Kavaklar, düşen yapraklarıyla ağlıyorlar
Güller, çiçekleriyle bağırlarını kanatıyorlar
Sensin ışık diye önümüzdeki
Sensin ateş diye kanımızdaki
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Hudutsuz mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda
Her konuşmanda
Milletinin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışları vardı yurt tarlasında
Fikrin ve hissin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısı gören zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne kürreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun an kıyamet oldu
Tam konuştuğun ansa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi tamamlayabilmek için tavafını
Nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan,
Bu, üç kıtayı atının nalıyla damgalayan,
Bu, heryere evi gibi giren,
Bu, Atilla'yı, Timur'u, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabirinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen oldu mu bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
O zamandan anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
Eğer isterse hayat zehrolsun,
İsterse refah kahrolsun,
İsterse kurşun düşsün yanımıza, belimize,
İsterse geçinmek için, bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Yer sarsılsa yerinden,
Dünya düşse peşimize
Ne Senden geçeriz, ne Senin eserinden!!!
Güller, çiçekleriyle bağırlarını kanatıyorlar
Sensin ışık diye önümüzdeki
Sensin ateş diye kanımızdaki
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Hudutsuz mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda
Her konuşmanda
Milletinin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışları vardı yurt tarlasında
Fikrin ve hissin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısı gören zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne kürreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun an kıyamet oldu
Tam konuştuğun ansa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi tamamlayabilmek için tavafını
Nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan,
Bu, üç kıtayı atının nalıyla damgalayan,
Bu, heryere evi gibi giren,
Bu, Atilla'yı, Timur'u, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabirinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen oldu mu bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
O zamandan anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
Eğer isterse hayat zehrolsun,
İsterse refah kahrolsun,
İsterse kurşun düşsün yanımıza, belimize,
İsterse geçinmek için, bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Yer sarsılsa yerinden,
Dünya düşse peşimize
Ne Senden geçeriz, ne Senin eserinden!!!