Başlık, İslam düşünür ve aksiyoneri İbn Teymiye’nin ‘münzel din ve müevvel-mübeddel din’ deyimlerinin bugünkü dile aktarılmış şeklidir. Kelimelere bağlı kalırsak, deyimin tam karşılığı şu olur: ‘Allah tarafından vahyedilen din, insanların tevil ve uydurmalarıyla oluşmuş din.’ Kısacası, gerçek din ve sahte din.
İbn Teymiye’nin savaşı, Allah’ın tekelinde olan yaradılış dininin, hurafelerini Allah’a ve peygambere fatura eden birtakım sapık veya hesapçı zümreler tarafından yozlaştırılması ve bir tür örtülü putperestlik haline getirilmesine karşı olmuştur. Kutsalın sömürülmesine en uygun zemin olan tasavvufa çok ağır ithamlar yöneltmesi de bundandır. Ancak şunu unutamayız: İbn Teymiye, bir tasavvuf düşmanı değildir, tarikatlar tasavvufuna düşmandır.
Daha doğru bir ifadeyle, tasavvuf adı altında türbeperestlik, şeyhperestlik yapanlara karşıdır. Tasavvuf tarihinin ‘önder’ diye andığı Bağdatlı Cüneyd (ölm. 298/910) ve ekolünce temsil edilen ruhsal hayat anlayışını takdir etmiştir. Ona göre, tasavvuf, Kur’an’a dayandığında Allah dostu, Kur’an’dan koparıldığında şeytan dostu yetiştiren nazik bir kurumdur. Bu nazik kurumu, indirilen dinin kaynağı Kur’an’daki boyutlarıyla korumak, Kur’an dininin selameti bakımından çok hayatî bir önem taşır.
Dinin kurucusu ve koyucusu Allah’tır. Peygamberler kurucu değil, tebliğ edici, tanıtıcıdırlar. Din gönderme, din adına emir ve yasaklar belirleme, kısaca, dinde hüküm Allah’ındır. Kur’an burada tam bir tekelden bahseder. Bu tekele şöyle veya böyle, şu veya bu gerekçeyle burnunu sokan, Allah’a ortak koşmuş yani şirke batmış olur. Bu noktada şu ilkenin altı doğrudan ve dolaylı, defalarca çizilir:
“Saf, temiz ve erdirici din Allah’ın tekelindedir.” (Zümer, 3)
Buna bağlı olarak, haram kılma yetkisi de Allah’ın faaliyetlerinden biri olarak ilan edilir. Peygamberlerin bile bir şeyi haram ilan etme yetkileri yoktur. (Tahrîm, 1; En’am, 119, 140; A’raf, 32; Mâide, 87) Haram ilan etme yetkisini kullanmaya kalkmak da Yaratıcı din koyucu kuvveti ikileştirir, din adı altında şirke götürür. Varlık ve oluşta esas olan mubahlık yani serbestliktir. Bu yaradılış kuralına istisna getirmek, yani bazı şeyleri haram ilan etmek, sadece Allah’ın elindedir ve bunu benimseyip yaşatmak tevhidin gereğidir.
DİNDE VAHYÎLİK İLKESİ
Dinin içeriği ve çerçevesi vahiy tarafından belirlenecektir. Ben buna ‘Kur’an dininin vahyîlik ilkesi’ diyorum. İslam’da bu belirlemeyi, ilahî kelam adını taşıyan Kur’an yapar. Kur’an, Yaratıcı Kudret tarafından din adına insanlığa ulaştırılan mesajların toplamıdır. Bu mesajlar, zaman tarafından aşındırılamıyacak bir içerik ve tertiptedir. Onlarda zamana yenik düşecek, değişmeye cevap veremeyecek düzenlemeler yoktur. Onlar evrensel ilkelerdir.
Zamanüstülüğün insana dayalı faaliyetinin adına, Kur’an düşüncesinde içtihat denir. İçtihat, Kur’an’ın hayat damarlarından biridir.
