürdürdüm:

- Ne susuyorsunuz? Atatürk niçin yazı devrimi yaptı? Sizleri uygar dünyadan alıp niçin Türkiye'ye getirdi? Gerçekleri söylemeniz amacıyla değil mi?

Harfler susuyorlardı.

Öfkelendim, ama belli etmedim; onları yüreklendirmeye çalıştım:

- Sizler Arap harflerine benzemezsiniz. Onlar "evet efendimci" idiler; boyunları da biçimleri gibi büküktü. Sizler doğruları yazabilirsiniz, fikir özgürlüğünün kaynağından gelen bir kökeniniz var.

Baktım ki harflere laf anlatmak zor; yazmaya başladım.

- Bu ne alçağpiklid...

O ne?

O ne?

Bilmem ki nasıl oldu? Harfler birbirine karışıverdi; yumuşak g'nin ardından p kendini ortaya attı, i boyuna bakmadan işe karıştı, k araya girdi, l ile d fırsatı kaçırmadılar.

Gözlerime inanamıyordum; yazdığım sözcüğü karalayıp

yeniden işe başladım:

- Bu alçağpikld...

Harfler görünmez bir gücün etkisiyle direnişe geçmiş gibiydiler. Kafamdakini kağıda dökmeye kalktığımda makinenin tuşları birbirine karışıyordu.

Sordum:

- Ne yapıyorsunuz? Bana kafa mı tutuyorsunuz? Bu ne terbiyesizlik?

Şişgöbek D konuşmasın mı:

- Kendine gel, aklını başına topla, sonra seni biz bile kurtaramayız.

Kızdım:

- Ulan şişgöbek, diye bağırdım, sen bu işe karışma! Ben ne yazacağımı bilirim. Hem sizler ben ne yazarsam boyun eğmek zorundasınız.

Yılana benzeyen S, ıslık gibi bir sesle konuşup kendini ortaya koydu:

- Şaşayım sana, biz senin istediğini yazamayız, kağıda dökemeyiz.

Ş ise S'yi destekledi:

- Şşşşşt, hop dedik!..

Aklım başımdan gitmişti.

Daktilonun tuşları arasında yer alan w, q, x'e gözlerimi çevirdim. Bunların bizim alfabede yerleri yoktu, ama acaba ne diyorlardı?... Hep birlikte konuştular:

- Biz senin istediğini yazmak zorundayız, görevimizin bilincindeyiz.

Bir kavga başladı; kağıt üzerinde harfler birbirine

girdiler:

ğtwtekxjwgatolşqasn!..

Bağırdım!

- Durun be! Bu rezalet nedir? Rahmetli Başbakan Refik Saydam doğru söylemiş: A'dan Z'ye kadar bu ülkede her şey bozuk...

W, q, x kafa tutmasınlar mı:

- Biz bozuk değiliz. Sizin başbakanınız "A'dan Z'ye kadar her şey bozuk" derken, sizin alfabeden söz açmıştı.

Acaba doğru mu söylüyorlar, diye düşünürken benim de kafam bvzuldu. A'dan Z'ye her şeyin bozuk olduğu yerde benim kafam neden bozulmasındı? Umursuzluğa kapıldım, yazacaklarımdan vazgeçtim.