Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Deniz Kurdu, Martin Eden, Demir Ökçe, Uçurum İnsanları, Ademden Önce, Ay Vadisi gibi romanları ve Ateş Yakmak başta olmak üzere onlarca hikâyesiyle dünyanın en tanınan edebiyatçılarından biri olan Amerikalı yazar Jack London (1876 – 1916), San Francisco’da bedensel çalışmayla geçen yoksul hayatının bir noktasında stratejik bir karar verdi ve altın arayıcılığından servet edinme hayaliyle atıldığı Klondike macerası sırasında kaldığı madenci kulübesinin duvarına bu kararını kazıdı: “JACK LONDON MADENCİ YAZAR 27 OCAK 1898”. 21 yaşındaydı.
Altın bulamadı ama hayatının en büyük madenini keşfetti: Yaşadıklarını, gördüklerini ve duyduklarını, aklının tüm kudretiyle, yüreğinin bütün heyecanıyla akıp giden kelimelere dökme kuvvetini. Kuzeyin donmuş topraklarındaki insanlarla hayvanların yaşam mücadelesi birkaç yıl içinde onun kaleminin gücüyle bütün dünyaya yayılacak, kendisi de büyük bir yazar olarak kabul görecek, şöhrete ve paraya kavuşacaktı.
Ancak çocukluğundan beri içinde yaşadığı vahşi kapitalizme olan sınıfsal öfkesini asla unutmadı Jack London. Bir yandan sanatçı arkadaşlarıyla zengin ve bohem bir hayat sürer, sahip olduğu yatla Güney Denizlerine seyahatler düzenler, yıllar içinde geniş bir alana yayılarak devasa bir işletmeye dönüşen çiftliğini kurarken bir yandan da toplumsal adaletsizlikleri ve yoksullarla ezilenlerin mücadelesini işleyen roman, hikâye ve yazılar kaleme aldı.
Kimi Türkçe çevirilerinde de tanık olduğumuz üzere kurduğu muazzam cümlelerin basitleştirilmesine rağmen insanın özüne hitap eden hikâyelerinin sağlamlığı ve gerçekliği sayesinde her zaman genç ve diri kaldı. Ölümünün üzerinden bir asır geçmesine karşın, Jack London, kor gibi ışıldamaya devam ediyor.