İndirilen dine bağlı iman adamının her devirde bir numaralı işi, indirilen dinin kaynağı olan Kur’an denetiminde, uydurulan din kalıntılarını temizlemek olmuştur. Bu yapılmazsa uydurulmuş din, indirilmiş dini örter ve kitle, Allah’ın dini adı altında geçmiş asırların eskimiş kabullerine teslim olmak gibi bir talihsizliğe itilir.
Ne acı kaderdir ki uydurma dini sömürmede din yobazıyla dinsizlik yobazı, esrarlı bir paralellik içindedir. İkisinin de saltanatı, uydurulmuş dinin canlı tutulmasına bağlıdır. İndirilen din, ikisine de yaramaz. Çünkü ikisinin de referansları uydurulmuş dine çıkar. Biri “Din budur” diye saldırırken uydurma dine sığınacak, ötekisi hesaplarına çarpanları cehennemlik ilan etmek için uydurma dine sarılacaktır. Kısacası, sermaye aynı, sermayenin kullanımı farklıdır.
Dinin kurucusu ve koyucusu Allah’tır. Peygamberler kurucu değil, tebliğ edici, tanıtıcıdırlar. Din gönderme, din adına emir ve yasaklar belirleme, kısaca, dinde hüküm Allah’ındır. Kur’an burada tam bir tekelden bahseder. Bu tekele şöyle veya böyle, şu veya bu gerekçeyle burnunu sokan, Allah’a ortak koşmuş yani şirke batmış olur. Bu noktada şu ilkenin altı doğrudan ve dolaylı, defalarca çizilir:
“Saf, temiz ve erdirici din Allah’ın tekelindedir.” (Zümer, 3)
Buna bağlı olarak, haram kılma yetkisi de Allah’ın faaliyetlerinden biri olarak ilan edilir. Peygamberlerin bile bir şeyi haram ilan etme yetkileri yoktur. (Tahrîm, 1; En’am, 119, 140; A’raf, 32; Mâide, 87) Haram ilan etme yetkisini kullanmaya kalkmak da Yaratıcı din koyucu kuvveti ikileştirir, din adı altında şirke götürür. Varlık ve oluşta esas olan mubahlık yani serbestliktir. Bu yaradılış kuralına istisna getirmek, yani bazı şeyleri haram ilan etmek, sadece Allah’ın elindedir ve bunu benimseyip yaşatmak tevhidin gereğidir.
DİNDE VAHYÎLİK İLKESİ
Dinin içeriği ve çerçevesi vahiy tarafından belirlenecektir. Ben buna ‘Kur’an dininin vahyîlik ilkesi’ diyorum. İslam’da bu belirlemeyi, ilahî kelam adını taşıyan Kur’an yapar. Kur’an, Yaratıcı Kudret tarafından din adına insanlığa ulaştırılan mesajların toplamıdır. Bu mesajlar, zaman tarafından aşındırılamıyacak bir içerik ve tertiptedir. Onlarda zamana yenik düşecek, değişmeye cevap veremeyecek düzenlemeler yoktur. Onlar evrensel ilkelerdir.
Zamanüstülüğün insana dayalı faaliyetinin adına, Kur’an düşüncesinde içtihat denir. İçtihat, Kur’an’ın hayat damarlarından biridir.
İndirilen dine bağlı iman adamının her devirde bir numaralı işi, indirilen dinin kaynağı olan Kur’an denetiminde, uydurulan din kalıntılarını temizlemek olmuştur. Bu yapılmazsa uydurulmuş din, indirilmiş dini örter ve kitle, Allah’ın dini adı altında geçmiş asırların eskimiş kabullerine teslim olmak gibi bir talihsizliğe itilir.
Ne acı kaderdir ki uydurma dini sömürmede din yobazıyla dinsizlik yobazı, esrarlı bir paralellik içindedir. İkisinin de saltanatı, uydurulmuş dinin canlı tutulmasına bağlıdır. İndirilen din, ikisine de yaramaz. Çünkü ikisinin de referansları uydurulmuş dine çıkar. Biri “Din budur” diye saldırırken uydurma dine sığınacak, ötekisi hesaplarına çarpanları cehennemlik ilan etmek için uydurma dine sarılacaktır. Kısacası, sermaye aynı, sermayenin kullanımı farklıdır.